Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in Kur’ân’ı Yaşaması
O, kalbine indirilen Kur’ân’ı derhal hayata geçiriyor, düşünceleri, sözleri ve fiilleri hemen vahye göre şekil kazanıyordu. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), kelimenin tam anlamıyla Kur’ân ile yatar, Kur’ân ile kalkarlardı. Ahlakı Kuran'dı.
Yezid bin Babnus şöyle rivayet ediyor: Hz. Âişe’ye:
“–Ey mü’minlerin annesi! Rasûlullah (s.a.v)’in ahlâkı nasıldı?” diye sorduk. O da:
“–Rasûlullah (s.a.v)’in ahlâkı Kur’ân idi” diye cevap verdi. Sonra da:
“–Mü’minûn sûresini okuyor musun? “Mü’minler felâha erdiler” âyetinden başla ve oku!” dedi. Onuncu âyete gelince Âişe (r.a):
“–Rasûlullah (s.a.v)’in ahlakı işte böyle idi” buyurdu.[1]
RASÛLULLAH (S.A.V) CANLI BİR KUR’ÂN İDİ VE KUR’ÂN’I HAYATIYLA TEFSİR EDİYORDU
O, kalbine indirilen Kur’ân’ı derhal hayata geçiriyor, düşünceleri, sözleri ve fiilleri hemen vahye göre şekil kazanıyordu. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), kelimenin tam anlamıyla Kur’ân ile yatar, Kur’ân ile kalkarlardı. Yatarken Nâs ve Felâk sûrelerini okur,[2] gece namaz için uyandığında Âl-i İmrân sûresinin son on âyetini okuyarak tefekküre dalarlardı.[3] Kur’ân, duygularına varıncaya kadar Allah Rasûlü’nün hayatını nasıl yansıtmaktaysa, Rasûl-i Ekrem de yirmi üç yıllık risalet hayatı boyunca bütün fiillerinde ve hadis-i şeriflerinde daima Kur’ân vahyini yansıtmışlardı. İşte bu yüzden risalet, Kur’ân’la şekillenen bir ömür; Rasûl ise adeta yaşayan bir Kur’ân idi.[4]
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in sadece ahlâkını değil, onun sünnetini ve sîretini önemli ölçüde Kur’ân belirliyordu. Onun birçok tasarrufunun temelinde Kur’ân vardı. Bu, bazen doğrudan ve açık bir şekilde herhangi bir âyetten anladığı veya ondan çıkarttığı bir hüküm olabileceği gibi bazen Kur’ân’ın bütününden hareketle varmış olduğu bir sonuç da olabiliyordu.[5]
Rasûlullah (s.a.v) canlı bir Kur’ân idi ve Kur’ân’ı hayatıyla tefsir ediyordu. Vahyin inişine şâhitlik eden ashâb-ı kirâm, Kur’ân âyetlerini büyük ölçüde anladığı için sözlü tefsire fazla ihtiyaç hissetmiyordu. Bu sebeple de Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), Kur’ân’ın küçük bir bölümünü sözlü olarak tefsir etmişlerdi. Yirmi üç sene boyunca devam eden nüzul sürecinin en mühim gündem maddesi olan Kur’ân, onları ilgilendiren her konuda hayatla iç içeydi ve anlaşılmaması için bir sebep yoktu. Bu sebeple hiçbir âyeti tefsir edilmeyen sûreler olduğu gibi, birçok sûrenin de sadece birkaç âyeti hadislerle açıklanmıştı. Allah Rasûlü’nün Kur’ân tefsiri daha çok tatbîkâtında ve ahlakî davranışlarında ortaya çıkmaktaydı. Diğer bir ifadeyle Allah Rasûlü, Kur’ân’ı anlatarak değil de yaşayarak öğretmeyi tercih etmişlerdi. İnançtan ibadete, eğitimden ahlaka varıncaya kadar hayatın her alanını ilgilendiren sünnet, aslında Kur’ân’ın hayata geçirilmesi demekti. Dolayısıyla Rasûlullah (s.a.v)’in tefsiri, sadece hadis kaynaklarının tefsir bölümlerindeki sayılı rivayetlerde değil onun bütün sünnet ve sîretinde aranmalıdır. Tâbiri câiz ise Kur’ân, ilahi iradenin yazılı bir senaryosu, Rasûlullah (s.a.v)’in onu hayata geçirmesi de bu senaryoyu canlandırmasıydı.[6]
Bu durumda ashâb-ı kirâmın söz ve fiillerinin tefsir açısından ne kadar mühim olduğu da ortaya çıkmaktadır. Zira onlar Kur’ân’ı çok iyi öğrenmiş, anlamış ve yaşamışlardı. Sözleri ve fiilleri de buna göre olmuştu.
Dipnotlar:
[1] Hâkim, el-Müstedrek, 2: 426/3481. Krş. Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, 1: 115/307; Müslim, Müsâfirîn, 139; Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, 1: 309.
[2] Buhârî, Deavât, 12.
[3] Buhârî, Tefsîr, 3/20; Müslim, Müsâfirîn, 182.
[4] Bkz. Komisyon, Hadislerle İslâm, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 2013, 6: 499.
[5] Bkz. Komisyon, Hadislerle İslâm, 6: 482.
[6] Bkz. Komisyon, Hadislerle İslâm, 6: 496-497.
Kaynak: Doç. Dr. Murat Kaya, Kitabımız Kur’ân Muhtevâsı ve Fazîletleri, Erkam Yayınları