Rasûlullâh'a Karşı İthamlar

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e karşı ne yapsalar âciz kalan müşrikler, bu defâ O’nun ümmî olduğunu bilmelerine rağmen, Kur’ân’ı, hristiyan bir kö­leden öğrendiğini iddiâ edecek kadar ahmaklaştılar. Hiç düşünemiyorlardı ki, böyle yüce bir dînin temelini kurabilecek bir köle, bu şerefi hiç başkasına kaptırır mıydı? Hem hâlâ hristiyan olarak kalır mıydı?

Bu yersiz ithâmın cevâbını Kur’ân-ı Kerîm şöyle vermişti:

وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّهُمْ يَقُولُونَ اِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌ لِسَانُ الَّذِى يُلْحِدُونَ اِلَيْهِ اَعْجَمِىٌّ وَهذَا لِسَانٌ عَرَبِىٌّ مُبِينٌ

“Şüphesiz Biz onların: «Kur’ân’ı O’na ancak bir insan öğretiyor!» dediklerini bili­yoruz. (Oysa hiç düşünmüyorlar mı ki), kendisine nisbet ettikleri şahsın dili yabancıdır. Hâlbuki bu (Kur’ân) apaçık bir Arapça’dır.” (en-Nahl, 103)

وَمَا كُنْتَ تَتْلُو مِنْ قَبْلِهِ مِنْ كِتَابٍ وَلاَ تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ اِذًا لاَرْتَابَ الْمُبْطِلُونَ

(Ey Rasûlüm! Onlar da aslında biliyorlar ki) Sen, bu Kur’ân gelmeden önce bir kitap okumadın; yazı yazmadın! Eğer okur-yazar olsaydın, (o zaman) bâtıla uyanlar şüphe ederlerdi (başkaların­dan öğrendin diyebilirlerdi).” (el-Ankebût, 48)

Ayrıca Allâh Teâlâ, müşriklerin itham ve iftirâlarından müteessir olmaması için Rasûlü’ne de şöyle buyuruyordu:

فَذَكِّرْ فَمَا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلاَ مَجْنُونٍ اَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَتَرَبَّصُ بِهِ رَيْبَ الْمَنُونِ قُلْ تَرَبَّصُوا فَاِنِّى مَعَكُمْ مِنَ الْمُتَرَبِّصِينَ

(Rasûlüm!) Sen öğüt ver! Rabbinin lutfuyla Sen ne kâhinsin ne de bir mecnûn! Yoksa onlar: «O bir şâirdir; O’nun zamânın felâketlerine uğramasını bekliyoruz!» mu diyorlar? De ki: Bekleyin, ben de sizinle berâber bekleyenlerdenim.” (et-Tûr, 29-31)

قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَ هُمْ هذَا سِحْرٌ مُبِينٌ اَمْ يَقُولُونَ افْتَرَيهُ قُلْ اِنِ افْتَرَيْتُهُ فَلاَ تَمْلِكُونَ لِى مِنَ اللهِ شَيْئًا هُوَ اَعْلَمُ بِمَا تُفِيضُونَ فِيهِ كَفَى بِهِ شَهِيدًا بَيْنِى وَبَيْنَكُمْ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ

“İnkâr edenler, kendilerine gelen hakîkat için: «Bu, apaçık bir büyüdür!» dediler. Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer ben onu uydurmuşsam, siz beni Allâh’tan kurtaracak hiçbir şeye mâlik olamazsınız. O, sizin Kur’ân hakkında yaptığınız taşkınlıkları çok daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şâhit olarak O yeter! O çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (el-Ahkâf, 7-8)

Müşrikler, doğru yola girmek arzusunda olmadıkları için, Allâh Rasûlü’ne ve Kur’ân’a karşı çeşitli ithamlarda bulunmaktan çekinmiyorlardı. Fakat hakîkati de biliyorlardı. Nitekim Kureyş’in ileri gelenleri, müslümanlığın Mekke dışına taşıp yayılmasından endişeye kapılarak Velîd bin Muğîre’nin yanında toplanmışlardı. Aralarında:

–Mekke’ye gelen kabîlelere Muhammed hakkında ne diyelim?” dediler.

Velîd, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile görüşmüş, bizzat O’ndan Kur’ân-ı Kerîm dinlemişti. Şöyle dedi:

–Ben şiirin her çeşidini bilirim. Benim O’ndan dinlediğim şiir değildi. Şiirden daha üstün bir sözdü. O sözler, nesir de değildi. Çünkü öyle eşsiz bir fesâhat ve belâgat dolu latîf bir âhengi, ben daha önce hiçbir sözde işitmedim. Kâhin sözlerine ise hiç benzemiyordu. Mecnûn sözleri de değil. Ben O’nda deliliğe dâir tek bir alâmet bile görmedim. Biz O’na sihirbaz da diyemeyiz. Çünkü okuyup üflemiyor, düğüm bağlamıyor, do­layısıyla sihirbazlara benzer bir yönü de yok!

Bu sözlerden sonra Velîd, müşriklerin fâsit niyetlerine illâ bir çıkış yolu bulmak için kendisini zorlayarak şu îzahta bulundu:

–Ancak O, kardeşi kardeşten ayırıyor. Akrabâ arasına ayrılık tohumları ekiyor. Bu sebeple sözü de sihir ve büyüden başka bir şey değildir!” (İbnü’l-Cevzî, VIII, 403-404; Hâkim, II, 550; Vâhidî, s. 468)

Kur’ân-ı Kerîm husûsundaki ithamlarında muvaffak olamayan müşrikler, bu sefer de Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mübârek şahsını hedef aldılar.

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in oğlu Kâsım’ın, iki yaşında iken vefât etmiş bulunmasını fırsat bilerek, Âs bin Vâil’in ağzından O’na “ebterdir” dediler. Yâni zürriyeti kesik, nesli bitmiş, soyu tükenmiş diye alay ettiler. Böylece Allâh Rasûlü’nü insanların gözünden düşü­rüp, O’nun, gönüllerdeki tesirini izâle etmek istiyorlardı.

Ancak bunda da muvaffak olamadılar. Kevser Sûresi, yüzlerine bir sille-i Kahhâr olarak şakladı:

اِنَّا اَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ اِنَّ شَانِئَكَ هُوَ اْلاَبْتَرُ

(Habîbim!) Hiç şüphesiz Biz sana Kevser’i verdik! Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes! (Üzülme! Bil ki) asıl ebter, soyu kesik olan, sana hınç besleyen ve buğzedendir!” (el-Kevser, 1-3)

Bu sûreden anlaşıldığı vechile, hangi za­man ve mekânda olursa olsun, Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e buğzeden ve hınç yüklü olanların ortak sıfatı “ebterlik”tir. Âlemlerin Efendisi’ne bedevî demeye kalkışan görgüsüzler, Kâinâtın Fahr-i Ebedî’sine kendi cüceliklerini izâfe etmeye cür’et eden ahmaklar, getirdiği hak dîne -hâşâ- çöl kânunu diyen zavallı bedbahtlar, maddî-mânevî nasipsiz, zürriyetsiz, ebter kimselerdir.

KAYNAK: Osman Nuri TOPBAŞ, Hazret-i Muhammed Mustafa-1, Erkam Yayınları, İstanbul

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.