Rasulullah'ın Mektebinde Öğrenci Olmaya Hazır Mıyız?
Rasulullah'ın mektebinde öğrenci olmaya hazır mıyız? Musabların, Alilerin, Hamzaların yetiştiği bir mektep... Resul ikliminde açan güller... O güllerden istifade etmeye onların yolundan gitmeye hazır mıyız?
Say ki bütün dünya, Mescid-i Nebi...
Say ki bütün mihraplarda O var.
Bütün minberlerde O, bütün kürsülerde O.
Bütün rahlelerin önündeki muallim O.
Say ki dünyadaki bütün sesler O’na ait.
Makaleler, kitaplar O’nu yazıyor.
Ekranlardan O çağırıyor say ki...
Say ki, her okul Suffe oldu,
Say ki, her mektep o Kutlu Mescid’e yasladı sırtını.
Say ki bütün rüyalarında O’nu görmektesin.
Say ki O elini uzatmakta, O çağırmakta, O seslenmekte önün sıra...
Hazır mısın, sor kalbine hazır mısın, sor kendine, sor, sor, sor...
Elini tutmaya hazır mısın?
Sesine ses vermeye hazır mısın?
Ardınca gitmeye hazır mısın?
Say ki, ravza büyüdü, büyüdü, büyüdü evren oldu...
Alnını cennette secdeye koymaya hazır mısın?
Say ki, O çaldı ansızın kapını.
Yürek kapını,
Açmaya hazır mısın?
Say ki, dolaştığın herhangi bir sokakta aniden çıktı önüne,
Anam babam Sana feda olsun, demeye hazır mısın?
Can senin, Canan Sensin demeye hazır mısın?
Say ki, o çağırdı zincirlerinden kopmaya,
O çağırdı koparmaya ayak bağlarını...
Hazır mısın prangalarından, zincirlerinden kurtulmaya?
Say ki, indi de geldi Hira’dan...
Yüzünde “Oku, Oku, Oku....
Yaratan Rabbinin adıyla oku” nidalarının derinliği, ürpertisi, heyecanı...
Gözlerinde Cebrail’le buluşmuş olmanın vahiy yükü...
Hatice olmaya hazır mısın?
Ebubekir sadakati akar mı damarlarının herhangi bir yerinde?
Ali olmaya hazır mısın?
Çocuk yaşında imanı yudumlamaya,
Yatağında ölüm riskine yatmaya?
Sümeyye olmaya, Yasir olmaya hazır mısın ucunda paramparça edilmek olsa dahi?
Bilal olmaya hazır mısın iman bir bedel olup çıksa dahi karşına?
Ya da içinde Ömer gibi bir köklü inkılap iksiri beslenir durur mu?
Ne zaman, nasıl, hangi eşref vakitte ulaşır O Senin kalbine?
Ne zaman, nasıl, hangi eşref vakitte açar Peygamber çiçeği senin dünyanda?
O okusa Kur’anı, hep sana, hep hep hep O okusa...
Ne yapardın?
Kur’an’la dolmaya hazır mısın?
Kur’an olmaya hazır mısın?
Dedi ki geldi sana:
“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız!”
Mü’min kardeşlerine karşı kinlerini silmeye hazır mısın?
Öfkelerini yutmaya hazır mısın?
Yürek kirlerinden arınmaya hazır mısın?
“Sevgi ver ya Rabbi bana, affet ya Rabbi kardeşlerimi, içimi arındır ya Rabbi” diyerek duaya durmaya hazır mısın?
Hazır mısın muhabbet kuşanmaya ?
Başını toprağa koymaya hazır mısın Ebu Zer gibi?
Bilal’e “Bas şu başa ki, adam olsun, bir daha kara yüzde kara yürek görmesin” demeye hazır mısın?
Bak işte “Gel” diyor, bir ebedi çağrı gibi sesleniyor bütün zamanlara, elini elinin içine koymaya, üstüne koymaya, can pahasına söz verir gibi elele tutuşmaya hazır mısın?
Bak işte, “Allah’ın eli var” O’nun eli ile buluşan eller üzerinde...
O ellerin arasına elini koymaya hazır mısın?
Peygamber nasıl gelecek hayatına?
Sormaya hazır mısın?
Say ki Huneyn’de kuşatıldı, gördün...
Say ki Uhud’da senin önündeydi dişleri şehid olduğunda...
Hamza’nın ciğerleri deşilirken gördün...
Mus’ab yere düşerken gördün.
Ne olurdun?
Nesibe mi?
Yüreğinde ne olurdu?
Kıvranma mı, acı mı, feryad mı?
“Muhammed öldüyse biz niye yaşayalım?” deyip şehadetin kucağına boylu boyunca atılmak mı?
Evladını kaybetmiş anne mi olurdun?
Kocasını kaybetmiş eş mi olurdun?
“Bana önce, en önce, her şeyden önce Peygamberimin halini söyleyin” diye çırpınan?
Kim olurdun Uhud’da?
Ceyşülusre için seferberlik çağrısı yapıldığında...
Can ile gel, mal ile gel, ama gel, mutlaka gel, diye çağrıldığında kim olurdun?
İçinde mazeretler uçuşur muydu?
Yoksa...
Varını yoğunu yola koyup, seferber edip...
“Eve Allah ve Rasulünü bıraktım”, diyenlerden mi olurdun?
h h h
Dünyanın bütün kürsülerini kapat bir an.
Bütün seslerini sustur bir an.
Yüreğine yönelen bütün kanalların önüne set çek bir an.
O’nu dinle bir.
Yeniden O’nu dinle.
Yeniden O’na aç yüreğini.
O düşsün önüne bir an.
Başka bir insan ol.
Elin O’nun elinin sıcaklığını duysun bir an.
O’nu özle bir an.
O’nun çırası ile tutuş bir an.
O’nun için yan bir an.
O’nun aşkına yan bir an.
O’nu doldur içine.
O’nsuz olma bir an.
Nereye baksan, O’nun izlerini gör bir an.
Sev bir an.
Sevdalan bir an.
Boyasına boyan bir an.
....
Say ki O geldi 14 asrı yarıp...
Say ki sen gittin asırların içinden...
....
Her şeyi yeniden kurma vakti.
Saatleri yeniden ayarlama...
Yeniden Muhnammed ümmeti olma.
Yeniden mü’min olma.
Yeniden şehadet kelimesini bulma...
Yeniden “Allah var ve bir”,
Yeniden “Muhammed O’nun kulu ve elçisidir” imanına erme vakti.
O hep sesleniyor.
Hep çağırıyor.
O hep önde...
O hep elini uzatıyor.
Kulaklarını yeniden yönelt O’na...
Kalbini yeniden yönelt O’na...
Gözlerini yeniden yönelt O’na...
Kıblene bak.
Bastığın yeri sorgula.
Duygularını süz yeniden.
Ellerini yıka...
Gözlerini yıka...
Kalbini, dimağını yıka...
“Padişah gelmez saraya hane ma’mur olmadan!”
Gönül haneni mamur eyle.
Peygamber-i zişana hazırla bütün varlığını...
Say ki, az sonra kapın çalınacak O’nun teşrifi için...
Hazır mısın?
Hazır mısın?
Hazır mısın?
Kaynak: Ahmet Taşgetiren, Altınoluk Dergisi, 2012 - Nisan, Sayı: 314, Sayfa: 003
YORUMLAR