Rebîa İbni Ka'b (ra) Kimdir?

"Rebîa İbni Ka'b radıyallahu anh bir hizmet eri. O, Ebû Firas künyesi ile bilinirdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemi ilk görüşünde ona derûnî bir sevgiyle kendini teslim eden bir sahâbî. Hem hazarda, hem seferde şahsî hizmetlerini gören bir yiğittir.

Ebû Firas vardı Efendimizʼin sahâbîsinden. Bu, Efendimizʼin, gece Hücre-i Saâdetʼinin önüne bakraçla su getirirdi. Her gece devam ederdi buna. Bir gün Efendimiz çağırdı:

“‒Ebû Firas! (Dedi.) Ben herkese (yaptığı iyiliğin) mukâbilini veriyorum (dedi). Sen benden ne istersin? Bak, sen bana her gece su taşıdın.” dedi

“‒Yâ Rasûlâllah! (Dedi.) Ben Cennetʼte Senʼinle beraber olmak istiyorum.” dedi.

“‒Çok zor şey istedin benden.” dedi.

Efendimizʼin seviyesi, bütün peygamberlerin üzerinde; “Senʼinle beraber olmak istiyorum.” dedi.

“‒Ebû Firas! (Dedi.) Bir şeyler iste, dünyevî bir şey, dünyaya ait bir şey iste (dedi). Beni kurtar (dedi). Sen bana çok (dedi) getirdin, götürdün, şey yaptın.” dedi.

“‒Yok yâ Rasûlâllah! (Dedi.) Ben dünyada hiçbir şey istemiyorum (dedi). Ben, Senʼinle beraber olmak istiyorum.” dedi.

“‒O zaman Ebû Firas! Bana yardım et (dedi). Allâhʼa çok çok secde ederek bana yardım et.” dedi. (Bkz. Müslim, Salât, 226)

REBÎA İBNİ KA'B (R.A) KİMDİR?

RASULULLAH'IN HİZMETKARI REBÎA İBNİ KA'B -RADIYALLAHU ANH- KİMDİR?

O, Ebû Firas künyesi ile bilinirdi. Ashâb-ı Suffe'dendi. Genç yaşta İslâm ile şereflendi. Kalbi İslâm nuru ile aydınlandı. Gönlü, Allah Rasûlünün aşkıyla doldu. Onu sevmek gıdası oldu. Onun her türlü hizmetini görmeyi kendisine şeref bildi. Kendi kendine: "Yazıklar olsun sana Rebîa! Niçin kendini tamamen Rasûlullah'ın hizmetine vermiyorsun?" diye hayıflandı. Vicdanının sesini dinledi ve: "Git, kendini ona arzet. Eğer seni kabul ederse dünya ve âhiret seâdetine erersin" dedi.

Rebîa ibni Ka'b (r.a.) kendisini Fahr-i Kâinat (s.a.) efendimize arzetti. Hizmetine kabul edilmesini rica etti. Efendimiz de onun ricasını geri çevirmedi. O günden itibaren Efendimizi gölge gibi takib etti. Gözünü gözünden ayırmadı. Hazarda ve seferde Şahsî hizmetlerini hep o gördü. Abdest suyunu hazırladı. Misvakını ve diğer ihtiyaç duyacağı eşyayı temin etti. Gece istirahate çekildiğinde dahi belki ihtiyacı olabilir diye, evinin eşiğinden ayrılmadı.

O, bütün gecesini Efendimizin kapısına yakın bir yerde geçirirdi. Namaza kalktığında Efendimizin okuduğu Kur'an'ı dinlerdi. İçerden seslendiğinde derhal kapıda hazır olurdu. İki Cihan Güneşi Efendimiz onun sadakat ve teslimiyetinden, samîmi davranışlarından, sevgi ve hürmet dolu hizmetlerinden pek memnun kaldı. Ona ikramda bulunmak istedi. "Dile benden ne dilersen!" buyurdu. Bu hadiseyi Rebîa (r.a.) şöyle naklediyor:

Resûlullah'ın hizmetkârı ve Ehl-i Suffe'den olan Ebû Firas Rabîa İbni Ka'b el-Eslemî radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah (s.a.) ile birlikte gecelerdim. Abdest suyunu ve öteki ihtiyaçlarını hazırlardım. Bu hizmetlerimden dolayı bir gün bana: - "Dile benden ne dilersen" buyurdu. Ben: - Cennette seninle beraber olmayı isterim, dedim. Rasûlullah (s.a.): - "Başka birşey istemez misin?" buyurdu. Ben: - Benim dileğim bundan ibarettir, dedim. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz:

- "Öyleyse çok namaz kılıp secde ederek, kendin için bana yardımcı ol!" buyurdu.

Ne firaset!.. Ne güzel istek!.. İki Cihanda beraber olmayı dilemek... Kişiyi arzu ve isteğinde serbest bırakmak büyüklerin özelliklerindendi... Bir anlamda da imtihandı... Ne isteyeceğini bilip bilmediğini kontrol etmekti...

Ey Rabbimiz! İlâhî bir ikramın olarak bizleri de firâset ehli eyle!.. Fânî'yi bâkiye tercih ettirme!.. Sevdiklerinle beraber eyle!.. Onlara hizmet şerefiyle şerefyâb eyle!.. Hizmetkârları olarak ömrümüzü tamamlamayı nasîb eyle!..

Rebîa İbni Ka'b (r.a.) genç ve bekar olarak Fahr-i Kâinat (s.a.)'e hizmet etmeğe çalışıyordu. Onu memnun etmek en büyük mutluluğu idi. "Dile benden" denildiğinde dünyaya ait bir şey istemedi. Ahirette de onunla beraber olmayı diledi. Fakat beşer olarak dünya hayatı da devam edecekti. Bu hadiseden kısa bir zaman geçmişti. Resûl-i Ekrem (s.a.) onu çağırdı ve: "Evlenmek istemez misin Rebîa?!" dedi. O da: "Hiçbir şeyin beni sana hizmetten alıkoymasını istemem ya Rasûlallah!" diye cevap verdi. Peşinden de: "Hem benim o kadına verecek ne param var ne de onu geçindirecek malım var?" dedi.

Bir kaç gün sonra Efendimiz Rebîa'ya tekrar sordu. O da aynı cevabı verdi. Fakat gönlü, zihni bu soruya takıldı ve yanlış yaptığını farketti. Kendi kendine: "Resûlullah (s.a.) benim dinim ve dünyam için en uygun olanı daha iyi bilir. Bir daha teklif ederse, kabul edeceğim." dedi. Aradan uzun bir zaman geçmemişti. Efendimiz onu görünce tekrar: "Evlenmek istemez misin Rebîa?!" diye sordu. O da: "İsterim Ya Rasûlallah! Fakat benim durumumu biliyorsunuz." dedi. Bunun üzerine İki Cihan Güneşi efendimiz: "Falancalara git ve onlara: "Resûlullah (s.a.) size kızınızı bana vermenizi emrediyor."diye söyle buyurdu. Rebîa (r.a.) Utana utana gitti ve Rasûlullah (s.a.)'ın sözlerini iletti. Onlar da "Rasûlullah'ın elçisinin başımız üzerinde yeri vardır. O ancak isteği yerine geldikten sonra döner..." dediler ve kızlarını nikâhladılar. Sevinç içerisinde efendimizin huzuruna geldi ve: "Ya Rasûlallah en hayırlı evden geliyorum. Onlar kızlarını bana nikâhladılar, fakat mehri nasıl vereceğim?!" dedi.

İki Cihan Güneşi efendimiz kavmim Benî Eslem'in ileri gelenlerinden Büreyde İbni Husayb'ı çağırdı ve: "Bureyde! Rebîa için yardımcı ol! Ona biraz altın topla." buyurdu. O da kısa zamanda altını topladı ve getirdi. Efendimiz Rebîa'yı çağırdı ve: "Bunu onlara götür. Bu kızınızın mehridir de." buyurdu. Daha sonra Büreyde (r.a.) ona bir koç satın aldı. Düğün ziyafeti hazırladı. Efendimizi ve bütün ashâb-ı kiramı davet etti. Ziyafetten sonra, Efendimiz ona düğün hediyesi olarak bir hurma bahçesi verdi. Böylece dünyalık malı da oldu. Bu bahçe Hz. Ebu Bekir (r.a.)'ın tarlasına komşu idi.

Ne samîmî kardeşlik!.. Ne gönülden muhabbet!.. Ne örnek dayanışma!.. Hepsi gıbta edilmeye lâyık davranışlar!.. Allah'ım bizlere de bu güzel davranışları nasib et!..

Rebîa İbni Ka'b (r.a.) Fahr-i Kâinat (s.a.) efendimizden 12 hadis-i şerif rivâyet etti. Onun Âhirete irtihallerinden sonra Medine'de duramadı. Eslem kabîlesi yurduna yerleşti. Hicretin 63. yılında vefat etti. Rabbimizden onun muhabbet, hizmet ve şefaatini niyaz ederiz. Amin."

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 2000 - Haziran, Sayı: 172, Sayfa: 039

İslam ve İhsan

SAHABELERİN HAYATI

Sahabelerin Hayatı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.