Remy-i Cimar'ın Vakti, Hükmü ve Uygulaması

Cemrelere taş atmanın zamanı, kurban bayramı günleridir. Bu günlerin ilkine “Yevm-i Nahr” (Kurban Kesme Günü), kalan üç güne ise “Eyyam-ı Teşrik” (Teşrik Günleri) denir. İlgisi nedeniyle bu günler, “Eyyam-ı Mina” (Mina Günleri) olarak da anılır.

BAYRAMIN BİRİNCİ GÜNÜ

Bayramın birinci günü, büyük şeytan denilen Aka’be Cemresi’ne yedi taş atılır. Bu taşların atılma zamanı; Hanefi ve Malikî mezheplerine göre fecr-i sadıktan itibaren başlar, ikinci gün, fecr-i sadığa kadar devam eder. Bu zaman diliminde taşlar atılmazsa dem gerekir.

Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre, vaktinde atı- lamayan taşlar, bayram sonuna kadar kaza şeklinde atılabilir ve bundan dolayı ceza da gerekmez.(Abdülganî el-Mekkî, 245-247; İbn Kudame, III, 46-47; Cezîrî, I, 668. Şirbînî, II, 271.)

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre, Akabe Cemresi’ne taş atma Arefe gününü birinci gününe bağlayan gece yarısından itibaren başlar, bayramın 4. günü güneşin batmasına kadar devam eder. Bu günde atılması gereken taşlar bayramın dördüncü günü güneş batımına kadar atılsa caiz olur, her hangi bir ceza da gerekmez.(Nevevî, el-İzah, s. 311. Serahsî, IV, 65; Kinânî, III, 1213; Makdisi, eş-Şerhü’l- Kebir)

Bayramın birinci günü Mina’ya gelindiğinde yukarıda zikredilen süre içerisinde Aka’be cemresine gidilir. Uygun bir yerden  “Allah’ın  adıyla… Allah en büyüktür, şeytan ve taifesini kastederek taş atıyorum”(İbn Âbidîn,II, 513. bk. Nesâî, Menâsik, 204. V, 258.) duası okunarak taşlar atılır.(İbn Âbidîn,II, 513)

Nohut büyüklüğündeki taşlar, sağ elin baş parmağıyla işaret parmağının uçları arasında tutulur, kol fazla kaldırılmadan atılır. Taşlar atıldıktan sonra beklenmeksizin oradan uzaklaşılır. Dua etmek için beklenmez, dua yürürken yapılır.

Cemreyi Aka’be’ye ilk taşın atılmasıyla telbiyeye son verilir. Temettu veya kıran haccı yapan kimse, bayramın birinci günü Aka’be Cemresi’ne taş attıktan sonra kurbanını keser veya vekâleten kestirir. Günümüzde kurbanlar, daha önce parası yatırılmak suretiyle İslam Bankası aracılığı ile kestirilmektedir. Tıraş olup ihramdan çıkar. Böylece birinci “tehallül” gerçekleşir. Bundan sonra “cinsel ilişki” dışındaki bütün ihram yasakları sona erer.

Bundan sonra Mescid-i Haram’a gidip ziyaret tavafını yapar. Daha önce yapmamışsa hac sa’yini yapar. Tavaf ve Sa’y yaptıktan sonra “ikinci tehallül” de gerçekleşmiş ve ihramla ilgili bütün yasaklar kalkmış olur.

Tavaf ve Sa’yini yapan kimse, Mina’ya döner, bayramın 1, 2 ve 3. günlerinde (eyyam-i teşrik) Mina’da geceler. Eyyam-i Teşrik gecelerini Mina’da geçirmek sünnettir. Bu sünnet terk edilirse her hangi bir ceza gerekmez. Günümüzde mevcut şartlar sebebiyle Eyyam-i Teşrik geceleri Mina’da geçirilmemektedir.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre Eyyam-i Teşrik gecelerini Mina’da geçirmek vaciptir.(Şirbînî, II, 265.)

Bayramın birinci günü Akabe Cemresi’ne atılacak yedi taşın Müzdelife’de toplanması müstehaptır. Diğer günlerde cemrelere atılacak taşlar, Müzdelife, Arafat, Mina, Mekke veya her hangi bir yerden toplanabilir.

Cemrelere atılacak taşların cemrelerin yanından veya temiz olmayan yerlerden toplanması, büyük taşların kırılarak küçük parçalara bölünmesi mekruhtur.

BAYRAMIN İKİNCİ VE ÜÇÜNCÜ GÜNLERİ

Bayramın ikinci ve üçüncü günleri cemrelere taş atma zamanı, zevalden sonra başlar, fecr-i sadığa kadar devam eder. Peygamberimiz (s.a.s.) ikinci ve üçüncü günde cemrelere taşı öğleden sonra atmıştır.

Öğle vaktinden önce ve fecr-i sadıktan sonra atılan taşlar geçerli olmaz. Öğleden sonra atılması gereken bu taşlar atılmaz ve kurban bayramının 4. günü güneş batıncaya kadar kaza da edilmezse dem gerekir.(Şevkânî, Muhammed b. Ali Neylü’l-Evtâr. IV, 308. )

Bayramın ikinci ve üçüncü günü sırasıyla küçük, orta ve büyük şeytana yedişer taş atılır. Bu sıraya uymak sünnettir. Sıraya uyulmaması durumunda her hangi bir ceza gerekmez.

Kim iki gün içinde acele edip (Mina’dan Mekke’ye) dönerse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar içindir”(Bakara, 2/203) anlamındaki ayet buna işaret etmektedir..

Bayramın dördüncü günü Mina’da kalmayacak olan kimsenin, üçüncü günün taşlarını attıktan sonra fecr-i sadıktan önce Mina’dan ayrılması gerekir. Belirlenen zamanda ayrılmazsa dördüncü günün taşlarını da atması gerekir.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre bayramın dördüncü günü Mina’da kalmayacak olan kimsenin üçüncü günü güneşin batmasından önce Mina’dan ayrılması gerekir.

Bayramın üçüncü günü Mina’dan ayrılmaya “Nefr-i Evvel” denir. Dördüncü günün taşlarını atma zamanı, zevalden sonra başlar güneşin batmasıyla sona erer.

Bu günün taşları da önce küçük, sonra orta ve daha sonra da büyük şeytana olmak üzere yedişer taş atılır.

CEMRELERE ATILAN TAŞLARIN SAYISI KAÇTIR?

Şeytan taşlamada;

Birinci gün, Aka’be Cemre’sine 7,

İkinci gün, küçük, orta ve büyük cemrelere yedişerden 21, Üçüncü gün, küçük, orta ve büyük cemrelere yedişerden 21,

Dördüncü gün, küçük, orta ve büyük cemrelere yedişerden 21 olmak üzere toplam 70 taş atılır.

Bayramın üçüncü gününde Mina’dan ayrılan kimse, dördüncü günü taş atmayacağı için ilk üç günde toplam 49 taş atmış olur. Dördüncü günü atılacak taşlar toplanmış ise bu taşlar uygun bir yere bırakılır. Ebû Hanîfe’ye göre bayramın dördüncü günü Mina’da kalanlar için, bu günün taşlarının zeval vaktinden önce cemrelere atılması caiz, Ebû Yusuf ve Muhammed’e göre caiz değildir.(Serahsî, IV, 68. Nevevî, el-Mecmu’ ,VIII, 207, 226. Kinânî, III, 1210, 1216,1217. Abdülganî el-Mekkî, s. 267.)

ATILMAYAN TAŞLARIN KAZASI NASIL YAPILIR?

Taşlar, her gün için belirlenen zamanda atılmazsa ertesi günü veya en geç dördüncü gün güneş batımından önce atılmalıdır, aksi takdirde dem gerekir.

Sadece Ebû Hanîfe’ye göre her gün atılması gereken taşlar zamanında atılmazsa daha sonra kaza edilmez. Zamanında atılmadığı için dem gerekir.(Makdisi, eş-Şerhü’l-Kebir, V, 89. Abdülganî el-Mekkî, s. 268. Cezirî, I, 668; Nevevî, el-İzâh, 366.)

KAYNAK: Diyanet Hac İlmihali, DİB Yayınları, 2013, Ankara

 

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.