Resûlullah'ın Şefkat ve Merhameti

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in mahlukata şefkat ve merhameti gösteren en güzel örnek.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Mekke’yi kan dökmeden fethettiği zaman, yirmi bir senedir müslümanlara her türlü zulüm, işkence ve düşmanlığı yapan insanlar Allah Resûlüʼnün huzûrunda toplanmış, Oʼnun kendileri hakkında vereceği hükmü bekliyorlardı.

MERHAMET GÜNÜ

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu endişeli topluluğa:

“–Ey Kureyşliler! Şimdi benim, sizin hakkınızda ne yapacağımı düşünüyorsunuz?” diye sordu. Kureyşliler:

“–Biz Senʼin hayır ve iyilik yapacağını umarak; «Hayır yapacaksın!» deriz. Sen ke­rem ve iyilik sahibi bir kardeşsin, kerem ve iyilik sahibi bir kardeş oğlusun!..” dediler.

Bunun üzerine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Ben de Hazret-i Yûsuf’un kardeşlerine dediği gibi; «…Size bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yok! Allah sizi affetsin!

Şüphesiz O, merhametlilerin en merhametlisidir.» diyorum. Haydi gidiniz, artık serbestsiniz!” bu­yurdu.

Ve o günü; “Yevmü’l-merhame / Merhamet Günü” olarak isimlendirdi.

Ebû Süfyan’ın hanımı Hind, Vahşî isimli köleyi kiralayarak Peygamber Efendimiz’in amcası Hazret-i Hamza’yı şehîd ettirmişti. Bununla da kalmayıp Şehîdlerin Efendisiʼnin âzâlarını kestirmiş, karnını yardırıp ciğerini çıkarttırdıktan sonra onu hırsla dişlemişti. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, amcasının bu perişan hâlini görünce çok üzülmüş, ciğeri dağlanmıştı. Ancak bu fecaati işleten Hind, huzûruna gelip af dilediğinde onu bile affetmekte zorlanmadı:

Hind, bey’at etmek isteyen diğer kadınlarla birlikte Peygamber Efendimiz’in huzûr-i âlîlerine gelmişti. Tanınmamak için yüzünü peçelemiş, kılık-kıyâfetini değiştirmişti. Öldürülmekten korkuyor, Peygamber Efendimiz’den uzak duruyordu. Diğer kadınlar konuşmayınca Hind:

“–Yâ Rasûlâllah! Allâh’a hamd olsun ki, kendisi için seçip beğendiği dînini üstün kıldı. Muhakkak ki, Senʼin rahmetin bana da dokunacaktır! Ey Muhammed! Ben şimdi Allâh’a inanmış ve O’nu tasdik etmiş bir kadınım!” dedi. Sonra yüzündeki peçeyi açıp:

“–Ben Hind bint-i Utbe’yim! Allah geçmiş günahları affeder. Sen beni bağışla ki, Allah da Senʼi bağışlasın!” dedi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz tebessüm etti, Hind’i yanına çağırdı ve:

“–Demek sen, Hind bint-i Utbe’sin?!” buyurdu. Hind:

“–Evet!” dedi. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Merhabâ, hoş geldin!” buyurdu. Hind:

“–Vallâhi yâ Rasûlâllah! Dün, yeryüzünde Senʼin hâne halkın ve taraftarların kadar zillete ve hakârete uğramasını istediğim başka bir kimse yoktu! Bugün sabaha çıktığımda ise, Senʼin hâne halkın ve taraftarların kadar izzet ve şerefe nâil olmasını istediğim başka biri yok!” dedi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Senin bu hâlin daha da artacak, îmânın kuvvetlenecek, Allah ve Rasûlü’ne muhabbetin daha da ziyâdeleşecektir!” buyurdu.

Gün geldi, bu fecaati bizzat işleyen Vahşî de Efendimiz’in huzuruna çıkarak af diledi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- onu da affetti. Fakat:

“–Bana görünmemeye dikkat edebilir misin? (Seni görünce acım tazeleniyor.)” buyurdu.

Allah Rasûlüʼnün kızı Hazret-i Zeyneb’i deveden düşürmek sûretiyle vefâtına sebep olan Hebbâr bin Esved bile O Rahmet Peygamberiʼnin affına nâil oldu. Üstelik Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- öyle bir incelik gösterdi ki, Hebbâr’ı affetmekle kalmadı, aynı zamanda ona hakâret edilmesini ve eski yaptıkları sebebiyle kendisine söz dokundurulmasını dahî yasakladı. (Vâkıdî, II, 857-858)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Fahr-i Âlem - Habîbi Hüdâ Hz. Muhammed Mustafâ, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MERHAMET İLE İLGİLİ 40 HADİS

Merhamet ile İlgili 40 Hadis

YARATILANA ŞEFKAT VE MERHAMET İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

Yaratılana Şefkat ve Merhamet ile İlgili Örnekler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.