Rivayetin Kaynağı Bakımından Hadis Çeşitleri
Hadisi şeriflerin çeşitleri nelerdir? Hadisi şerif kaç kısma ayrılır? Rivayetin kaynağı bakımından hadis türleri...
Hadis, sözlükte, yeni anlamına geldiği gibi hikâye, rivayet, tarihî malumat manasına da gelmektedir. Ancak kelimenin ağırlık kazanan manası "söz ve haber" dir.
Muhaddislere göre hadisin içine sadece Hazreti Peygamber'in söz, fiil ve takrirleri değil, O'nun fizikî ahvali yani şemâili ve sıfatları ile ilgili rivayetler de dâhildir. Hadis kelimesinin terim olarak kullanılışına Peygamberimizin hadislerinde de rastlanmaktadır.
Bazı hadis uleması “hadis” kavramını yalnız Hazreti Peygamberin sözleri için değil sahabe ve tabiûndan nakledilen dini içerikli sözler için de kullanmışlarıdır.
Hadisle eş anlamlı olarak kullanılan bir kelime de haberdir. Ancak bu kelime geniş kapsamlı olup, içine dinî ya da dinî olmayan her türlü haber ve nakil girmektedir. Bu kavramı başkalarından gelen haberlerden ayırt edebilmek için, Hazreti Peygamber'den gelen rivayetlere hadis, bu ilimle uğraşanlara da muhaddis denilmiştir. Sahabe, tâbiûn ve diğerlerinden nakledilen sözler de haber olarak isimlendirilmiştir.
Hadisler farklı açılardan çeşitli sınıflandırmalara tabi tutulmuştur. Metnin ait olduğu kimseler, râvî sayısı ve sıhhat derecesi açısından hadisleri üç başlık altında incelemek mümkündür.
METNİN AİT OLDUĞU KİMSELERE GÖRE HADİSLER
Hadisler rivayetin kaynağı bakımından dört kısma ayrılır.
1. Kudsî Hadis
Kudsî hadis manası Allah’a, lafzı Hazreti Peygambere ait olan hadistir. Bir rivayetin kutsî hadis olduğu başındaki ifadeden anlaşılır. Mesela;
Ebu Hureyre'nin rivayetine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Allah Azze ve Celle buyurdu ki : Kudsî hadisle Kur'an arasında ne fark vardır?"
Kudsî hadisle Kur'an ayetinin benzerliği, her ikisinin de vahiy olması yönündendir. Ancak Kur'an, hem mana, hem de söz olarak Hazreti Peygambere vahy edildiği halde, kudsî hadis, yalnız mana olarak vahyedilmiş, lafızla ifadesi ise Hazreti Peygambere bırakılmıştır. Bu bakımdan kudsî hadisler de, Hazreti Peygamberin sözleridir; Kur'an’dan sayılmazlar ve okunmaları Kuran okumak gibi ibadet yerine geçmez.
2. Merfû Hadis
Hazreti Peygambere isnad edilen bütün söz, fiil ve takrirlere merfû hadis denir. Bu hadis türüne nebevi hadis de denilmektedir. Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ’den rivayet edilen bütün sözlere “hadis” denildiği daha önce belirtilmişti. Burada ayrıca merfû hadis diye tasnife tabi tutulması onu sahabe ve tabiin sözlerinden ayırt etmek içindir.
Hazreti Peygamberin söz, fiil ve takrirleri sahabi tarafından genellikle şu kalıplarla rivayet edilmiştir:
"Allah'ın Rasûlünden işittim, şöyle buyurdu",
"Allah'ın Rasûlü buyurdu ki",
"Allah Rasûlünü şöyle yaperken gördüm."
Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah suretlerinize (görünüşünüze) ve mallarınıza bakmaz. Ancak kalplerinize ve amellerinize bakar"[1] hadisi bu konuda örnek olarak verilebilir.
3. Mevkûf Hadis
Sahabîlerden söz, fiil ve takrir olarak rivayet edilen haberlerdir. Bu haberlere mevkûf denilmesi, isnadın sahabede kalmış olması dolayısıyladır. Yani o söz ya da davranış Hazreti Peygambere değil sahabîlere aittir. Buna göre bir râvînin “falan sahabe şunu yaptı, şöyle dedi” diye naklettiği rivayetler mevkûftur.
Sahabe sözüne hadis denilmesinin sebebi onların dinle ilgili söz ve davranışlarının kaynağının büyük ölçüde Hazreti Peygambere dayanma ihtimalinden dolayıdır. Bu sebeple mevkûf hadisler de kesin ve bağlayıcı olmamakla beraber dini hükümlerin kaynaklarından sayılmıştır.
Mevkûf hadisler de Merfû hadisler gibi gerek râvîleri yönünden ve gerekse isnadları yönünden sahih veya zayıf olabilirler.
Örneğin; Abdullah b. Mesud'un "Bir müneccime veya kâhine giderek onların söylediklerini kabul eden kişi Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e nazil olanı inkar etmiş demektir"[2] sözü bu hususta örnek olarak verilebilir.
4. Maktû Hadis
Tâbiîlerden söz, fiil ve takrir olarak rivayet edilen haberlere maktû denilmiştir. Bu durumda bize ulaşan haberin senedi, tabiin tabakasında kesilerek daha yukarıya çıkmamakta, yani o söz ve davranışın kaynağı tabiiler olmaktadır.
Dini hükümlerin tespitinde, tabiilerin söz ve eylemleri de dikkate alınmakla beraber, bunlar hiçbir şekilde bağlayıcı bir delil olarak kabul edilmemiştir.
Maktu’ hadise misal olarak Abdurrezzak b. Hemmam’ın Ma’mer b. Raşid’den, O’nun da İbn Şihab ez-Zühri’den naklettiği şu hadisi verebiliriz: “Ma’mer dedi ki: Zühri’ye, bir yere yaslanarak yemek yemeyi sordum. Zühri bana “sakıncası yok” diye cevap verdi.” [3]
[1] Müslim, Birr, 34
[2] Suphi es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, çev. M. Yaşar Kandemir, s. 176
[3] Suphi es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, çev. M. Yaşar Kandemir, s. 176
YORUMLAR