Rızık Konusunda Endişen mi Var?
Allah (c.c) Rad suresi 26. ayette rızık ile ilgili ne buyuruyor? Müslümanların rızık, geçim, dünya ve ahirete bakışları nasıl olmalıdır? Rad suresi 26. ayet ve açıklaması (tefsiri)...
Rad suresi 26. ayet: "Allah dilediğine rızkı bolca bahşeder, dilediğine de sınırlı ölçüde verir. Fakat inkârcılar, bu gerçeğin farkında olmadıkları için dünya hayatı ile sevinip şımarırlar. Oysa âhiretin sonsuz nimetleri yanında dünya hayatı azıcık, değersiz ve geçici bir geçimlikten ibarettir."
RAD SURESİ 26. AYETİN TEFSİRİ
Allah Resûlü (s.a.s.)’e ilk olarak inananlar fakir kimselerdi. Mekke’nin varlıklı şımarık müşrikleri bunlarla alay ediyor; “Allah aramızdan bula bula bunları mı lütfuna lâyık gördü?” (En‘âm 7/53) diyorlardı. Oysa Allah katında değer ölçüsü maddi imkânlar, mal, mülk değil takvâdır. Cenâb-ı Hak imtihan maksadıyla bazılarına bol rızık verir, bazılarına da rızkı daraltır. Zenginlik bir kimsenin Allah indinde değerli olduğunu göstermediği gibi, fakirlik de bir kimsenin değersizliğini göstermez. Buna göre ellerindeki imkânlara güvenip şımaranlar dünyaya aldanmaktadırlar. Değersiz ve fâni dünya nimetleri bir gün ellerinden çıkacak, böylece hem bunlardan hem de ebedi âhiret saadetinden mahrum kalacaklardır.
Hoca Ahmed Yesevî (k.s.) der ki:
“Bu dünya malını yığdı vefâsın görmedi Kârûn
Kitip yer astığa âhır cihandın kiti armanlık.”
“Zenginliği dillerde efsâne gibi dolaşan Kârûn bile yığdığı dünya malının vefâsını, hayrını göremedi. En sonunda bir avuç toprağın altında yok olup gitti.”
Unutmamak gerekir ki, Allah zenginlere rızkı bol verir, onlardan şükür ister. Fakirlere rızkı az verir, onlardan da sabır ister. Allah, şükredenlere daha fazlasını vereceğini va‘dederken, sabredenlerle beraber olduğunu müjdeler. Zenginlere fazlasıyla mal verirken, fakirlere iki cihanda da masivâdan uzaklaşma nimeti nasip eder. Zenginler mallarının artmasıyla sevinirler, fakirler ise hallerinin temizlik ve sefâsıyla huzur bulurlar. Zenginlerin malı çok olsa da, bunlar, Allah’ın âhirette va‘dettiği nimetlere nispetle çok azdır. Fakirlerin dünyadaki halleri de ne kadar temiz, güzel ve saf olursa olsun, bunlar, Allah’ın onlara va‘dettiği celâl ve cemâlini seyretme nimetine göre çok azdır. (Kuşeyrî, Letâifü’l-işârât, II, 108)
Âyet-i kerîmede dünya hayâtı âhirete göre “azıcık ve fânî bir metâ” olarak vasfedilir. “Metâ”, Arapça’da “çoban azığı, süvarilerin alelacele atıştırdıkları birkaç hurma, kurutulmuş un çorbası, tencere veya küçük bir tepsi” gibi geçici bir süre kendilerinden faydalanılan şeyler için kullanılır.
Sahib b. Abbâd adında biri, bir kadının çocuğuna: “Metâ nerede?” diye sorduğunu duyar. Çocuk da bu soruya şöyle cevap verir: “Köpek geldi ve onu aldı.”
Demek ki burada “metâ”, su ile ıslatılıp kendisiyle tas tabak silinen bez mânasında kullanılmıştır. İşte bütün nimet ve güzellikleri ile dünya, ebedi âhiret nimetleri karşısında böyle basit bir metâdan başka bir şey değildir. (kuranvemeali.com, Prof. Dr. Ömer Çelik Tefsiri)
KUŞLAR GİBİ RIZIKLANDIRILIRDINIZ
Ömer İbnü’l-Hattâbradıyalluha anh’den rivayet edildiğine göre “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim” demiştir:
“Eğer siz Allah’a gereği gibi güvenseydiniz, (Allah), kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları halde akşam dolu kursaklarla dönerler.” Tirmizî Zühd 33. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 14
- Hadisi Nasıl Anlamalıyız?
Şartlar nasıl olursa olsun Allah Teâlâ’ya karşı sürekli bir güven ve itimat halinde olmak ve rızkı veren’in sadece Allah olduğu bilinciyle hareket etmek, Allah’a gereği gibi tevekkül anlamına gelmektedir. Çalışmak, çabalamak, tedbir almak gibi davranışlar rızkın gerçek sebebi değildir. Rızkı veren yalnızca Allah’tır. Ötesi vesilelerdir. Gerçek rızık verenin Allah olduğu bilincine sahip olduktan sonra, gösterilecek gayretler bir anlam kazanır. Rızkı, çalışma ve gayrete bağlamak ise, sebebi, yaratıcı yerine koymak gibi büyük bir yanlışa götürür. Çünkü âyette de beyan buyurulduğu gibi “Yeryüzündeki bütün canlıların rızkını ancak Allah verir” [Hûd Sûresi (11), 6]. Hadîs-i şerîf, çalışma ve rızık aramanın tevekküle ters düştüğünü değil, tam aksine, sabahları boş kursakla fakat endişesiz olarak rızık aramaya çıkan kuşların rahatlığı ve teslimiyeti içinde, yersiz birtakım düşüncelere ve endişelere kapılmadan nasibini aramayı, boş oturmamayı, tevekkülün gereği saymaktadır. Önemli olan, âlemin rızkını vermeyi tekeffül etmiş olan Allah’a itimadı sarsmamak, gereksiz ve yersiz duygulara kapılmamaktadır. Zira böylesine bir güven sapması, gösterilen gayretlere rağmen, tatmin edici sonuçlara ulaşamamanın sebebi olur.
Kulların rızık konusunda Allah’a karşı tam bir güven içinde olmaları, bu açıdan kuşları örnek almaları ve kendilerini Allah’ın rızıklandırdığı, “rızkını sırtında taşımayan nice canlıların bulunduğu”nu [bk. Ankebût sûresi (29), 60] unutmamaları esastır. Şunu bir kere daha vurgulamak gerekir ki, Allah’a güven duygusu tevekkül, kalbte bulunur. Bu duygu kalbteki yerini koruduğu sürece gayret ve çabalar tevekküle asla ters düşmez. Bir zorluk çıkarsa, bu, Allah’ın takdiri iledir, bir kolaylık olursa, bu da Allah’ın kolaylaştırması iledir. Kul kendisinde bir varlık ve güç görüp işi zora sokmamalı, üzerine düşeni yapmakla yetinmeli, neticeyi daima Allah’a havale etmeli, ondan bilmelidir.
- Hadisten Öğrendiklerimiz Nelerdir?
- Rızık, Allah’ın takdirindedir. Kâinâtı besleyen O’dur.
- Rızkını temin için çalışmak, -kendinde bir varlık görmemek şartıyla- tevekküle mâni değildir.
- Her insan rızkını temin için çalışacaktır. Ancak rızkını Allah’ın verdiğini unutmayacaktır.
- Kul, Allah’a güveni nisbetinde rahat eder, huzur bulur.
Kaynak: Riyazüs Salihin - Erkam Yayınları