Rodos'taki Müslüman Türk Vakıflarının Malları Atanmış Hristiyanlar Tarafından Satılıyor

Yunanistan, Rodos'ta Türklere yönelik asimilasyon ve baskı politikalarını uygulamaya devam ediyor. Ada'daki Yunan makamların, Müslüman vakıflara Hristiyan yetkililer atayıp, Türk varlıklarını sattığı belirtildi.

Rodos İstanköy ve Onikiada Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı, Yunanistan'ın Rodos Adası'nda, Yunan makamlarının Müslüman Türk vakıflarına atadığı Hristiyan yetkililerin, vakıf mallarını korumak yerine 1970'te çıkarılan ve "Katalipsis" olarak bilinen kanuna dayanarak sattığını söyledi.

Yaklaşık 140 bin nüfuslu Rodos, Lozan Anlaşması'nın imzalandığı tarihte, İtalyan yönetiminde olduğu için azınlık statüsü alamayan 4 bin civarındaki Rodos Türkü, din, ibadet ve anadilde eğitim gibi pek çok anayasal haktan da mahrum durumda.

Rodos İstanköy ve Onikiada Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı ve Gümülcine Seçilmiş Müftülüğünce 2020'de Rodos'a din görevlisi olarak atanan, ilahiyatçı-vaiz Abdurrahim Kuru, Rodos Türklerinin din, ibadet özgürlükleri ve vakıflar konusundaki sıkıntılarını dile getirdi..

Prof. Dr. Kaymakçı, Yunanistan'ın 1970'te çıkarılan "Katalipsis" olarak bilinen "10 yıl içinde tapu dairesine bildirilmeyen taşınmaz mal ve mülkler hazineye intikal eder" şeklinde kanun çıkardığını belirterek, "Bu hüküm gerekçe gösterilerek adalarda Türklere ait vakıf malları gasp ediliyor ve vakıflar sorunu bugüne kadar çözülememiş bir sorun olarak devam ediyor. Hukuki olarak vakıf mallarının satılmasının yasak olmasına karşın birçok vakıf malı Yunan makamlarınca atanan vakıf idarecileri tarafından bağışlanmış ya da değerlerinden daha düşük fiyata satılmış. Soydaşlarımızın da vakıf mallarının satılması konusunda açılan ihalelere katılmaları yasaklanmıştı." dedi.

"'Müslüman Yunan' olarak tanımlanan Rodos Türklerinin Müslümanlıklarını da öğrenmeleri yasak"

Rodos Türklerinin, başta Yunan anayasası olmak üzere uluslararası antlaşma ve sözleşmelerle garanti altına alınmış birçok hakkı olduğunu aktaran Kaymakçı, Ada'daki Türklerin başlıca sorunlarını "vatandaşlık, Türkçe öğrenme, dini ibadet haklarının gaspı, nefret ve baskı ortamı, Osmanlı Türklerinden kalan kültürel mirasın yok edilmesi ve vakıflar meselesi" olarak özetledi.

Kaymakçı, Yunanistan'ın bu sorunları çağdaş bir devlet gibi çözmek yerine, On İki Ada Türklerini kültürel açıdan asimile edebilmek için çeşitli yöntemler uyguladığını kaydederek, şunları dile getirdi:

"Rodos ve İstanköy'de çift dillilik temelinde Türkçe öğrenim veren okullar 1972 yılından itibaren kapatıldı. Yunan devlet okullarına giden soydaşlarımız, Ortodoks din derslerinden muaf tutulmalarına karşın, İslam dini eğitimi haklarını da kullanamıyor. Yunan hükümetleri, Rodos ve İstanköy'de yaşayan Türkleri de 'Türk' kimlikleri ile değil, 'Müslüman' olarak kabul ediyor. Bununla ortaya çıkan ikilem şu, 'Müslüman Yunan' olarak tanımlanan Rodos Türklerinin Müslümanlıklarını da öğrenmeleri yasak."

Yunanistan'ın On İki Ada Türklerinin diğer Türk soydaşlarıyla bağını koparmaya ve Türklere ait mimari eserlerin yok edilmesine yönelik faaliyetlerinin olduğunu aktaran Kaymakçı, "Yunan hükümetleri, Vakıf Dairesi'ne sürekli masraflar yaptırarak elindeki arazileri ve malları sattırmakta ve Vakıf Dairesi güçsüzleştirilmektedir. Yunan hükümetleri bu uygulamayı bazen kendilerine verilen emanete ihanet eden kişileri vakıf yönetim kurullarına atama yaparak gerçekleştiriyor. Yunan hükümetlerinin adalardaki Türk İslam vakıflarını yavaş yavaş kamulaştırması veya vakıf mallarını sattırmaya çalışması, adalardaki Türklerin mekan kimliklerine doğrudan bağlı olan aidiyet duygularına da büyük zarar veriyor." ifadesini kullandı.

"Adadaki Müslüman Türklerin dini temsile ihtiyaçları var"

Kaymakçı, vakıf mallarıyla ilgili sorunların dini hayat ve kültürel kimliğe dair ciddi sorunlara yol açtığını belirterek, "Vakıf mallarıyla ilgili sorunlar Rodos Türklerinin eğitim ve ibadet özgürlüğüne de engel olacak türden sonuçlar ortaya çıkarıyor. Adalardaki Müslüman Türklerin eğitim, din ve ibadet özgürlüğünü yaşayabilmeleri, vakfa ait malların korunmasına bağlı. Vakıflar sorununun çözülmesi hem adalardaki Türklerin kısıtlanmış durumdaki sivil ve sosyal özgürlüğünü sağlayacak hem de Türk kimliğinin korunması, mekan ve yurt aidiyetlerinin de güçlenmesine katkı sağlayacak." diye konuştu.

Adalardaki Müslüman Türklerin, dini anlamda temsil edilmediğini, Yunan asıllı yurttaşlarla aralarında fırsat eşitliği bulunmadığını ifade eden Kaymakçı, şunları dile getirdi:

"Cemaatin haklarını gözetecek ya da dini işleri yürütebilecek bir önder yokluğu ada Türklerinin kimliksel varlığı açısından büyük tehlike oluşturuyor. Rodos'ta müftülük kurumu yok. Türkleri bir arada tutacak güçlü bir otoritenin, söz konusu boşluğu doldurması gerektiği oldukça açık. Bütün bunlara karşın ada Türklerinin dini gün ve bayramlarını kutlamak, mezarlıkları ziyaret etmek gibi pek çok eylemle din konusundaki duyarlıklarını sürdürdüğünü gözlemliyoruz. Din konusunda kendilerine yöneltilen sorulara verilen cevaplar, adalarda yaşayan Türkler için dinin, aidiyet duygularını güçlendiren önemli bir olgu olduğunu gösteriyor."

"Vakıf mallarının miktarı, gelir-gideri gibi hususları kimse bilmiyor"

Abdurrahim Kuru, Yunan Adaları'ndaki temel sorunun Müslüman Türklerin "azınlık statüsüne" sahip olmamalarından kaynaklandığını belirterek, "Rodos Adası Türkleri yasal olarak azınlık statüsünde değil. Dil, din, ırk ayrımı olmaksızın normal Yunan vatandaşı statüsündeler. 1520'de Kanuni Sultan Süleyman tarafından fethedilen Rodos, 1912 Balkan Savaşı sırasında İtalya'nın egemenliğine girdi, 1943' te Ada'ya Almanya hakim oldu. İki yıl aradan sonra 1945'te İngiltere'nin egemenliği altına alındı ve 1947'de Yunanistan'a bırakıldı." dedi.

Rodos'taki 14 caminden bugün sadece birinin ibadete açık olduğunu aktaran Kuru, şunları kaydetti:

"Rodos'ta ibadete açık olan tek cami Pargalı İbrahim Paşa. Bu cami ise turizm sezonunda sabah namazı hariç diğer vakit namazlarında ve cuma namazında ibadete açık. Kalan aylarda akşam namazları için açık ve diğer vakitlerde ne zaman açılacağı belirsiz. Bir de Süleyman Paşa Camisi daha büyük olduğu için bayram namazlarının bu camide kılınmasına müsaade ediliyor. Pargalı İbrahim Paşa Camisi'ne Yunanistan devleti tarafından din görevlisi olarak atanan bir kişi var. Kendisi aslen Gümülcine'ye bağlı Mehrikoz Köyü'nden. Tabii bu kişi halk tarafından kabul görmedi. Rodos Adası'nın Müslüman Türkleri nezdinde kabul görmemesine karşın buna yönelik bir çalışma da yapmadı. Buna din eğitiminin de verilmiyor olması da eklenince halkın dini hassasiyetleri oldukça zayıfladı. Ada'da camiye gitme oranı şu an çok düşük."

Rodos'taki Türk vakıflarına, Yunan makamlarınca "liyakatsiz" kişilerin atandığını ve bu kurumların şeffaf idare edilmediğini anlatan Kuru, "Rodos Vakıflar İdaresi Başkanı ilkokul mezunu biri. 5 kişilik vakıf heyetinin Genel Sekreteri Yunanlı bir bayan. Aslında vakfın idare eden o. Vakıf mallarının miktarı, gelir-gideri gibi hususları kimse bilmiyor. Kimseye de hesap ve net bilgi verilmiyor. Soydaşlarımızın ifadelerine göre sahte evrak ve (Rodoslu Müslüman Türk) yalancı şahitlerle bazı vakıf mallarının satıldığı yönünde." ifadesini kullandı.

Kuru ayrıca Türkler ve Yunanlar arasındaki evliliklerin her geçen gün arttığını kaydederek, "Türk ve Yunan evlilikleri de her geçen gün artıyor. İlginç olan ise bir Müslüman Türk bir Hristiyan ile evlenecek olursa "medeni nikah" kıyılıyor ve Müslüman Türk'e evliliklerinden doğacak çocuklar vaftiz edilecek diye sözleşme imzalatılıyor." dedi.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.