Ruhu’l Beyan’dan Kıssalar

Hz. Peygamber’i (sav.) hazırlamak ve O’na salavat getirmekle ilgili Ruhu’l Beyan’dan kıssalar...

Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in hatırlamak ve O’na salavat getirmekle ilgili Ruhu’l Beyan tefsirinde şöyle iki kıssa vardır:

RUHU’L BEYAN’DAN KISSALAR

“Tevbe suresinin son iki ayetinin fazileti hakkında şu rivayet zikredilmiştir:

Rivayet edildiğine göre Ebu Bekr b. Mücahit Makarri’nin yanına Ebu Bekr Şibli (k.s) gelmişti. Mescidinde onun yanına varınca Ebu Bekr b. Mücahit ayağa kalktı. Bunun üzerine Ebu Bekr b. Mücahid’in arkadaşları onların bu durumunu ağızlarına doladılar ve:

“Sen vezir Ali b. İsa için ayağa kalkmadın, Şibli için kalkıyorsun” dediler. Bunun üzerine:

“Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in değer verdiği kimseye ben kalkmayayım mı?! Rüyada Rasûlullah Efendimi gördüm, bana şöyle dedi:

“Ey Ebu Bekir! Yarın senin yanına cennet ehlinden birisi girecek. O girdiği zaman ona ikramda bulun!”

Ebu Bekir b. Mücahit der ki: “Bu hadiseden iki gece sonra Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i rüyada gördüm, bana:

“Ey Ebu Bekir! Cennet ehlinden bir kişiye ikramda bulunduğun için Allah da sana ikram etti.” buyurdu. Ben:

“Ey Allah’ın Rasûlü! Şibli senin katıdaki bu makamı ne ile hak etti?” diye sordum. Şöyle buyurdu:

“O öyle bir kişidir ki beş vakit namazını kılar, her namazın sonunda beni hatırlar ve Tevbe suresinin son iki ayetini okur. Bunu da seksen seneden beri yapar. Bunu yapan kimseye ben ikram etmeyeyim mi?”

***

Yine aynı eserde şöyle bir kıssa anlatılır: Salih zatlardan birisi, şiddetli bir maddi sıkıntıya düşmüştü. Hz. Peygamber (s.a.)’i rüyasında görmüş ve kendisine:

“Ey falan! Üzülme! Mahzun olma! Yarın vezir Ali b. İsa’ya git, benden ona selam söyle. Benim kabrimin başında bana dört bin defa salevat getirdiğini ima yoluyla söyle. Sana derhal yüz dinar verecektir.” buyurdu.

Sabah olunca adam doğruca ona gitti ve rüyasını ona anlattı. Ali b. İsa’nın gözleri yaşla doldu ve: “Allah ve Rasûlü doğru söyledi, sen de doğru söyledin ey Adam! Bunu Allah ve Rasûlü’nden başka kimse bilemezdi. (Hizmetçisine:) Getir evladım para kesesini! dedi. Hizmetçi keseyi getirip önüne koydu. Vezir keseden üç yüz dinar çıkardı ve: “Şu yüz dinar Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in söylediği, şu yüz müjdelik, şu yüz de sana hediyemdir.” dedi.

Adam vezirin huzurundan elinde üç yüz dirhemle ayrıldı, tasa ve üzüntüsü kaybolup gitmişti. Allah bu vezire ihsanda bulundu; vezirliği, riyasetin verdiği büyüklüğü, saltanatın zulmünü ve zalim hükümdarların gurur ve kibrini bıraktı, Peygamber Efendimiz’in kendisini anması ve o adamı özellikle kendisine göndermesinin bereketiyle Mekke’ye gitti, oraya yerleşip mücavir oldu. (7. Cilt sayfa 680-681)

***

Nazarla ilgili yine Efendimiz (s.a) in hayatından şu kıssa da yine Ruhu’l Beyan tefsirinde nakledilmiştir:

“Ubade b. Samit (r.a.)’ın şöyle dediği rivayet edilir: Günün ilk saatlerinde Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in huzuruna çıktığımda onu şiddetli ağrılar içerisinde gördüm. Günün sonunda yanına döndüğümde ise sağlık ve afiyet içerisinde olduğunu gördüm. Bana şöyle dedi: “Cebrail (a.s.) geldi ve bana şöyle bir nazar duası okudu:

“Bismillahi erkıyke min külli şey’in yü’zike, min külli aynin ve hasidin Allahu yeşfike (Sana eziyet veren her şeyden Allah’ın adıyla seni rukye yapıyorum, bütün nazarlardan ve hasetçilerden (onların kötülüklerinden) Allah sana şifalar versin!” Hz. Peygamber (a.s.) şöyle devam etti: “Bunun ardından hemen ayıldım.”

Bu hadiste ve mezkur Ümmi-i Seleme hadisinde rukye yapmanın (tedavi maksadıyla Kur’an okumanın) caiz olduğuna delil vardır. Ulemanın geneli bu görüştedir. Ancak bu cevaz, okunan şeylerin Kur’an’dan veya bilinen zikirlerden olması halinde geçerlidir. Mânâsı bilinmeyen şeylerin okunması ise mekruhtur. (9. Cilt sayfa 242)”

Kaynak: Ahmet Başer, Altınoluk Dergisi, Sayı: 463

İslam ve İhsan

DİNİ VE TASAVVUFİ KISSALAR

Dini ve Tasavvufi Kıssalar

KUR’AN-I KERİM’DE PEYGAMBER KISSALARI

Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Kıssaları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.