Ruhun Vebası
Ruhun vebâsı nedir? Ruhi hastalıkları nasıl tedavi edebiliriz?
Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi din kardeşi için de sevip arzu etmedikçe gerçek mânâda îman etmiş olmaz.”[i]
Çoğunluğu müslüman olan canım ülkemizin yeniden müslüman rûhunu hissederek yaşar hâle gelmesi için, hatırda tutulması gereken bir hadîs-i şerîf... Kendisi için istediğini, din kardeşi için de istemek!
Anne-babaların bir prens(!) veya prenses(!) olarak yetiştirdiği miniklerle başlayalım önce. Ebeveyn, dünyada sadece kendisinin evlât sahibi olduğunu mu sanıyor dersiniz? Çocuk, okul öncesi eğitime başlayınca bir bakıyor, herkes prens/prenses! Evde sadece kendi istedikleri yerine getirilerek büyüyen çocuk; dünya, kendi etrafında dönüyor zannı ile yetişmeye başlıyor. Aslâ uykusunun aksama ihtimali olmamalı. Herkesin yediğinden değil (çocukluk dönemi/bebeklik dönemi elbette farklıdır), kendisine özel hazırlanan yemekler olmazsa dünyanın sonu gelmişçesine “olay”! Giyimi en markalısından, çevresindekilerden farklı olmalı. Oysa zaten hızla büyüdüğünden, sayılı giyilen kıyafetler, sırtımıza vebâl olmaktan başka bir şey değil bu dönemde… Okulda öğretmen yan baksa suç, çocuğu îkaz etmesi mümkün değil! Bu evlât, büyüdüğünde içindeki “ben canavarı” da öyle kocaman hâle geliyor ki; anne-babası dahî umrunda olmuyor. Zaten o büyürken de onun dersi/kursu bahanesi ile anneanne/babaanne/dede de umursanmamıştı! Evlenip çocuk/eş sorumluluğuna da hiç gerek yok; eve bir kedi/köpek alır, olur biter! Bencilliğin temelini yine ebeveyn atmış oluyor maalesef...
NEFSİN GÜZELE MEFTUN OLMASI
Nefsin güzele meftun olmasından kaynaklı olsa gerek, kıskançlık duygusu ile dostluğu çok yakın… “En güzel elbise benim olsun, kimsede olmasın!” zihniyeti ile tekstil dünyası coşmuş vaziyette. Oysa her insanın beden askısı başkadır, her elbise herkeste aynı durmaz. Bizden başka pek çok insanda benzer kıyafetlerin olması gayet doğaldır. Ancak bencillik rûhu zehirlemişse, bu bir skandalmış gibi algılanabilir!
Her insanın kulluk kalitesine göre, rûhunun hissettikleri değişir: Hased, “Bende yok, onda da olmasın.” Buhl, “Bende var, onda olmasın.” Şuhl, “Onunki benim olsun.” Gıpta, “Onda var, bende de olsun.” Sehâvet, “Bende var, onda da olsun.” Îsar, “Benim değil, onun olsun.” Cûd, “Bende yok, ama onda olsun.” Fakr, “Onda yok, bende de olmasın.”
Kendini öne alan, başkasını umursamayan, kendi çıkarlarını herkesten üstün tutan insanlara “bencil” diyoruz. Şu hâlde bencilliğe, müslümana aslâ yakışmayacak, kalbi zehirleyen bir hastalıktır diyebiliriz.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi kedi/köpekle yetinmeyip evlenenlerde durum nasıl peki? Bu defa da eşlerden birinde var olan bencillik hastalığı, evliliğin “biz” olma özelliğini yaşama fırsatı vermiyor. Kendi sevdiği yemek olsun, onun istediği yere gidilsin, onun öncelikleri hep önemli olsun. Diğer taraf ya ömrü boyunca ezilecek ya da bu duruma tahammül edemeyerek yuvasını gözden çıkaracak.
Hastahane/market/mağaza kuyruklarında, “Önce kendi işi hallolsun!” diye başkalarının sırasını gasp edenlere şahit oluyoruz. Ya da en yakını dahî olsa, tebrik edilecek bir başarıyı görmezden gelip hased ederek, “Ben takdir edilmeliyim!” güdüsüyle, hayatını çekilmez hâle getirenlerin hikâyeleri değiyor kulağımıza... Başkasının daha fazla kazanmaması için, kendinden başka bir esnafı tavsiye edemeyen, “Bende yok, ama falanca dükkânda bulabilirsiniz!” diyemeyen esnaf... Her şeyin en mükemmelini kendinin başardığına inanıp başkalarını yok sayan doktor, işçi, mühendis, öğretmen, dede, amca... Kim olursa olsun, mesleği ne olursa olsun bencil insan, etrafına kötü koku bırakan bitki gibidir.
RÛHUN VEBÂSI OLAN “BENCİLLİK” İLLETİNİN BİR TEDAVİSİ YOK MUDUR?
Peki rûhun vebâsı olan “bencillik” illetinin bir tedavisi yok mudur? Kıskançlık, kibir, bencillik gibi, kalbi ve rûhu hasta eden illetlerin tedavisi, mânevî bir gönül doktoruna ihtiyaç duyar.
Bencillik hususunda Prof. Dr. Nevzat Tarhan deresyon virüsünün bencillik olduğunu; bencilliğin olduğu yerde yalnızlığın, yalnızlığın olduğu yerde ise mutsuzluğun yaşandığını söyler. Bencil insanlar için “teflon tipi insan” tabiri kullanır. Bu kavramı da şöyle açıklar:
“Teflon tipi insanlar, o derece bencildir ve kendi çıkarlarını düşünür ki, hiçbir sorumluluk almaz. «Herkes bana hizmet etmelidir.» derler. Sadece kendi çıkarı peşinde koşarlar. Bu kişiler de sıradan olmaktan korkarlar. «Hep başarılı olmalıyım, herkes beni övmeli, en üstün benim!» diyerek kibir ve büyüklük duyguları olduğu için hiç rahat edemezler. Gamsız gözükürler, rahat gözükürler, ama devamlı kendilerini yüksek dağda dolaşıyor gibi görürler. Her an düşme korkusu ile yaşarlar. Düşünün; bir iş adamı var, sürekli iflas erteliyor. Zevk alamaz ki… Teflon tipler de öyledir. Hep suçu başkalarına atarlar. Kendileri kusursuz, rahat, gamsız gözükürler, ama mutlu değillerdir.”
11. yüzyıl âlimi İmâm-ı Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn adlı ölümsüz eserinde, “bencillik” konusuna değinmiş, bundan kurtulmanın yolunun sağlıklı bir din ve ahlâk telâkkîsi olduğunu vurgulamıştır. Nefsin terbiyesi; îmânın güçlenmesi, hayatın sünnet davranışlar ile irşad olması, temiz bir çevrede hayırlı işlerle uğraşmakla mümkündür. Allâh’a şükür ve kula teşekkür şuuru, kalbî eğitimin önemli bir basamağıdır.
KORUNMAMIZ GEREKEN BİR TEHLİKE
Günümüzde bencillik konusunda, “Bencil insanlara karşı şöyle yapın, böyle durun!” gibi ifadeler kullanılıyor. Yani bencil insan, korunmamız gereken bir tehlikedir. Ancak tehlikeden korunmanın yanında, tehlikenin içinde olanın da kurtarılması elzemdir. Daha da önemlisi, hayatın temellerine farkında olmadan bencillik zehri akıtılmadan yola çıkılmalı. “Ben değerliyim, ancak Allâh’ın yarattığı her varlık da değerli ve özel!” hissiyâtı taşınmalı.
Kalbin vebâsı bencilliğin panzehri, “…Bilesiniz ki gönüller ancak Allâh’ı zikrederek huzura kavuşur.” (er-Ra‘d, 28) âyet-i kerîmesinde gizlidir.
Huzuru arayan yürek, Rabbi ile bağını güçlendirmeli ki, orada perde olan sisler dağılsın. Hesap gününü, dünyaya geliş maksadını diri tutan kulun hastalıklı duygulardan arınması çok daha kolaydır. Paylaşmanın, başkalarının hayrı/mutluluğu için çalışmanın güzelliğini tattıkça, bencillik rûhu terk eder. Ancak işin püf noktası; kendinde bu illetin olduğunu kabul edip tamir etmeye gönüllü olmaktır.
Allâh’ım, kalbimizdeki îman ışıltısını gölgeleyecek her türlü duygu, davranış ve düşünceyi bizden uzak eyle. Kalbimizi nûrunla nîmetlendir. Âmîn.
Dipnot: 1) Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71-72. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 59; Nesâî, Îmân 19, 33; İbn-i Mâce, Mukaddime 9.
[i] Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71-72. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 59; Nesâî, Îmân 19, 33; İbn-i Mâce, Mukaddime 9.
Kaynak: Ayşenur Sever, Altınoluk Dergisi, 2022-Kasım, Sayı:441