Rum Elçiyi Hidayete Erdiren Sohbet

Medine’ye siyâsî bir görüşme için gelen Rum elçinin Hz. Ömer’in (r.a.) sohbeti sonrasında gönlünde îman güneşinin parıldaması ve hidayete ermesini anlatan hikâye...

Hazret-i Ömer’in (r.a.) tevâzuunu sergileyen ibret dolu bir hâdiseyi, Hazret-i Mevlânâ, o bediî üslûbuyla ne güzel anlatır:

Rum elçisi, Medîne-i Münevvere’ye siyâsî bir görüşme için gelir. Halîfe Hazret-i Ömer’in sarayını sorar. Sorduğu kimseler ona:

“–Halîfe’nin adı, Mü’minlerin Emîri ve Halîfesi olarak bütün cihâna yayılmışsa da, onun dünyâya âit bir köşkü yoktur. Parlak bir gönül sarayı vardır. Kendisinin dünyâya âit yalnız, fakirlerin ve gariplerin barındığı gibi bir kulübesi vardır. Fakat sen, gözündeki hastalıkla, onun mânevî ve rûhânî sarayını göremezsin!” derler.

Bu sözler üzerine Rum elçisi dehşete düşer. Yükünü, atını, hediyelerini başıboş bırakır. Hazret-i Ömerü’l-Fârûk’u aramaya koyulur. Her tarafta Halîfe’yi sorar. Hayretle kendi kendine:

“–Demek bu ülkede öyle bir hükümdar var ki, aynen ruh gibi, insanların nazarından gizli kalabiliyor!..” diye mırıldanır. Halîfe’yi aramaya devâm eder…

Bir Arap kadın:

“–İşte senin aradığın Halîfe, şu hurma ağacının altındadır! Herkes yatakta, döşekte yatarken; O bunların zıddı olan kumların üzerindedir! Git de hurma ağacının gölgesinde yatan zıll-i ilâhîyi (Hakk’ın yeryüzündeki gölgesini) gör!..” der.

Uyumakta olan Hazret-i Ömer’den elçiye heybet ve rûhuna hoş bir hâl gelir. Elçi, muhabbet ve heybet, birbirinin zıddı iki haslet olduğu hâlde, bu tezadın kendi rûhunda nasıl birleştiğine hayret eder. Kendi kendine:

“–Ben, imparatorlar görmüş ve onların nezdinde takdir toplamış bir kimseyim! Onlarda hiçbir heybet görmediğim hâlde, bu kişinin heybet ve muhabbeti şuurumu izâle etti.

Bu Halîfe, silâhsız, müdâfaasız yerde yatıyor ve uyuyor. Ben ise, karşısında bütün bedenim ile titriyorum! Bu hâl nedir? Bu hâl neyin nesidir?!. Demek ki bu heybet, Hakk’ındır. Şu aba giyen kimsenin değildir!..” der.

Rum elçisi, böyle rûhî çalkantılar içindeyken, Ömer (r.a.) uykudan uyanır. Rum elçisi, Hazret-i Ömer’e tâzîm ile selâm verir. Halîfe, selâma mukâbele eder. Ondan sonra yüreği yerinden oynamış elçiyi can sarayına alır; huzûra kavuşturur. Vîrâne olmuş gönlünü tâmir eder. Ona; ince, derin, hikmetli sözler söyler.

Elçi ise, dinledikçe hâl ve makam müşâhede eder. Hazret-i Ömer’e ağyâr (yabancı) sûretinde gelen elçi, yâr olur. Bu sohbetin neşvesiyle kendinden geçer. Hatırında ne elçilik, ne de bir haber verip almak kalır…

Ondaki bu hâli sezen Ömer (r.a.) de ayrı bir vecd ile sohbetine devâm eder. Canın menzillerinden ve rûhun yolculuklarından bahseder. Zaman ötesi zamandan, kadri yüce evliyâullâhın ulvî makamlarından, can Zümrüd-i Ankâ’sının şu dünyâya gelişteki hudutsuz uçuşlarından söz açar.

Nihâyet elçinin gönlünde îman güneşi parıldar ve Halîfe’nin huzûrunda kelime-i şehâdet getirerek ebedî saâdet kervanına katılır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

DÖRT GENÇ KIZIN HİDÂYET ÖYKÜSÜ

https://www.islamveihsan.com/dort-genc-kizin-hidayet-oykusu.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.