Rüya ile Amel Etmek

Rüyalar kaça ayrılır? Bir rüyanın Rahmânî mi şeytânî mi olduğunu nasıl anlarız? Rüya tabiri kime sorulur? Rüya anlatılır mı? İslamʼda rüya ile amel edilir mi?

Rüyalar, Cenâb-ı Hakkʼın ayrı bir kudret tecellîsidir. Bugün yeryüzündeki sekiz milyar insanın hepsine de mânevî durumlarına göre ayrı ayrı senaryolar hazırlanıp rüyalarında seyrettiriliyor.

RÜYALAR 3ʼE AYRILIR

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyuruyor:

“Rüya üç kısımdır:

  1. Birincisi sâlih rüya olup Allah’tan bir müjdedir.
  2. İkincisi şeytanın verdiği korku, (vesvese) ve hüzündür.
  3. Üçüncüsü de kişinin içinden geçen düşüncelerin rüyaya yansıması (şuuraltının ortaya çıkması)dır. Kim rüyasında hoşlanmadığı bir şey görürse, onu başkalarına anlatmasın; hemen kalkıp namaz kılsın…” (Buhârî, Tâbîr, 26; Müslim, Rüyâ, 6)

Sâdık rüyalar, Levh-i Mahfuzʼdan istikbâle akseden pırıltılardır. Fakat bunlar da ehli tarafından tâbir edilmeye, yani şifrelerinin çözülmesine muhtaçtır. Rüya tâbiri, Hak vergisi bir ilimdir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, sabah namazından sonra bazen ashâbının gördüğü rüyaları dinler ve tâbir ederdi.

RAHMANİ Mİ ŞEYTANİ Mİ?

Bir rüyanın Rahmânî mi şeytânî mi, yoksa kişinin hâl ve hayallerinin yansıması mı olduğunu tâyin edebilmek ve bunları doğru şekilde tâbir edebilmek, mânevî bir olgunluk ister.

Nitekim Hazret-i İbrahim -aleyhisselâm- bile, rüyasında kendisine bildirilen, kurban adağını yerine getirmesi emrini, ancak üçüncü defa gördükten sonra, Rahmânî bir rüyâ olduğuna kâil oldu.

Dolayısıyla, her görülen rüyaya îtibâr etmek, onu olur olmaz herkese anlatmak, tâbir kitaplarına bakarak bile olsa kendince mânâlar çıkarmak, rüyalara haddinden fazla değer vermek, bilhassa da bir hususta âyet ve hadislerin açık emri dururken rüyada işaret edilenlerle amel etmeye kalkmak, bir müʼmine aslâ yakışmaz.

Zira Rahmânî rüyalarda bile çözülmesi gereken birtakım şifreler vardır. Rüyada görülen varlıkların her biri, lügattaki bir kelime gibidir. Bu yönüyle rüya, âdeta ayrı bir lisandır. Üstelik insanların tabiatları birbirinden farklı olduğu için, aynı rüyayı gören iki şahsın rüyalarının tâbiri birbirinden çok farklı olabilir. Bu incelikleri kavrayabilmek de mânevî bir dirâyet ister.

RÜYA TABİRİ KİME SORULUR?

Dolayısıyla bir rüya, muhakkak tâbir ettirilecekse, ancak ehli olan sâlih ve müttakî müʼminlere tâbir ettirilmelidir.

Zira gerçek bir rüya tâbirinin büyük bir kısmı “keşif ve ilham”a dayanır. Bunun için rüyayı tâbir edenin, mânevî bir olgunluğa sahip olması, yani ilâhî ilhamlara mazhar olacak derecede berrak bir gönül dünyasına sahip olması elzemdir.

Bununla ilgili olarak, İmam Hatipte hocamız olan merhum Celâleddin Öktem Hocaefendi, vaktiyle rüya tabirinde bir üstâd iken, tevhîd-i tedrisat kanunu sonrası bu salâhiyeti kaybettiğini bizlere şöyle anlatmıştı:

“–Bir zaman geldi ki, bu perde bana kapandı. Çünkü din dersleri lağvedildi. Beni de felsefe hocası olarak tâyin ettiler. Akıl mahsûlü olan felsefî nazariyeler içinde yüzmeye başlayınca, gönül pınarlarım kurudu.”

RÜYA ANLATILIR MI?

Diğer taraftan, rüyalar ehil olmayanlara anlatılmamalıdır. Aksi hâlde yanlış tâbirin tehlikeleriyle karşılaşılır. Nitekim hadîs-i şerîfte:

“…Rüya, ilk tâbirciye göre tahakkuk eder.” buyrulmuştur. (İbn-i Mâce, Ta’bîr, 7)

Velhâsıl, her görülen rüyaya îtibar etmemek ve rüyalara fazla takılmamak gerekir. Esas mesele ve en büyük kerâmet, istikâmettir. Bunun yolu da Rahmânî mi şeytânî mi olduğu bilinmeyen birtakım zuhurat, sunuhat, ilham ve rüyalara değil, en şaşmaz hidâyet rehberlerimiz olan Kurʼân ve Sünnetʼe uymaktır.

Kaynak: osmannuritopbas.com

İslam ve İhsan

RÜYA NEDİR? RÜYALAR KAÇ ÇEŞİTTİR?

Rüya Nedir? Rüyalar Kaç Çeşittir?

NEDEN RÜYA GÖRÜRÜZ?

Neden Rüya Görürüz?

RÜYA İLE İLGİLİ HADİSLER

Rüya ile İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.