Saâdet Ne Demektir?

Vahyin rehberliğinden mahrum bir şekilde hakîkate ulaşma iddiâsındaki filozoflar, tesir edebildikleri insanları dâimâ saâdet yerine sefâlete, hakîkat yerine dalâlete sürüklemişlerdir.

“A‘mâk-ı Hayâl” adlı eserinde Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, mecâzî bir hikâye anlatarak, bu sefâleti saâdete çevirmenin yoluna işâret eder. Hulâsaten naklettiğimiz bu hâdisede, materyalist felsefenin zebûnu olarak rûhî buh­ranlar içinde kıvranıp huzur ve saâdeti arayan hikâyenin kahramanı Râcî, bir saz taksimi eşliğinde Aynalı Baba’nın okuduğu derin mânâlı şiirlerin tesi­riyle a‘mâk-ı hayâlʼe, yani hayal âleminin derinliklerine dalıp gider. Kendisi­ni bir mecliste bulur. Orada peygamberlerden filozoflara, ulvî şahsiyetler­den süflî kimselere kadar herkes vardır. Bütün insanları temsil eden “Beşe­riyet” adında biri de, gerçek saâdetin peşinde hıçkırıklarla ağlayarak çâre aramaktadır. Feryâd ederek şöyle der:

“–Bana söyleyiniz, merhamet ediniz; hem hayattan tiksiniyorum, hem de onsuz yapamıyorum. Ne olur söyleyiniz, saâdetin ne olduğunu bana târif ediniz?”

O mecliste bulunan bâzı şahsiyetler, oturdukları yerden ayağa kalkarak cevap verirler:

FİLOZOFLARA GÖRE SAÂDET TANIMI

Konfüçyüs: “–Saâdet, bir tencere pirinç pilâvına bütün lezzetleri sığdırmaktır.”

Eflâtun: “–Dâimâ yücelikleri düşünmektir.”

Aristo: “–Mantık! İşte saâdet!”

Zerdüşt: “–Karanlıkta kalmamaktır.”

Brahma: “–Saâdet mi? Herkesin zannı ne ise, onun aksi­dir!”

Buda: “–Saâdet, yok olmanın güzel isimlerinden biridir. Nirvana, ey Beşeriyet, Nirvana (boşluk)!” der.

Bu sözleri duyan Beşeriyet’in zihni iyice karışır:

“–Sizler, kendinize bile faydalı olamadınız. Hep saâdet mahrumu olarak ömür sürdünüz. Dediklerinizin içinde de saâdetten eser yok! Saâdeti ne kendiniz yaşadınız, ne de peşinizden gelenlere yaşatabildiniz.” der…

BEŞERİ DERTLERİN İLACI

Sonra peygamberler, saâdeti îzah ederler. En son olarak da peygamberlerin imâmı ve hâtemi olan Hazret-i Muhammed Mustafâ -sellallahu aleyhi vesellem- Efendimiz, Beşeriyetʼe hitâb ederek şöyle buyurur:

“–Ey Beşeriyet! Saâdet; hayat ve vukuâtı olduğu gibi kabul etmek ve onun eskāline rızâ, ıslâhına gayret göstermektir (yani onun ağır yük ve çilelerine rızâ göstermek ve ıslâhı için de gayret sarf etmektir).”

Bunun üzerine Beşeriyet, aradığı cevâbı bulmuş olarak ayağa kalkar ve:

“–Ey Fahr-i Âlem! Ey Âlemlere Rahmet! Ey büyük Peygamber! Beşeriyetin dertlerini anla­yan ve ilâcını bulan yalnız Sen’sin!..” der.[1]

Bu ifâdelerin mânâsı, evvelâ ilâhî tâyin neticesi olan keyfiyetleri (yani kader-i mutlakʼı) îtirazsız kabul ederek beyhûde bir sûrette bunları değiştirmeye çalışmamaktır.

Bu, İslâm dünya görüşünün “realizm”ini, yani gerçekçili­ğini ifâde eder. İlâhî tâyine dayanan bir şeyi değiştirmeye çalış­mak, katʼiyyen mümkün olmayacağı için, beşeriyeti son derece meşakkatli fakat neticesiz bir mücâdele içinde huzursuzluğa sevk etmekten başka bir şeye yaramaz.


[1] Bkz. ‘mâk-ı Hayâl, sf. 97-101, Sebil Yayınevi, İstanbul 1993; sf. 106-111, Akçağ Yayınları, Ankara 2004.

Kaynak: İslam Nazarında Akıl ve Felsefe, Osman Nuri Topbaş, 128 Sayfa, Erkam Yayınları, 2013

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.