Sabit ve Periyodu Bilinen İlimler

Cenâb-ı Hak; cihânın işleyişinde bazı hususları, sabit ve devamlı eylemiştir. Bazı işleyişleri şaşmaz bir periyoda bağlamıştır. Bu sabir ve düzenli periyorlar nelerdir? Bu muhteşem nizamdan çıkarmamız gereken dersler nelerdir?

Âyet-i kerîmede buyurulur:

Güneş ve ay bir hesaba göre (hareket etmekte)dir.” (er-Rahmân, 5)

“Göğü Allah yükseltti ve mîzânı (dengeyi) O koydu. Sakın dengeyi bozmayın!” (er-Rahmân, 7-8)

İnsanoğlu asırlar boyunca müşâhede ve gayretleriyle, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği az bir ilimle; bu sabit bilgileri, fizik kanunları vb. şekilde tespit etmiş, bunlardan yararlanarak fen, teknik ve sanayi geliştirmiştir.

Oksijen Düşerse Nasıl Nefes Alınır?

Bu sabit esaslar husûsunda, ateistler bile tam bir itimat içindedir. Hiçbir münkir; “Oksijen düşerse bundan nefes alırım…” diye, yanında oksijen tüpüyle gezmez, böyle bir itimatsızlık sergilemez.

Lâkin o ateist, büyük bir ahmaklık sergileyerek, bu kanunları kimin koyduğunu tefekkür etmez. Nimetlerden istifâde eder, fakat onları bahşedene kulluk etmemek için, inkâr ve nankörlük yolunu tutar.

Tahmin Edilebilir Biinirliği Kesin Değildir

Diğer taraftan, Cenâb-ı Hak; cihânın işleyişinde bazı hususların ilmini, zamanlamasını ve periyodunu kendi ilminde mahfuz tutmuştur.

Meselâ jeologlar depremlerin zamanının mevcut ilimler plânında asla önceden tahmin edilemeyeceğini bildiriyorlar.

Her ne kadar meteoroloji, tahminlerde bulunmaya çalışsa da; yağmur, kar, dolu, fırtına ve sel gibi semâ hâdiseleri de insanlar tarafından tam tespit edilebilir bir periyoda göre işlemiyor.

Zaten meteoroloji ancak, hedef güne 15 gün, bir hafta kala eldeki basınç ve benzeri bilgilerle tahminlerde bulunmaya başlayabiliyor. Onu da değişikliklere göre sürekli değiştirmesi gerekiyor.

Demek ki;

Cenâb-ı Hakk’ın her ikisinde de bir murâdı var.

Bilgisini ve periyodunu bize lutfettikleri sayesinde, ihtiyaçlarımızı görüyoruz.

Demir, Nikel, Krom ve Alüminyum Nimeti

Meselâ;

Cenâb-ı Hak; demir, nikel, krom ve alüminyum gibi madenleri ihsân etmeseydi; buharlı gemi, tren, iş makineleri ve benzeri sanayi inşâ edilebilir miydi?

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“…Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır…” (el-Hadîd, 25)

Bu madenler eritilip işlenebilir olmasaydı, birtakım fizik kanunlarına âmâde olmasalardı, yine bir medeniyet inşâsı mümkün olmazdı.

Cenâb-ı Hak, yerin altında; kömür, petrol, doğalgaz gibi muazzam enerji depoları halk etti. İki asırdır yüz milyonlarca insan tarafından vasıtalarda, ısınmada ve sanayide kullanılıyor.

Allah bu yakıtları vermemiş olsaydı, bir sanayi inşâ edilebilir miydi?

A'la Suresi 4-5 Ayetlerin Mucizesi

Petrolü bir tefekkür edelim:

Petrol terkîbinden sıvı akaryakıt ve gaz elde edildiği gibi, bunun yanında; orlon gibi giysi malzemesi, naylon, plâstik vb. nice malzeme temin ediliyor.

Âyet-i kerîmede buyurulur:

“O Rabbin ki, otlakları çıkardı, sonra da onları karamsı bir sel köpüğüne çevirdi.”
(el-A‘lâ, 4-5)

Bu âyetin tefsirinde Elmalılı Hamdi Efendi şöyle der:

“Cenâb-ı Hak önceleri otlak, yayla, bahçe ve ormanlardaki her türlü ağacı yetiştirdi ve daha sonra da bunları kapkara bir gübre ve kömür hâline getirdi.” (Elmalılı, VIII, 5747)

Jeoloji Alimleri Ne Söylüyor?

Jeoloji âlimleri, yeryüzünün ilk devirlerde geniş bir bitki örtüsü ile kaplı olduğunu söylemektedirler. O zamanın bugünküne nazaran daha sıcak ve bol yağışlı ikliminde yetişen dev cüsseli ağaçlar, yer hareketleri neticesinde toprağın altında kalmış ve fosilleşmiştir. Neticede bugünkü kömür yatakları teşekkül etmiştir.

Bu âyetin aynı zamanda petrolün meydana gelişine de işaret ettiği düşünülmektedir. Nitekim âyette bitkilerin siyahımsı ve koyu yeşil bir sel suyuna çevrildiği haber verilmektedir. Yıllardır yapılan ilmî araştırmalar neticesinde de petrolün, yerin tabakaları arasında bir dere gibi aktığı tespit edilmiştir. İşte âyet-i kerîmenin, kömür ve petrolün oluşumuyla birlikte, bilim dilinde «Petrol Göçü» denilen bu hâdiseye de işaret ettiği düşünülmektedir.

Tefekkür ve Hakiki Kulluğa Vesile

İnsan bunları bulacak, ilâhî azamete teşekkür edecek. Kulluk içinde yaşayacak.

Allah ateşi lutfetmeseydi, yine bu yakıtları yakmak ve madenleri işlemek neredeyse imkânsız olurdu.

Rabbimiz buyurur:

“Tutuşturmakta olduğunuz ateşi düşünmediniz mi? Onun (ateş yakmak için tutuşturduğunuz) ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan Biz miyiz? Biz onu bir ibret ve ısınmak için ateş yakacakların istifâde edeceği bir nimet kıldık.” (el-Vâkıa, 71-73)

Atmosferin bir tabakası olan İyonosfer, atmosferin iyonlardan yapılmış aynası gibidir. Telsiz ve radyo vericilerinin yerden fezâya yükselen elektromanyetik dalgaları bu aynaya çarpar, bir kısmı yansır ve tekrar dünya üzerine gönderilir. Yansıyan dalgalar dünyanın her köşesine ulaşır ve böylece her tarafta radyo ve telsiz yayınlarını rahatça takip etmek mümkün hâle gelir.

Cenâb-ı Hak İyonosfer tabakasını var etmemiş olsaydı, bugün titreşim ve manyetik dalgalarla ilerleyen cep telefonu vb. teknoloji mevcut olmayacaktı.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Ocak, Sayı: 227

İslam ve İhsan

KUR'ÂN-I KERİM'DE HANGİ İLİMLER VAR?

Kur'ân-ı Kerim'de Hangi İlimler Var?

BİLİME IŞIK TUTAN AYETLER

Bilime Işık Tutan Ayetler

FAYDALI İLİM NEDİR?

Faydalı İlim Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.