Sa’d bin Muâz’ın (ra.) Şehit Oluşu ve Cenazesi

PEYGAMBERİMİZ

Sa’d bin Muaz (ra.) nasıl şehit oldu? Sa’d bin Muaz’ın (ra.) vefatı ve cenazesi sırasında neler yaşandı? Vefâtıyla arşı titreten sahabi; Sa’d bin Muâz’ın (ra.) şehit oluşu ve cenazesi…

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- vâlidemiz, şöyle nakleder:

“Hendek Gazvesi günü, insanların ardından gittim. Arkamdan bir ses geldi. Dönüp bakınca Sa’d bin Muâz ile kardeşinin oğlu Hârise bin Evs’i gördüm. Olduğum yere çöktüm. Sa’d’ın sırtında dar bir zırh vardı, kolları zırhtan dışarı çıkmıştı. Cihâda katılmayı teşvîk eden ve ecel geldiğinde ölümün ne kadar güzel olduğunu bildiren bir şiir okuyordu. Annesi ona:

«–Oğulcağızım! Koş, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e yetiş! Geciktin vallâhi!» diyordu.

Sa’d’ın annesine:

«–Sa’d’ın zırhının, parmaklarına kadar bütün vücûdunu örtmesini isterdim.» dedim. Onun açık kalan kollarından okla vurulmasından endişelenmiştim.

Sa’d’ın annesi:

«–Allâh hükmünü yerine getirir!» dedi. Sa’d o gün yaralandı.” (Ahmed, VI, 141; İbn-i Hişâm, III, 244)

SA’D BİN MUÂZ’IN (RA.) ŞEHİT OLUŞU VE CENAZESİ

Sa’d -radıyallâhu anh-, yarasının ağır ve öldürücü olduğunu anlayınca:

“Allâh’ım! Eğer Kureyş müşrikleriyle herhangi bir çarpışma daha takdîr ettinse, beni de o çarpışmada bulunmak üzere sağ bırak! Çünkü Rasûlüne işkence ve kötülük yapan, onu yalanlayan ve yurdundan çıkaran o Kureyş kavmiyle çarpışmayı istediğim kadar, başka hiçbir kavimle çarpışmayı istemiyorum. Eğer bizimle onlar arasındaki çarpışma bu kadarsa, yaramı şehîdliğe vesîle kıl! Beni huzûruna kabul buyur! Kurayzaoğulları’nın cezâlandırıldıklarını görüp sevininceye kadar da canımı alma!” diyerek duâ etti. (Vâkıdî, II, 525; İbn-i Sa’d, III, 423)

Sa’d -radıyallâhu anh- duâsını bitirir bitirmez kanı dindi, bir damla bile akmadı. (Tirmizî, Siyer, 29/1582; Ahmed, III, 350.)

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Sa’d -radıyallâhu anh- için mescide bir çadır kurdurdu. Maksadı, onu daha sık ziyâret etmek ve onunla yakından alâkadar olmaktı. (Buhârî, Meğâzî, 30)

Hakemlik Yapması

Yahûdîler, Hendek Savaşından sonra kayıtsız şartsız teslîm olmak mecbûriyetinde kaldılar. Benî Kurayza yahûdîleri, Evs kabîlesinin himâyesinde bulunduğundan, Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, o kabîlenin büyüğü olan Sa’d Hazretleri’ni hakemlik için çağırttı. Hazret-i Sa’d, savaşta yaralanmış olmasına rağmen iştiyakla emr-i Peygamberî’ye ittibâ ederek oraya geldi. Zîrâ harpte yaralandığı zaman Cenâb-ı Hakk’a şöyle yalvarmıştı:

“Yâ Rab! Benî Kurayza’dan intikâm almadıkça rûhumu kabzetme!” Hazret-i Sa’d -radıyallâhu anh-, yahûdîlerin isteği üzerine onlar hakkında Mûsâ -aleyhisselâm-’ın şerîatine göre hüküm verdi.[1] Onun verdiği hükmü, Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de tasdîk etti ve:

“–Ey Sa’d! Yemin ederim ki sen, Allâh’ın yedi kat semâvâtı üzerindeki hükmüne muvâfık hükmettin!” buyurdu. (Buhârî, Meğâzî, 30; İbn-i Sa’d, III, 426)

Hazret-i Sa’d’ın yürekten yapmış olduğu duâsı makbûl oldu ve savaşta mü’minleri arkadan vuran hâin yahûdîler hakkında hükmünü verdikten sonra yarası açıldı. Bir müddet sonra o Peygamber âşığı sahâbî, rûhunu şehîden teslîm ederek ilâhî rahmete nâil oldu. (Bkz. İbn-i Hişâm, III, 271.)

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Sa’d bin Muâz’ın vefâtı sebebiyle Rahmân’ın arşı titredi.” buyurdu. (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 12; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 125)

Sa’d bin Muâz’ın (ra.) Cenazesi ve Kabre Konulması

Sa’d -radıyallâhu anh- iri vücutlu olduğu hâlde, insanlar onun cenâzesini taşırken çok hafif olduğunu gördüler. Allâh Rasûlü, bunun hikmetini şöyle beyan buyurdu:

“–Onu başkaları taşıyor! Varlığım kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, melekler Sa’d’ın rûhuyla sevindiler!” buyurdu. (İbn-i Hişâm, III, 271; Tirmizî, Menâkıb, 50/3848)

Peygamber Efendimiz, Sa’d -radıyallâhu anh-’ın cenâze namazını kıldırıp onu kabrine koyduktan ve üzerini toprakla örttükten sonra uzun müddet tesbîhâtta bulundu. Ashâb-ı kirâm da Allâh Rasûlü’ne tâbî olarak tesbîhâtta bulundu. Sonra Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- tekbîr getirdi. Ashâb da tekbîr getirdi. Daha sonra ashâb:

“–Yâ Rasûlallâh! Niçin tesbîh ettiniz ve tekbîr getirdiniz?” dediler. Allâh Rasûlü:

“–Allâh ona genişlik verinceye kadar, kabir şu sâlih kulu sıktı da sıktı.” buyurdu. (Ahmed, III, 360) Ardından sözlerine şöyle devâm etti:

“–Şâyet bir kimse kabrin fitnesinden kurtulacak olsaydı, şüphesiz ki Sa’d kurtulurdu. Ancak onu kabir önce sıktı, sonra da Allâh ona genişlik verdi.” (Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr, X, 334)

Enes -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e sündüsten bir cübbe hediye edilmişti. Bu elbise insanların çok hoşuna gitti, güzelliğine ve yumuşaklığına hayrân kaldılar. Allâh Rasûlü:

«Muhammed’in nefsi kudret elinde olan Zât’a yemin ederim ki Sa’d bin Muâz’ın cennetteki mendilleri bundan daha güzel ve daha hayırlıdır.» buyurdular.” (Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 8; Müslim, Fedâil, 126)

Dipnot:

[1]. Tevrât’ın hükmüne göre bu şekilde hareket edenlerin cezâsı, eli silâh tutan erkeklerin öldürülmesi, mallarına el konulması ve kadınlarla çocukların esir alınmasıydı. (Bkz. Ahd-i Atîk, Tensiye, 20/10-15)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hazret-i Muhammed Mustafâ (sav.) Medine Devri, Erkam Yayınları