Sâd Suresi 30. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Sâd Suresi 30. ayeti ne anlatıyor? Sâd Suresi 30. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Sâd Suresi 30. Ayetinin Arapçası:

وَوَهَبْنَا لِدَاوُ۫دَ سُلَيْمٰنَۜ نِعْمَ الْعَبْدُۜ اِنَّهُٓ اَوَّابٌۜ

Sâd Suresi 30. Ayetinin Meali (Anlamı):

Biz, Dâvûd’a Süleyman’ı lutfettik. O ne güzel bir kuldu. Gerçekten o, tam bir teslimiyet ve samimiyetle sürekli Allah’a yönelir dururdu.

Sâd Suresi 30. Ayetinin Tefsiri:

Hz. Süleyman, kendisine hem dünya hem âhiret, hem madde hem de mâna sultanlığı verilmiş bir peygamberdi. Savaşlarda ve başka hizmetlerde kulanılmak üzere at besletir; idman yaptırılması için onların koşturulmasını emrederdi. Bazan kendisi de buna nezaret ederdi. Bir seferinde yine bir ikindi vakti onların bakım ve idmanlarına nezaret etmiş ve “Ben bunları nefsim için değil, Allah’ı zikretme, O’nun zikredilmesini sağlama ve dinini güçlendirme bakımından seviyorum” demişti. Atlara sevgisi ve onlarla meşguliyeti, namazını veya virdini aksatmasına sebep olmamıştı. Nihâyet o atlar, koşup toz perdelerinin arkasına gizlendiler. Veya güneş battı, görünmez oldular. Yahut ahırlara çekildiler. Süleyman (a.s.), atların getirilmesini emretti ve onların bacaklarını, boyunlarını sıvazlamaya başladı. Okşadı, tımarlarına îtinâ gösterdi.

 Âyet-i kerîme, atların duruştaki ve gidişteki güzellikleriyle ilâhî bir kudret tecellîsini sergilediklerine ve insana doyumsuz bir haz verdiklerine işaret eder. Yine atlar târih boyunca cengâverlerin kahramanlık, zafer ve fetih müjdecisi olmuşlardır. Cenâb-ı Hakk’ın Kur’ân-ı Kerîm’de Allah yolunda koştukça koşan, tırnaklarından kıvılcımlar saçan, sabahleyin düşman saflarına dalan atlara yemin etmesi, onların kıymetini haber veren en ulvî beyânlardır. (bk. Âdiyât 100/1-3)

Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Kıyâmet gününe kadar atların alınlarına hayır, yâni ecir ve ganimet düğümlenmiştir.” (Buhârî, Cihâd 43; Müslim, İmâre 96-99)

“Kim Allah’a gerçekten inanarak ve va’dine gönülden bağlanarak O’nun yolunda cihâd etmek için at beslerse, o atın yediği, içtiği, gübresi ve bevli kıyâmet gününde o kimsenin sevapları arasında olacaktır.” (Buhârî, Cihâd 45; Nesâî, Hayl 11)

Süleymân (a.s.), her ne kadar atları ve diğer dünya malını Allah’ı zikir ve O’nun dinini yüceltmek için sevdiğini söylese de, bir peygamber olarak dünyayı sevdiğini dile getirmesi Allah muhabbeti karşısında bir zelle hususiyeti taşımış olmalıdır ki, Cenâb-ı Hak onu canıyla ve malıyla imtihana tâbi tuttu. Bir anda bütün kudretini ve malını elinden aldı; hiçbir şeyi kalmadı:

Sâd Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Sâd Suresi 30. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.