Sâd Suresi 66. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Sâd Suresi 66. ayeti ne anlatıyor? Sâd Suresi 66. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Sâd Suresi 66. Ayetinin Arapçası:

رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ

Sâd Suresi 66. Ayetinin Meali (Anlamı):

“O, göklerin, yerin ve bunlar arasında bulunan her şeyin Rabbidir. O, karşı konulamaz kudret sahibidir ve çok bağışlayıcıdır.”

Sâd Suresi 66. Ayetinin Tefsiri:

Âhiret âlemine ait gerek ümit verici gerek korkutucu mühim hususlara temas edildikten sonra, tekrar Kur’an’ın temel esasları teyid edilir. Buna göre:

    Peygamber (s.a.s.) Allah’ın vazifelendirdiği bir uyarıcıdır. Kendi adına değil, Allah adına tebliğde bulunmakta ve Allah’ın azabıyla ikaz etmektedir.

    Peygamber’in vahye dayanarak verdiği bilgilere göre Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Çünkü Allah birdir. Mutlak güç, hâkimiyet ve otorite sahibidir. O’nun hâkimiyetinin geçerli olmadığı en küçük bir varlık ve iğne ucu kadar bir yer yoktur. O, gökleri ve yeriyle tüm kâinatın Rabbidir. Karşı gelinmez bir kudret sahibidir. Bununla birlikte, bağışlanmak isteyenler için gaffârdır; çok bağışlayıcıdır. O halde bu sıfatlara sahip olan Allah’tan başka ilâh aramak boşuna bir uğraştır. Doğrusu; küfür, şirk ve günahlardan tevbe edip bağışlanma dileyerek o çok bağışlayıcı Allah’ın affına ve mağfiretine nâil olmanın yollarına düşmektir.

    Hem bütünüyle Kur’an, hem de Kur’an’ın dünya ve âhirete ait verdiği tüm bilgiler en büyük haberdir. O halde muhataplar bu bilgileri ciddiye almalı ve bunların ehemmiyetini idrak etmelidirler. Çünkü bu bilgiler, insanın sadece dünyasının değil ebedî hayatının yönünü de belirlemektedir. Bu yüzden, o mühim haberlere yüz çevirenler kınanmaktadır.

Hem şunu da söyle:

Sâd Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Sâd Suresi 66. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.