Sadaka Verilecek Kişide Aranacak Özellikler

Yardıma muhtaç (ihtiyaç sahibi) insanları nasıl bulabilirim? Fakir aramanın edepleri ve sadaka verilecek kişide aranacak özellikler.

Herhangi bir fakire zekât verilse, farz yerine getirilmiş olur. Fakat âhiret ticareti yapan kimse, biraz daha uzun yola gitmek zahmetine katlanır. Sadaka tam yerini bulunca, sevabı da çok olur. O halde, şu dört sıfattan birini aramalıdır:

SADAKA VERİLECEK KİŞİDE ARANACAK DÖRT ÖZELLİK

  1. Zâhid ve müttakî olmalıdır.

Rasûl-i Ekrem sallallahû aleyhi ve sellem Efendimiz buyurdular:

“Takva sahiplerine yemek veriniz!” Bundan maksat, takva sahipleri aldıkları ile Allah Teâlâ’ya ibadet etmeyi düşünürler. İbadetine yardım ettiği o kimseyi böylece ortak etmiş olur. Büyüklerden birisi sadakasını fakire verir ve derdi ki: Bunlar öyle insanlardır ki, Allah'tan başka hiçbir arzuları yoktur. Onların bir ihtiyacı olursa, düşünceleri dağılır. Bir kalbi Allah Teâlâ tarafına döndürmeyi, arzusu dünya olan yüz kalbi sevindirmekten daha çok severim.’’

Bu sözü Cüneyd Bağdâdî’ye anlattılar. Buyurdu ki:

“Bu sözün sahibi, evliyaullahtandır.” Bu zât bakkal idi, iflâs etti. Çünkü fakirlere sattığı şeyden para almaz idi. Cüneyd Hazretleri ona yeniden ticaret yapması için bir miktar para gönderdi ve:  “Senin gibi adama ticaret zarar vermez’’ buyurdu.

  1. İlim talebesi olmalıdır.

Çünkü ona sadaka vermekle, ilim sahibi olmasına yardımcı olunmuş olunur. Böylece onun ilminin sevabına ortak olunmuş olunur.

  1. Fakirliğini gizli tutan olmalıdır.

Fakirliğini gizli tutup, gizlice Allah'dan isteyici olanları aramalıdır.

Allah Teâlâ buyurur: “Hallerini bilmeyen, iffet ve istiğnalarından dolayı onları zengin (kimse)ler sanır.” (Bakara, 273)

Bu insanlar, kendilerini varlıklı gösterirler, dikkatli olup, bunlara vermek, dilencilik yapan bir fakire vermek gibi değildir.

  1. Hasta ve çaresizler aranmalıdır.

Hasta veya ailesi kalabalık olanları tercih etmelidir. Çünkü verilenlerin ihtiyaç ve üzüntüleri ne kadar çok olursa, karşılığı ve sevabı da o kadar çok olur.

DAVUD-U TAİ HAZRETLERİ’NİN İNFAKI

Davud-u Tâî Hazretleri’nin bir komşusu vardı. Yaşlı bir kadındı. Kendisinin de sütkardeşi olurdu. Bir gün, yağlı tirit yaptı. İftar vakti, cariyesi ile Davûd-u Tâî’ye gönderdi. Bundan sonrasını cariyeden dinleyelim:

– Tiridi kapla ona götürdüm. Önüne koydum. Tam yiyeceği sırada kapıya bir dilenci gelip oturdu. Hemen kalktı, o tiridi kabı ile götürdü, dilencinin önüne koydu. Dilenci onu yemeye başladı. Kendisi de dilenci onu yiyip bitirinceye kadar yanında oturdu. Bundan sonra tirit kabını alıp içeri girdi, yıkadı, daha sonra yanında bulunan hurmayı alıp tirit kabına koydu, hurmayı tirit kabına koyarken sandım ki tiridi yiyemedi, hurmaları yiyecek. İftarını onunla açacak zannettim, öyle yapmadı.

Tirit kabını bana verdi, şöyle dedi:

– Hanımına selâm söyle.

Ve bizim kendisinin yemesi için kendisine götürdüğümüzü dilenciye verdi, kendisinin iftar edeceği hurmayı da bize verdi. Sanıyorum ki o gece aç yattı. Cidden çok zayıflamıştı. (El Hadâiku’l-Verdiyye)

Sâdık Dânâ-Altınoluk Sohbetleri-5, s.171, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

GERÇEK FAKİRLERİ NASIL BULURUZ?

Gerçek Fakirleri Nasıl Buluruz?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.