Sadece Peygamberimizin Gördüğü Şeyler

Abdullah Sert Hocaefendi, Şifa-i Şerif eserinden Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in gördüğü fakat diğer insanların göremediği şeyleri okuyor.

GÖRDÜĞÜ BAŞKA ŞEYLER

Endülüslü muhaddis Bakī bin Mahled (v. 276/889), el-Müsned’inde Hz. Âişe’den (r.a.) şöyle bir rivâyet nakletmiştir:

“Nebiyy-i Muhterem sallallahu aleyhi ve sellem, aydınlıkta gördüğü gibi karanlıkta da görürdü.” (Beyhakī, Delâilü’n-nübüvve (Kal’acî), VI, 75.)

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in melekleri ve şeytanları gördüğüne dâir pek çok rivâyet vardır.

Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.) melekleri ve şeytanları gördüğüne dâir pek çok hadis vardır. Bunlardan birinde şöyle buyurmuştur:

“Cinlerden son derece becerikli biri (bir ifrît) dün gece namazımı bozdurmak için bana ansızın hücûm etti. Ama Allah Teâlâ beni galip getirdi ve ona istediğimi yapma fırsatını bana verdi. Sabah olunca hepiniz görüp seyredesiniz diye onu mescidin direklerinden birine bağlamak istedim. Fakat kardeşim Süleymân peygamberin: ‘Rabbim, beni bağışla! Ve bana öyle bir saltanat ver ki benden başka hiç kimseye nasip olmasın. Şüphesiz bütün nimetleri bağışlayan yalnız Sensin.” (Sâd 38/35.) dediği aklıma geldi de ifrîti köpek kovar gibi kovdum (veya onu Allah Teâlâ köpek kovar gibi kovdu).” (Buhârî, Salât 75, nr. 461, Amel fi’s-salât 10, nr. 1210, Enbiyâ 40, nr. 3423; Müslim, Mesâcid 39, nr. 541.)

Habeşistan necâşîsi (kralı) Ashame’nin (v. 9/630) cenâzesi Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in gözünün önüne getirildi, o da onun cenâze namazını kıldırdı.

Habeşistan Kralı Ashame, Mekkeli müşriklerin zulmünden kaçarak ülkesine hicret eden ilk Müslümanları himâye etmiş, daha sonra da Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’i görmediği, onun hiçbir mûcizesine şâhit olmadığı hâlde, Resûlullah’ın (s.a.v.) dâvetini kabul ederek Müslüman olmuştu. Ashâb-ı kirâmdan Câbir ibni Abdillah’ın anlattığına göre, bir gün Resûl-i Ekrem (s.a.v.):

“Bugün Habeşistan’da sâlih bir kimse olan Ashame vefât etti, haydi onun için cenâze namazı kılınız, ona istiğfâr ediniz.” buyurmuş, ardından da Necâşî’nin cenâze namazını kıldırmıştır. (Buhârî, Cenâiz 53, 54, nr. 1317, 1320; Müslim, Cenâiz 62-67, nr. 951-953.) Cenâzenin Resûl-i Ekrem’in önüne getirildiğini sahâbîler görmemiş, onlar gıyâbî cenâze namazı kıldıklarını düşünmüşlerdi.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Mi’râc dönüşü Kureyşlilere Beytü’l-Makdis’i tasvir ederken de Beytü’l-Makdis onun gözünün önüne getirilmişti.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Kureyş, Mi’râc dönüşünde beni yalanladığı zaman, Kâbe’de Hicr mevkiinde ayakta durdum. Allah Teâlâ Beytü’l-Makdis’i gözümün önüne getirdi; ben de ona bakarak Kureyşlilerin Beytü’l-Makdis hakkındaki sorularını bir bir cevaplandırdım.” (Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr 41, nr. 3886, Tefsîr 17/3, nr. 4710; Müslim, Îmân 278, nr.172.)

Peygamber aleyhisselâm Medine’de Mescid-i Nebevî’yi inşâ ederken, mescidin mihrabını belirlemesi için Kâbe de onun gözünün önüne getirilmişti.

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Mescid-i Nebevî’yi inşâ ettiği zaman kıble Beytü’l-Makdis yönünde idi. Allah’ın Elçisi, Beytü’l-Makdis’e doğru namaz kılmakla beraber kıblenin Kâbe olmasını çok istiyordu. Belki de bu sebeple ona Kâbe gösterilmişti.

Resûl-i Ekrem’den (s.a.v.) Ülker (Süreyyâ) takımyıldızındaki on iki yıldızı bir arada gördüğü rivâyet edilmiştir. (Menâhilü’s-safâ, s. 46, nr. 88).

İmam Ahmed ibni Hanbel ve daha başka âlimlerin de söylediği gibi, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in Necâşî’yi, Beytü’l-Makdis’i ve Kâbe’yi görmesi, gözleriyle görmesi şeklinde anlaşılmıştır. Her ne kadar bazı âlimler bu görme olayını bilme (mükâşefe) diye yorumlamış ise de rivâyetler bu yorumun isâbetli olmadığını göstermektedir. Zâten Resûlullah’ın (s.a.v.) bunları gözle görüyormuş gibi haber vermesi olmayacak şey değildir. Çünkü bunlar peygamberlere mahsus özelliklerdendir.

Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Mûsâ aleyhisselâm; Allah Teâlâ kendisine tecelli ettiği zaman, gözünde öyle bir nûr meydana geldi ki karanlık bir gecede, on fersah ötede, bir taşın üzerinde bulunan karıncayı bile görürdü.” (Taberânî, el-Mu‘cemü’s-sağîr (Selefî), I, 65, nr. 77.)

Şâyet Mûsâ aleyhisselâm, Allah Teâlâ’nın kendisine tecelli etmesiyle böyle bir özelliğe sahip olmuşsa, Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) Mi’râc’a çıktıktan ve Rabbinin en büyük mûcizelerinden bir kısmını görme bahtiyarlığına erdikten sonra yukarıda zikrettiğimiz özellikleri şahsında barındırması olmayacak şey değildir.

Kaynak: Kadi İyaz, Şifa-i Şerif

İslam ve İhsan

PEYGAMBERİMİZE VERİLEN 5 ÖZELLİK

Peygamberimize Verilen 5 Özellik

HZ. MUHAMMED’İN (S.A.V.) ÜSTÜN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Üstün Özellikleri Nelerdir?

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.