"Sâdıklarla Beraber Olun!" Emrinin İnceliği
Şeyh Sâdî, hâllerdeki sirâyetin, kişinin mânevî hayatını nasıl değiştirebildiğine dâir şu misali verir: “Ashâb-ı Kehf’in köpeği Kıtmîr, sâdıklarla beraber olduğu için büyük bir şeref kazandı; nâmı Kur’ân-ı Kerîm’e geçti. Hazret-i Nûhʼun ikinci karısı ve Hazret-i Lût’un karısı ise fâsıklarla gönül birliği içinde olduklarından, Cehennem’e dûçâr oldular. (Kocalarının peygamber olması bile onlara fayda vermedi.)”
İmâm Gazâlî Hazretleriʼnin buyurduğu gibi; gayr-i müslimler, fâsıklar ve gâfillerle beraberlik, zamanla zihnî beraberliğe, zihnî beraberlik de bir müddet sonra kalbî beraberliğe dönüşür. Bu ise, insanın adım adım helâke sürüklenmesi demektir.
Hâce Ubeydullah Ahrâr Hazretleri de (v. 1490) bu hususta sevenlerini şöyle îkâz etmiştir:
“Ağyâr ve bîgânelerle beraber olmak, kalbe fütûr, rûha dağınıklık ve gönle perişanlık verir.”
KİŞİ SEVDİĞİ İLE BERABERDİR!
Bu bakımdan takvâ ehli bir müʼminin, kendi irâde ve arzusuyla gâfillerle düşüp kalkması aslâ düşünülemez. Bu hususta gösterilen hassâsiyet noksanlığı, kişiyi ebedî hüsrâna kadar sürükleyebilir. Nitekim hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere:
“Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96) Yani insan kimi sever ve kiminle daha çok ünsiyet ederse kıyâmette de onunla haşrolunur.
Nasıl ki gâfillerden menfî tesirler zuhûr edip kalbi daraltıyorsa, sâlihlerden de müsbet tesirler hâsıl olup gönlü ferahlatır. Hakîkaten sâlihlerle kurulan kalbî irtibâtın bereketiyle nice mânevî kazançlara nâil olunabilir.
SÂDIKLARLA BERABER OLUN!
Bunun içindir ki Cenâb-ı Hak, mü’minleri sâdık ve sâlih kullarıyla beraber olmaya teşvik ederek:
يَا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِق۪ينَ
“Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun!” (et-Tevbe, 119) buyurmaktadır.
Dikkat edilirse Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede; “sâdıklar olun” buyurmuyor; “sâdıklarla beraber olun” buyuruyor. Çünkü sâdık olmak, sâdıklarla beraberliğin en tabiî neticesidir.
Hâce Ubeydullah Ahrâr Hazretleri der ki:
“Âyet-i kerîmedeki «Sâdıklarla beraber olun!» emri, dâimî bir sûrette beraberliği ifâde eder. Âyette «beraberlik», mutlak olarak zikredildiğinden, hem fiilî, hem de hükmî beraberliği ifâde eder. Fiilî beraberlik, sâdıkların meclisinde kalp huzuruyla, fiilen bulunmaktan ibârettir. Hükmî beraberlik ise gıyâblarında da onların hâllerini tahayyül etmekten ibârettir.”
Sâlih zâtlara muhabbet duyup, onların gıyâbında da kendini onların yanında hissetmek, onların nazarıyla hayat ve hâdiselere bakabilmek, kişiye büyük bir mânevî zindelik kazandırır. İşte tasavvufta, bu mânevî faydayı temin mülâhazasıyla; “râbıta”ya büyük bir ehemmiyet verilmiştir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Müslümanın Kendisiyle İmtihânında Tasavvuf, Erkam Yayınları.