Şafii Mezhebine Göre İmamet ve Cemaat
Şafii mezhebine göre imamlık yapmanın şartları nelerdir? Cemaatin fazileti ve hükmü nedir? Şafii mezhebine göre hangi durumlarda kişiler namazlarını tek başına kılabilirler? Şafii mezhebine göre imamet ve cemaat ile ilgili bilinmesi gerekenler...
Şafi mezhebi; İmam Şafi’ye (r.a) nisbet edildiği için bu adla anılmıştır. Şâfi mezhebinin kurucusu sayılan İmam Şafi (r.a) 767 (Hicri 150) yılında Gazze şehrinde (Filistin) doğdu.
Şafi mezhebi önce Mısır’da sonra kısmen Suriye, Yemen, Irak ve Mâverâünnnehir’de yayıldı. Günümüzde Irak, Suriye ve Anadolu’nun güney ve doğu bölgelerinde Şafi mezhebi yaygındır.
ŞAFİİ MEZHEBİNE GÖRE İMAMET VE CEMAAT
“Cemaat” "Namaz kılarken imama uyan kişi veya kişiler" demektir. En azı bir kişidir. En çoğu için bir sınır yoktur. “İmam” kelimesi ise, önder, lider gibi manalara gelirse de namaz meseleleriyle ilgili olarak namaz kılarken cemaatın kendisine uyduğu kişi demektir.
I. Cemaatın Fazileti ve Hükmü
Dinimiz, cemaatle namaz kılmaya büyük önem vermiştir. Beş vakit farz namazı cemaatle kılmak, kuvvetli görüşe göre farz-ı kifâyedir. İçinde ikamet edilen yerleşim birimindeki halkın bir kısmı bu farzı yerine getirdiği takdirde diğerleri sorumlu olmaktan kurtulurlar. Bazıları ise beş vakit farz namazı cemaatle kılmanın müekked bir sünnet-i ayın olduğunu söylemişlerdir.
Cuma, cenaze ve bayram namazları cemaatle kılınan namazlardır. Nafile namazlar kâide olarak cemaatle kılınmaz. Ancak bayram, küsuf, husuf ve istiskâ namazları sünnet olduğu halde cemaatle kılınır.
Teravih ve Vitir namazını Ramazan ayında cemaatle kılmak daha evlâdır.
Camideki cemaati kaçırmamaya çalışmak bir mü’min için son derece mühimdir. Zîrâ bir hadis-i şerifte kıyâmet gününde hiçbir gölgenin bulunmadığı o dehşetli mekânda ilâhî gölge ile lütuflandırılacak yedi sınıf kimseden birinin «kalbi mescidlere asılı olan» mü’minler olduğu vurgulanmaktadır.
Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Mescidlere devam etmeyi alışkanlık haline getiren bir adamı gördüğünüz zaman, onun gerçek mü'min olduğuna şahitlik ediniz.”[1]
Cemaatle namaz kılan müminler tek başına namaz kılanlardan daha çok sevap kazanırlar. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz şu müjdeleri vermektedir: “Cemaatle kılınan namazın sevabı, tek başına kılınan namazdan yirmiyedi kat daha fazladır.”[2]
II. Cemaate Gidilemeyecek Durumlar
Erkekler için asıl olan, beş vakit farz namazı cemaatle kılmaktır. Lâkin aşağıdaki durumlarda veya benzer durumlarda olan kişiler namazlarını tek başına kılabilirler.
- Ağır hasta olanlar, mescide gitmeye engel olan bir hastalık geçirenler,
- Felçli, yürüyemeyecek derecede ihtiyar olanlar,
- Elinden tutup götürecek bir kimsesi bulunmayan ve kendi başına da gidemeyen iki gözü kör veya iki ayağı kesik olanlar,
- Çamurlu ve çok karanlık bir yolda yürümek zorunda kalanlar,
- Şiddetli soğuk, fırtına, sağanak yağmur ve aşırı sıcakta mescide gitmek zorunda kalanlar, çatı ve saçaklardan buz parçalarının düşme ihtimali,
- Evde yangın çıkması gibi acil bir durumla karşılaşanlar,
- Cemaatle namaz kılınması esnasında o an itibariyle bırakılamayacak, acil kabul edilebilecek bir kamu hizmeti yapanlar.
- Acil durumdaki hastaya bakanlar, hastaya refakat eden kişiler,
- Zulme uğrama korkusu taşıyanlar, can veya mala tehdit söz konusu olduğunda veya askeri bir bölgede güvenlik için nöbet tutanlar,
- Kaybedilen bir şeyi bulma veya gasbedilen bir şeyi geri alma durumunda olanlar.
- Cenazeyle ilgilenenler.
- Seferi olanlar, yolculuğa çıkmak üzere olanlar,
- Sürekli tuvalet ihtiyacı hissedenler, tuvalet ihtiyacını giderip abdest alırken cemaate yetişememiş olanlar,
- Fıkıh gibi önem arz eden bir ilmi öğretenler veya öğrenmekle meşgul olanlar,
- Cemaate rahatsızlık verici kötü koku saçan bir yiyeceği yeni yemiş olanlar,
- İştah çekici bir yemeğin hazır olması.
Kadının, şehvet celb edici olması hâlinde, gerek Cuma ve gerekse diğer namazlar için cemaate katılması mekruhtur. Camide uygun yer bulunduğunda özellikle yaşlı ve velisinden izinli ise, cezbedici kıyafet giymemiş ve koku sürünmemişse cemaate katılmaları mahzurlu olmaz.
III. İmamlık Ve Nitelikleri
Bir kimsenin cemaate namaz kıldırabilmesi için aklî durumu yerinde, namaz kıldırma özrü olmayan, hadesten ve necasetten temiz, büluğa ermiş veya en azından mümeyyiz kabul edilen Müslüman bir erkek olması gerekir. Bu kişinin namazın geçerliliğini temin edecek derecede doğru Kur'ân-ı Kerîm okumasını ezberden bilmesi veya Fatiha ve yeterli kıraat yapacak kadar âyeti kurallarına uygun okuyabilmesi de şarttır.
İmamlığın geçerlilik şartlarından biri de, imamın telaffuzunun düzgün olması ve telaffuz esnasında dilinin bir harften diğerine kaymamasıdır. Örneğin telaffuz esnasında dili (sîn) harfinden (sâd) harfine, (dâd) harfinden (zı) harfine, (zâl) harfinden (ze) harfine kaymamalıdır.
İmamın, tâdil-i erkâna uygun namaz kıldırması gerekir. Ancak cemaati bıktıracak şekilde Cuma, Bayram ve farz namazları kıldırırken kıraati ve namazdaki rükünleri uzatması mekruhtur. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
“Kim insanlara imamlık yaparsa hafif kıldırsın. Çünkü içlerinde zayıf olanı var, hasta olanı ve yaşlısı var”[3]
“Kim kendi kendine kılarsa istediği kadar uzatsın” [4]
Beş vakit namazda, imamın namaz kıldırmaya niyet etmesi şart değildir. Ancak Cuma namazını, yağmur sebebiyle cem'-i takdim şeklinde kılınan namazı ve iade edilecek namazı kıldıracak olan imamın imamlığa niyet etmesi şarttır. (Hanefî mezhebine göre kadınlara imamlık edecek kişinin, kendisine uyan kadınların namazlarının sahih olabilmesi için imamlığa kalben niyet etmesi şarttır. Söz ile “Ene imâmün limen tebianî” (Ben, bana uyanlara imamım) demesi menduptur.)
Bir evde sadece kadın cemaati varsa kıraati düzgün bir hocahanımın onlara imam olması caizdir. Bu durumda imam olan kadın, cemaatin ortasında durur, ileriye geçmez.
İmam, kendisine uyarak namaz kılanların da mezheplerine riayet etmelidir. Meselâ Şafi mezhebine mensup bir kişi, Hanefi mezhebine mensup bir imamın kan hısmı olmayan bir kadının tenine dokunduğunu ve daha sonra abdest almadan namaz kıldırmak üzere olduğunu görürse bu durumda kendi mezhebine göre namaz geçersiz olduğundan böyle bir imamın arkasında o vakit namazını kılamaz, kılarsa namazı geçersiz olur.
İmamlıkta tercih sebepleri:
Yönettiği vilâyette bulunan devlet yetkilisinin imamlık için öne geçmesi menduptur. Ondan sonra mescidin görevli imamı, imamdan sonra mıntıkanın devamlı sakini -eğer bilgili ve imamlığa lâyık biri ise- öne geçirilir. Bunların bulunmaması durumunda imamlık için sırasıyla şu vasıftaki kimseler tercih edilmelidir:
- a) Namazla ilgili fıkhı en iyi bilen.
- b) Kur'ân-ı Kerîmi en iyi okuyan.
- c) Takvası en fazla olan.
ç) İslâm'a önce girmiş olan.
- d) Nesebi üstün olan.
- e) Hal ve gidiş tarzı daha iyi olan.
- f) Elbisesi daha temiz olan.
- g) Bedeni daha temiz olan.
- h) Sanatı daha iyi ve temiz olan.
ı) Sesi güzel olan.
- i) Sureti daha güzel olan.
- j) Evli olan bekâra tercih edilir.
Yukarıda sayılan bu niteliklerde eşit olurlarsa, aralarında kura çekilir. Ergen kişi, kendisiyle aynı pozisyonda bulunan mümeyyiz çocuğa tercih edilir. Kör olan kişi, bu hususta gözü gören kişi gibidir.[5]
- Necasetten sakınmayan kişinin, hak etmediği halde zorla öne geçen kişinin, ergen olsa bile sünnet olmamış kişinin, nesebi gayri sahih olan kişinin, başkalarına imamlık etmesi mekruhtur. Bunlar ancak kendileri gibi olanlara imamlık edebilirler.
- Bazı harfleri net olarak telaffuz edemeyen kişinin imamlık etmesi mekruhtur. Dili bir harften başka bir harfe kayan peltek kimselerin yalnızca kendileri gibi pelteklere imamlık etmeleri sahih olur.
- Fâsık kişinin imamlık etmesi mekruhtur. Ama kendisi gibilere imamlık etmesi mekruh değildir. Kendisinden daha alt seviyede fıkıh ve Kur'ân bilgisine sahip olan âdil kişi, fıkıh ve Kur'ân-ı ileri derecede bilen fâsığa tercih edilir.
- Kendisini küfre götürmeyecek derecede bid'atçı olan birinin imamlık etmesi mekruhtur.
- Cemaatin istemediği birinin kendilerine imamlık etmesi mekruhtur.
IV. İmamın Arkasında Namaz Kılanların Durumu
İmama uyarak namaz kılan kimseye “muktedî” denir. İmama uyan kimsenin, iktidaya (imama uymaya) niyet etmesi gerekir. Bu niyetin, namazın başlangıcında yapılması şart değildir. Namazda iken imama uymaya niyet edilirse, bu iktida kerahetle birlikte sahih olur. Yalnız, cemaatle kılınması şart olan cuma ve benzeri namazlar bu hükmün dışındadır. Bunlarda ihram tekbirine bitişik olarak imama uymaya niyet etmek zorunludur.
Cemaatin imama tâbi olması gerekir. Bir hadis-i şeriflerinde Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İmam, ancak kendisine uyulsun diye (imam) yapılmıştır.”[6]
Kıble konusunda farklı düşünen yani biri kıble bu tarafta, diğeri şu tarafta diyen kimseler birbirine uyamazlar.
İmam sehiv secdesi yaparsa, muktedî de yapar. İmam sehiv secdesi gerektiren bir yanlış yapmasına rağmen terkederse, muktedî bu hususta ona uymaz ve imamın selâm vermesinden sonra tek başına bu secdeyi yapar.
İmam birinci teşehhüdü terkederse muktedînin de terketmesi gerekir. Kunut duasına gelince muktedînin Kunut okuma veya okumama hususunda imama uyması zorunlu değildir. İmam, Cuma günü sabah namazında tilâvet secdesi yaparsa, muktedînin de yapması; terkederse muktedînin de terketmesi gerekir.
İmama uyan kişinin namazının sahih olması için fiilî rükünleri, imamın ardı sıra yapması şarttır. İmama uyan kişi, ihram tekbirini imamdan önce almamalı, rükûdan ve secdeden başını erken kaldırmamalı, imamdan önce de selâm vermemelidir. Aksi halde namazı bozulur.
Muktedî (imama uyan), imamdan sonra iki fiilî rükün gecikirse namazı bozulur. İmam rükûya, ardından secdeye varır da muktedî hâlâ kıyamda durursa bu kişinin namazı bozulur.[7]
İmam Fatiha’dan sonra hemen rükûya gitmiş, muktedi bu sırada Fatiha okuyorsa veya imama tâbi olan kişinin kıraati ağır ise ve bu yüzden imamdan geride kalırsa, rükû ve iki secdede imamdan geri kalması affedilir.
İmama uyan kişi Fatiha okumayı unutur da imamın rükûya gitmesinden önce, okumadığını hatırlarsa, Fâtiha'yı okumak için üç rükün gecikmesi namaza zarar vermez. Okumadığını imamın rükûya varmasından sonra hatırlarsa, okumak için kıyam haline geri dönmez. İmamın selâm vermesinden sonra bir rek'at namaz kılarak onda Fâtiha'yı okur.
Bir cemaat gelip tek başına namaz kılan erkeğe uyabilir. Bu şekilde tâbi olunan imamın bir başka bir imamın arkasında namaz kılma durumu varsa, namaz geçerli olmaz. Ancak bir kişi birinci rek'atın rüku’sundan sonra gelip imama tâbi olur ve namazını imamın selâm vermesinden sonra kalkıp yalnız başına tamamlamakta iken bir başkası gelip kendisine uyarsa, her ikisinin de namazı sahih olur.
Bir topluluk cemaatle namaz kılmak için hazır olduğunda, birinci cemaatin imamı da son rekâtın rükûundan kalkmışsa, birinci cemaat selam verinceye kadar ikinci topluluğun sabredip sonra cemaatle namaz kılmaları sünnettir. Çünkü kâmil cemaat, namazın başından sonuna kadar imama tabi olan cemaattir.
Muktedi (imama uyan kişi) ya muvâfık, ya da mesbûk durumunda olur. Muvafık, namazın son rek'atında olsa bile ihram tekbirini aldıktan sonra ve imamın rükûya varmasından önce Fatiha okuyacak kadar bir süre imamla birlikte namaz kılmış olan kimsedir. Mesbûk ise, bir rek'ata kavuşsa bile, normal okuyuşlu birinin Fâtiha'yı okuyacağı bir süre kadar imamla birlikte namaz kılamayan kişidir.
Mesbûk, rükû halindeyken imama kavuşursa veya imam kıyamda bulunur da mesbûk, ihram tekbirini alır almaz imam hemen rükûya varırsa onunla birlikte rükûya varır.
Rükûda kesin olarak imamla birlikte mutmain olarak durmuş ise, o rek'atı da geçerli olur. Aksi takdirde geçerli olmaz ve imamın selâm vermesinden sonra bunun yerine bir rek'at daha kılar.
Kıyamın bir kısmına yetişmiş daha sonrasında imam rükûya varmışsa, mesbûk Fâtiha'nın bir kısmını okur; okuyamadığından muaf olur. Bu durumda Fatiha'dan önce iftitah duasıyla eûzüyü okumaması mendup olur.
Sabah namazının ikinci rek'atında cemaate kavuşup namaza duran kişi, imamın selâm vermesinden sonra eksiğini telâfi ederken, imamla birlikte kılmış olduğu ikinci rek'at, kendisine göre birinci rek'at sayıldığından, yalnız başına kıldığı rek'atta da Kunut duasını okur.
Öğle namazının üçüncü rek'atında imama kavuşan kişinin, imamın selâm vermesinden sonra kılamamış olduğu kısmı tamamlarken Fatiha'dan sonra zamm-ı sûre okuması sünnettir.
Kişi cemaate geldiğinde imamın secde halinde olduğunu görürse iftitah tekbirini alarak namaza dahil olur ve yeni bir tekbir almaksızın hemen secdeye varır. Namazın sonunda teşehhüt esnasında imama kavuşan kişi ihram tekbiri alıp oturur ve böylece cemaat sevabını kazanır. Ancak Cuma namazının tam bir rek'atı imamla birlikte kılınmadığı takdirde cemaate, dolayısıyla cuma namazına kavuşulmuş olmaz.
V. İmama Uyan Kişinin Duracağı Yer
İmam, cemaatin orta ve ilerisinde durmalıdır. İmama uyan bir erkek veya mümeyyiz bir çocuk ise, imamın sağında ve parmak uçları imamın topuğunun biraz gerisinde olacak şekilde durur. İmamla aynı hizada veya arkasında ya da solunda durması mekruhtur. İmama uyan kişinin topuğunun kıyam halinde iken imamın topuğundan önde, ka'de halinde iken kuyruk sokumunun imamın kuyruk sokumundan önde olmaması gerekir. Aksi takdirde namazı sahih olmaz.
İmama uyanlar iki veya daha fazla erkek ise, imamın arkasında durmalıdır. Bir kişi imamın sağına durduktan sonra ikinci bir kişi gelirse imamın arkasına durur ve imamın sağına durmuş olanı kendi hizasına çeker. Bu durumda imamın öne gitmesi de caizdir. İkinci cemaat imamın sol tarafına da durabilir. Ancak imamın arkasında saf oluşmuş iken imamın yan tarafında durmak mekruhtur.
İmama uyanlardan biri erkek, diğeri bir kadın ise, erkeğin imamın sağ tarafında ve azıcık gerisinde, kadının da erkeğin arkasında durması gerekir. İmama uyan cemaat erkek, çocuk, hünsa (erdişi, erselik) ve kadınlardan oluşmaktaysa, önde erkekler, sonra çocuklar, sonra hünsalar, en sonda da kadınlar saf tutarlar.
Kadınla erkeğin yanyana durup namaz kılması, iki tarafın da namazını bozmaz, ancak bunda kerahet vardır. (Hanefi mezhebine göre erkeğin namazı bozulur.)
Mescid-i haramda, cemaatin imamdan, kadının erkekten ileride olması namazlarına halal getirmez.
Cemaat içindeki en faziletli kimseler birinci safta ve imamın arkasında durmalıdırlar ki, imamın abdestinin bozulması durumunda imamlık yapabilsinler. İstihlâf yani imamın, namazın bir kısmını kıldırdıktan sonra aniden hastalanması veya abdestinin bozulması gibi bir sebeple arkasında duran cemaatten birini seçip imam olarak kendi yerine geçirmesi caizdir.
Birinci saf ikinciden, ikinci saf da üçüncüden daha faziletlidir. Bu fazilet derecesi en arkadaki safa kadar bu şekilde devam eder.
Cemaat namaza kalktığında safları düzgün tutmalı, boşlukları doldurmalı, saf içerisinde omuzlarını aynı hizaya getirmelidirler. Namaz esnasında önündeki safta veya merkeze yakın tarafında boşluk olduğunu gören onu doldurmalıdır. Camiye sonradan gelip namaza başlamadan önce ön saflarda boşluk bulunduğunu gören, önündeki safı mümkün olduğunca rahatsız etmeden yarıp geçerek o boşluğu doldurmalıdır.
Bir kişi namaza geldiğinde öndeki saflarda yer kalmamışsa, camiye sonradan cemaat gelme ihtimali söz konusu ise en ortada tek başına durur. Sonradan cemaat gelme ihtimali söz konusu değilse önündeki safta bulunan ve kendisine muvafakat edeceğini umduğu erkeklerden birini kıyam halindeyken bir saf geri çeker ve onun yanında durur.
İmama uyan kişinin, görerek veya işiterek imamın hareketlerini algılayabilmesi gerekir. Cemaatin imamın arkasında olması, imamla aralarındaki ve aynı zamanda tüm saflar arasındaki mesafenin 144 cm’den fazla olmaması sünnettir. İmam mescidin bir ucunda, ona uyan da mescidin girişinde namaz kılabilir. İmam ve imama uyan kişi mescid içindeyseler aralarında 300 zirâdan (yaklaşık 100 m.) fazla bir mesafe bulunsa da aynı mekânda sayılır. Mescidin müştemilâtı ve avlusu da mescid hükmündedir. İmam ile cemaat arasında 100 metreden fazla bir mesafe bulunduğunda içinden gemilerin geçtiği bir nehir veya insanların fazlaca gelip geçtikleri yol gibi bir fasıla bulunursa bu durumda namaz, sahih olmaz.
İmamın bulunduğu yerin, cemaatinkinden bir zira (yaklaşık 33 cm.) veya daha fazla yüksekte ya da aşağıda olması mekruhtur. Ama cemaatten en az bir kişi imamla aynı seviyede bir yerde durursa bu mekruhluk ortadan kalk.
VI. Mescidlerle İlgili Hükümler
Cami ve mescidler, yeryüzünün en mukaddes ve en mübarek mekânlarıdır. İslâm dini buralara büyük değer ve önem vermiştir. Müslümanlar da bu kutsî mekânlara saygı ve tazimle girip çıkarlar. Mescidlerin en üstünü, sırasıyla Kâbe-i Muazzama'yı çevreleyen Mescid-i Haram, içinde sevgili Peygamberimizin mübarek mezarının bulunduğu Mescid-i Nebevî ve Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'dır. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
“Binekler ancak üç mescid için yolculuğa çıkarılır: Benim şu mescidim, Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa.”[8]
"Benim mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram hariç, başka mescıdlerde kılınan namazdan bin derece daha faziletlidir. Mescid-i Haram'da kılınan namaz ise başka mescıdlerde kılınan namazdan yüz bin derece daha faziletlidir."[9]
Cami ve mescid yaptırmak, kişiye büyük sevap kazandıran amellerdendir. Nitekim bu hususta bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: "Kim Allah rızâsı için bir mescid inşa ederse, Allah da benzerini onun için cennette yapar."[10]
Mescidlerle ilgili uyulması gereken bazı hükümler vardır ki, bunları şöyle sıralayabiliriz:
- Cünüp kişinin mescide girip orada durması haramdır. Ama durmaksızın içinden geçmesi caizdir. Mescidde ihtilâm olan kişinin -çıkmasına bir mani yoksa- oradan çıkması gerekir. Ama sadece abdesti bulunmayan kişinin mescidde durmasında sakınca yoktur.
- Mescidde uyumak caizdir. Ashâb-ı Suffe'nin Mescid-i Nebevî'de uyudukları bilinmektedir. Hz. Ali'nin de Mescid-i Nebevî'de uyuduğu bazı kaynaklarda rivayet edilmiştir.
- İhtiyaç halinde mescidde yeme ve içmenin sakıncası yoktur. Kokusu çevreyi rahatsız edici soğan, sarımsak, pırasa ve benzeri şeyleri yedikten sonra, sigara içildikten sonra zorunluluk olmadıkça mescide gidilmemelidir. Hz. Peygamber (s.a.v) bu konuda şöyle buyurmuştur: "Soğan ve sarımsak yiyen kişi mescidimize yaklaşmasın."[11]
- Camiye girerken önce sağ, çıkarken ise önce sol ayak atılmalıdır. Ezan okunduktan sonra namazı kılmadan mazeretsiz olarak mescidden çıkıp gitmek ve mescide giren kişinin iki rek'at tahiyyetü'l-mescid (mescidi selâmlama) namazı kılmayıp oturması mekruhtur. Yolculuktan dönen kimsenin, önce camiye gidip iki rekât namaz kılması sünnettir.
- Mescidde ilmî ders halkası oluşturmak, orada insanlara vaaz ve nasihatte bulunmak müstehaptır. Hz. Peygamberi, İslâmiyet'i ve ahlâkî güzellikleri övücü hikmetli şiirleri mescidde okumanın sakıncası yoktur.
- Namaz vaktini beklemek, ilimle meşgul olmak veya taat yahut mubah olan bir iş için mescidde -kısa süreli de olsa- oturmakta olan kişinin itikâfa niyet etmesi uygundur.
- Mescidleri temizlemek, temizleyenlere yardımcı olmak sünnettir.
- Mescidde çekişip tartışmak, bağırıp çağırmak, yüksek sesle konuşmak, yitik ilânında bulunmak ve alışveriş yapmak mekruhtur.
- Mescidde dilenciye sadaka vermekte sakınca yoktur. Ama dilenmek mekruhtur.
- Özel bir bölüm varsa, suyun etrafa sıçramaması kaydıyla mescidde abdest alınabilir.
- Kıymetli eşyalarının çalınmasından korkutuyorsa, namaz vakitleri dışında mescidleri kapalı tutmakta sakınca yoktur.
- Mescidin taşını, toprağını veya başka bir eşyasını alıp götürmek caiz değildir.
- Mescidleri süslemek, yazı ve nakışlarla tezyin etmek mekruhtur.[12]
- Mezar üzerine mescid inşa etmek mekruh, mescid içerisinde mezar kazmak haramdır.
Dipnotlar:
[1] Tirmizî, Îman 8; İbni Mâce, Mesâcid 19
[2] Buhârî, Ezan 30; Müslim, Mesacid 42
[3] Müslim, Salât, 183,186; Tirmizî, Salât, 61
[4] Buharî Ezan 21; Müslim, Salat 37
[5] Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 1/476-479; Nevevî, el-Mecmû; 4/175-181
[6] Buhârî, Salât, 18
[7] Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 1/505
[8] Buhari, Fadlu's-Salati fi Mescid-i Mekke ve'l-Medine 1; Ebu Dâvud, Menasik 94-95
[9] İbn Mâce, Salât, 195; Ahmed, el-Müsned, 2/16-68
[10] Buhârî, Salât, 65; Müslim, Zühd, 3
[11] Müslim, Mesâcid, 17, 73; Ebû Davud, Et'ime, 41
[12] Nevevî, el-Mecmû', 2/199-208
Kaynak: Hasan Serhat Yeter, FIKIH 1 (Şafii Mezhebi), 2017