Safvan İbni Assal (r.a.) Kimdir?
Safvân Bin Assâl (r.a.) Efendimiz’in; “ilim öğrencisi hoş gelmiş” iltifatına mazhar bir sahâbî! Mest üzerine meshetmek hadis-i şerifini rivayet eden bir ilim eri! Seferde ve hazarda Efendimiz’in mübarek ellerine abdest suyu dökerek hizmetlerinde bulunan bir bahtiyar.
Safvân Bin Assâl -radıyallahu anh- Yemen taraflarında yaşayan Murad kabilesinin Zâhiroğulları koluna mensubtur. Nasıl Müslüman oldu, Resûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’le ne zaman buluştu bilinmemektedir. Kaynaklarda yirmi hadis rivayet ettiğinden ve Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’le on iki gazveye iştirak ettiğinden söz edilmektedir. (İbn Sa’d, VI, 103; İsabe, III, 353)
Onun rivayet ettiği hadisler arasında mestler üzerine meshetme, ilmin fazileti ve tevbe konusundaki nakilleri meşhurdur. Bu üç konunun bir arada anlatıldığı hadis-i şerifi, tâbiin neslinden Zirr İbni Hubeyş -rahmetullahi aleyh- nakletmiştir. “Riyazüssalihin Terceme ve Şerhi” nde bu hadis-i şerif açıklamalarıyla birlikte şöyle rivayet edilmektedir:
Zirr İbni Hubeyş rahmetullahi aleyh şöyle dedi:
“-Mestler üzerine nasıl mesh edileceğini sormak üzere Safvân İbni Assâl’ın -radıyallahu anh- yanına gitmiştim. Bana: “- Zirr! Niçin geldin?” diye sordu. Ben de: “- İlim öğrenmek için” dedim. Bana: “-Melekler, ilim öğrenenlerden hoşlandıkları için onlara kanat gererler” dedi.
Ben ona zihnimi meşgul eden sorulardan bahsettim ve: “-Büyük ve küçük abdestten sonra mestler üzerine nasıl mesh edileceği kafamı kurcaladı. Sen Hazret-i Peygamberin ashâbından olduğun için, onun bu konuda bir şey söylediğini duydun mu diye sormaya geldim” dedim.
Safvân İbni Assâl -radıyallahu anh- bu sualden memnun oldu ve şöyle cevap verdi: “-Evet, duydum. Resûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- ile bir seferde bulunmuştum. Mestleri üç gün üç gece çıkarmamayı, büyük ve küçük abdest bozduktan ve uyuduktan sonra bile mestlere meshetmeyi, ancak cünüp olunca mestleri çıkarmayı emretti” dedi. (Tirmizî, Tahâret,: 96)
Zirr İbni Hubeyş -rahmetullahi aleyh- Safvân İbni Assâl’a -radıyallahu anh-: “- Onun sevgiye dair bir şey söylediğini duydun mu?” dedi. Safvân da: “- Evet, duydum dedi. Bir gün Resûlullah’ın -sallallahu aleyhi ve sellem- yanındayken bir bedevî geldi ve kaba sesiyle: “- Muhammed! diye bağırdı.” Sevgili Peygamberimiz de onun sesine yakın bir ses tonuyla ona: “-Gel bakalım!” dedi.
Ben bedevîye dönerek: “-Yazıklar olsun sana! Allah Resûlü’nün huzurunda bulunuyorsun. Kıs sesini! Yüksek sesle bağırmanı Allah yasakladı” dedim. Bedevî de: “-Vallahi sesimi kısmam!” dedi ve Resûl-i Ekrem’e -sallallahu aleyhi ve sellem- dönerek: “-Birilerini seven, ama onlarla beraber olacak kadar iyiliği bulunmayan kimse hakkında ne dersin?” dedi. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “- Bir kimse, kıyamet gününde, sevdikleriyle beraberdir” buyurdu.
Zirr İbni Hubeyş, tabiin neslinden, çölde yaşayan bir bedevî idi. Hem Câhiliye hem de İslâm devrinde yaşadığı hâlde Hazreti Peygamber’i -sallallahu aleyhi ve sellem- görememişti. Fakat Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Osman, Hz. Übey İbni Ka`b gibi büyük sahâbîlerle görüşmüş ve onlardan hadis rivayet etmiştir. Medine’ye geldiği zaman, Safvân İbni Assâl radıyallahu anh ile görüştü ve ona Peygamberimizi görüp görmediğini sordu. O da Hazreti Peygamberle birlikte on iki gazveye katıldığını söyledi.
İLİM ÖĞRENCİSİ HOŞ GELMİŞ
Zirr İbni Hubeyş çöl hayatını bırakıp karşılaştığı sahâbîlerden ilim öğrenerek eksiklerini tamamlamaya çalıştı. Safvân İbni Assâl’in yanına gittiğinde Safvân ona niçin geldiğini sordu. O da ilim öğrenmek için geldiğini söyledi. Safvân onu önce bu güzel davranışından dolayı kutlamak istedi ve ilim öğrenmenin değeri hakkında bizzat Hazreti Peygamber’den duyduğu bir hadisi haber verdi.
Zirr İbni Hubeyş merak ettiği sevgi konusunda da Peygamber Efendimiz’den bir hadis duyup duymadığını soruyor. Safvân İbni Assâl radıyallahu anh, Zirr’e Hazreti Peygamber’den duyduğu hadisi söylemekle yetinmiyor; onu Efendimiz’den nasıl duyduğunu da anlatıyor. Şöyle ki:
Çölde yaşadığı için görgü ve nezâketten pek haberi olmayan bir bedevî, Peygamber aleyhisselâm’a merak ettiği bir konuyu sormak istiyor. Peygamber’e nasıl hitâb edileceğini bilmediği için de bağırarak “Yâ Muhammed!” diye sesleniyor. Safvân onu uyarıyor. Kur’ân-ı Kerîm’in bu nevi kaba davranışları yasakladığını ve: “Ey imân edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinden yüksek çıkarmayın” (Hucurât sûresi (49), 2) âyetinin geldiğini hatırlatmak istiyor ve sesini alçaltmasını tavsiye ediyor. Bedevî ise, sert mizacı sebebiyle, öğrenmek istediği konuyu sormasına kimsenin engel olamayacağını anlatmak için “Vallahi sesimi kısmam” diye yemin ediyor.
Ümmetine son derece merhametli olan Sevgili Peygamberimiz, âyet-i kerîmeden bedevînin haberi olmadığını anlıyor ve günahkâr olmasını arzu etmediği için o da sesini bedevininkine benzeterek “Gel bakalım!” diye ona sesleniyor.
Bedevî âhirette Hazreti Peygamber’le ve onun aziz sahâbîleriyle beraber olamayacağını düşünerek problemini dile getiriyor ve: “- Birilerini seven, ama onlarla beraber olacak kadar iyiliği bulunmayan kimse hakkında ne dersin?” diye soruyor.
Resûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in cevabı, mü’min gönüllere büyük ümidler verecek sıcaklıktadır. “-Bir kimse, kıyamet gününde, sevdikleriyle beraberdir” buyuruyor.
Üç büyük sahâbîden ayrı ayrı rivayet edildiği görülen bu hadîs-i şerîf, Peygamber sevgisinin insanı ne yüce makamlara çıkaracağını gösteriyor.
KIYAMET İÇİN NE HAZIRLADIN?
Enes İbni Mâlik’in -radıyallahu anh- rivayetine göre bedevînin biri Resûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve selem- Efendimize: “- Kıyamet ne zaman kopacak? dedi. Fahr-i Cihân Efendimiz ona: “-Kıyamet için ne hazırladın?” diye sordu. Bedevî de: “- Allah ve Peygamber sevgisini hazırladım” cevabını verdi. O zaman Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “- Öyleyse sevdiğinle berabersin” buyurdu.
O bedevilerden Allah razı olsun. Şayet zihinlerine takılan bu soruları sormasalardı, nice yanık gönüller böylesine serinlemeyecek, ümid ışığıyla canlanmayacaktı. Bu hadîs-i şerîfi duydukları zaman ashâb-ı kirâm çok sevinmişlerdi. Hatta Enes radıyallahu anh’ın söylediğine göre, İslâmiyet’le şereflendikten sonra hiçbir şeye böylesine sevinmemişlerdi. Enes sevincini şöyle dile getirmişti: “Ben Allah’ı, Resûlünü, Ebû Bekir’i ve Ömer’i seviyorum. Onların yaptığı ibadetleri ve güzel hareketleri yapamasam bile onlarla beraber olmayı umuyorum.”
Demek ki sevgi ve muhabbet, hasta gönülleri diriltecek, ulaşılması zor hedeflere insanı emniyetle iletecek üstün bir güce sahiptir. Ne mutlu Allah’ı ve Rasûlullah’ı gönülden sevenlere!.. (Riyazüssalihin Terc. ve şerhi c.1 s. 196-205)
YAHUDİLERE PEYGAMBERİMİZİN ELİNİ AYAĞINI ÖPTÜREN HADİSE
Safvân İbni Assâl radıyallahu anh’ın rivayet ettiği bir başka hadis de şöyledir:
Bir Yahudi kendisi gibi Yahudi olan arkadaşına: “– Gel şu Peygambere gidelim, dedi. İkisi birlikte Rasûlullah’a -sallallahu aleyhi ve sellem- geldiler ve Müslümanlarla Yahudiler arasında ortak olan dokuz kesin âyeti sordular.” Peygamberimiz cevapladıktan sonra onun elini ve ayağını öperek: “– Şehâdet ederiz ki, sen gerçekten bir Peygambersin” dediler. (Tirmizî, İsti’zân 33; İbni Mâce, Edeb 16; Müsned, IV, 240)
Bu hadis-i şerif’in şerhinde şöyle denilmektedir: İmam Nevevî rahmetullahi aleyh’in, Tirmizî’nin Sünen’inden aldığı bu hadiste, Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- Yahudilerin kendisine sorduğu dokuz şeyi ve onların gizlediği bir meseleyi açıklamıştır. Bu sebepten kendisinin elini ayağını öpmüşlerdir. Bu onların çok iyi bildikleri on emir’dir. Bunlardan dokuzunda Müslümanlarla Yahudiler müşterekti. Bir tanesi ise sadece Yahudilere aitti. Hadisten öğrendiğimize göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz onlara şöyle buyurmuşlardı:
“Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın, hırsızlık yapmayın, zinâ etmeyin, haksız yere Allah’ın haram kıldığı bir nefsi öldürmeyin, bir adamı öldürtmek için güç kudret sahibi bir kimsenin yanına gitmeyin, sihir yapmayın, faiz yemeyin, evli ve namuslu bir kadına iffetsizdir diye iftira etmeyin, savaşın kızıştığı gün harp meydanından kaçmayın. Bir de özellikle siz Yahudilere farz olan, cumartesi gününe saygısızlık yapmayın.” (Riyazüssalihin Terc. ve şerhi c. 4 s.596-597)
Safvân İbni Assâl radıyallahu anh’ın hayatının son dönemlerinde Kûfe’ye yerleştiği bildirilmektedir. Fakat onun bundan sonraki hayatına dair bir bilgi verilmemektedir. Nerede ve ne zaman vefat ettiğine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Sadece kendisinden hadis rivayet edenler arasında meşhur sahâbî Abdullah İbni Mes’ûd’un -radıyallahu anh- bulunduğu ve Zirr İbni Hubeyş ile Abdullah İbni Seleme gibi tâbiîlerin de ondan hadis rivayet ettiği nakledilmektedir. (İsabe, III, 353)
Allah ondan razı olsun. Cenab-ı Hak cümlemize ilim yolcusu Safvân İbni Assâl radıyallahu anh’ın gayret ve ihlasından hisseler nasib eyleyip şefaatlerine nail eylesin. Âmin.
Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 381