Sağlığımız İçin Hayatımızı Sorgulamalıyız?

İnsanoğlu genellikle boş zamanının, sağlığının, ömrünün nerelerde geçtiğinin sorgulamasını pek yapmaz. Ancak bir imtihanla karşılaştığı zaman bu düşünceleri gelişmeye başlar ve iyileştikten hemen sonra da, eski tas eski hamam yaşamını sürdürmeye devam eder.

Günümüz insanı sayısız nimetlerden istifade ederken, farkında olmadan onun tuzakları ile de ilgili bedel ödemektedir. Daha 20 yıl öncesine kadar sadece mevsiminde ulaşabildiği sayısız sebze ve meyvelere artık 12 ay her an ulaşabilmekte. İletişim araçları, ulaşım imkanları ile uçsuz bucaksız dünyanın bize sunduğu nimetleri ile de her birimizi bir yönden kendisine bağlamaktadır. Birçok insan bu bağlanmanın etkisi ile olsa gerek mutsuz gergin ve sorunlu…

Hızla gelişen dünyada bu gelişmelere ve hıza ayak uydurabilmek için insanlarda her işlerine hız katmaya başladılar. Ancak bu gelişmeler, insanların hayatlarını hızlandırmasının beraberinde bazı sağlık problemlerini de getirdi. Bu problemlerin ilk sıralarında stres, depresyon, huzursuzluk, uyku düzensizliği, kalp krizi, beyin felci, dengesiz beslenme, obezite, hareketsizlik, karamsarlık, dinlenememe yorgunluk, gerilim gibi sorunlar geliyor.

İNSANLARIN EN BÜYÜK KAYGISI

Bütün bunlar ve beraberinde getirdikleri, insanı bu hızlı tempo içinde çürütmekte, yok etmektedir. Artık insanların en büyük kaygısı sağlıklarını korumak ve kaybettikleri sağlıklarını yeniden kazanmaktır. Bunu da pratik bilgi ve uygulamalarla yapmak istemekte, yine hızlı yaşam temposuna uyacak şeyler arzulamaktadırlar.

Sağlık sadece fiziksel bir değer değil, büyük çoğunlukla zihinsel ve ruhsal bir değerdir. Çünkü zihinsel durumumuz fiziksel durumumuzu büyük ölçüde etkiler. Sağlıklı bir insanın bedeni ve ruhu uyumludur. Düşünce gücü yerindedir. Kendinin farkındadır. Hareketleri olumlu ve dengelidir.

Bozuk bir psikolojiyle sağlıklı bir bedene sahip olunması mümkün değildir. “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” atasözü sağlığın fiziksel, ruhsal ve zihinsel bir bütün olduğunu açıkça ifade etmektedir.

Beslenmesine dikkat etmeyen, stres altında ezilen, iyimserliğini kaybetmiş, egzersiz yapmayan, yaşadığı anı zinde ve mutlu olarak sürdüremeyen, kendine dinlenme fırsatı vermeyen bir insan sağlığını uzun süre koruyamaz. Değerli bir nimetin asıl değerini onu kaybedince anlarız. Bunların başında da sağlığımız gelir.

Hastalanmadan önce kıymetini bilmemiz tavsiye edilen sağlık nimetini kaybettikten sonra bulmamız bazen çeşitli zorluklarla karşılaşmamızı, maddi hatta manevi bedeller ödememize sebep olmaktadır.

Pamuk ipliği gibi çokta sağlam olmayan bir iple bağlı olduğumuz sağlıklılık ve zindelik bazen saniyeler içinde elimizin altından kayıp gidebilmektedir. Bir hekim arkadaşımın yıllar önce kulağıma fısıldadıklarını hiç unutamıyorum. Sinir ucu iltihabı nedeni ile hastanemizde yattığı günlerde şunları söylemişti:

“Şöyle bir iyileşsem günde 50-100 hastaya bakar, onları bu durumlara düşürmemek için gecemi gündüzüme katardım.”

İnsanoğlu genellikle boş zamanının, sağlığının, ömrünün nerelerde geçtiğinin sorgulamasını pek yapmaz. Ancak bir imtihanla karşılaştığı zaman bu düşünceleri gelişmeye başlar ve iyileştikten hemen sonra da, eski tas eski hamam yaşamını sürdürmeye devam eder.

İnsanoğlunun muhakkak hüsranda olduğunu yüce kitabımız bize uyarı mahiyetinde bildirmektedir. Doğruluğu ve sabırlı olmamızı ise kurtuluşa erişimiz için yeterli görmektedir. Sağlık, mutluluk, muhabbet, iyilik ve güzelliklere ancak bu hasletlere sarıldığımızda ulaşacağımız bilincinde olmamız gerektiğini bir kere daha hatırlatıyorum.

Kaynak: Dr. Ali Akben, Altınoluk Dergisi, Sayı: 288

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.