Sağlıklı Anne Baba İletişiminin Temel Öğeleri

Ebeveyn-çocuk ilişkisi, hayatımızın en değerli ve önemli ilişkilerinden biridir. Peki bu ilişkiyi nasıl sağlamlaştıracağız? Sağlıklı anne baba iletişiminin temel öğeleri nelerdir? Ebeveyn-çocuk ilişkisini güçlendirmede 5 altın kural...

Ebeveyn-çocuk ilişkisi, hayatımızın en değerli ve önemli ilişkilerinden biridir. Bu ilişki, anne-babanın varlığında da yokluğunda da ömür boyu kişinin hareketlerini, duygularını ve düşüncelerini şekillendirir. Anne-babaların tutum ve davranışları çocuk üzerinde kalıcı tesirler bırakırken, çocuğun yaşanmışlıkları da anne babasını derinden etkiler. Kısacası anne-baba-çocuk ilişkisi; üzerinde düşünmeyi, emek vermeyi ve güçlendirilmeyi hak eder.

Şimdi etraftan duyduğumuz şu sözleri inceleyelim:

-Bizden her şeyini saklıyor.

-Bize karşı çok saygısız davranıyor.

-Gücenmemizi, merak etmemizi, üzülmemizi hiç önemsemiyor.

-Evin, ailenin meseleleriyle hiç ilgilenmiyor.

-Yorgun muyuz, parasız mıyız, üzgün müyüz, hiç düşünmüyor.

-İhtiyacı olmasa bir gün arayıp sormaz.

Bu gibi cümleler kuran ebeveynlerin, çocuklarıyla ilişkilerinden memnun olmadıkları ortadadır. Bu, gerçekten her iki taraf için de üzücü ve zorlayıcı bir durumdur. Oysa çocuğumuz kaç yaşında olursa olsun, onunla ilişkimizi daha da güzelleştirmek mümkündür.

Peki, ne yapmalıyız?

Öncelikle ilişkinin temelinde neyin yer aldığının, çocuğumuzla aramızdaki iletişimin hangi rengi taşıdığının farkında olmalıyız. İlişkimizi asla ihmal edilmemesi gereken bazı sabit değerlerin üzerine bina etmeye özen göstermeliyiz. Huzursuzluk veren beraberlikleri, özlenen birliktelikler haline getirmek için beş kurala dikkat etmeliyiz:

1- DOST OLMAK

Çocuklarımızla ilişkilerimizi istenir ve özlenir hâle getirmede çok etkili bir tutum da onları düşman gibi görmemek, onlarla hasımmış gibi uğraşmamaktır. Çocukları karşı cephede görmek, anne-babanın en kolay düşeceği tuzaklardan biridir. Bu duruma düşen ebeveynler; devamlı çocuklarının eksiklerini görür, açıklarını araştırır, hata avcılığına girişirler. Çocuğun her hareketinde eleştirecek bir taraf bulurlar. Çocuk eğitimini hataları yakalamaktan, tenkit etmekten ve düzeltmekten ibaret zannederler. “Ben düzeltmeyeceğim de kim düzeltecek?” diye düşünürler. Bütün dikkatlerini çocuğu yanlış bir şey yaparken yakalamaya verirler. Evet, anne-baba çocuğun ilk eğitimcisidir. Ama eğitim sadece hatalar üzerinden sürdürülmez. Doğru davranışların fark edilmesi de eğitimde hayati değere sahiptir. Güzelliklerin takdir edilmesi, iyi hareketlere teşekkür edilmesi onların tekrarlanmasını ve sonunda alışkanlık hâline gelmesini sağlar. Çocuğun hatalarına geçici olduklarına inanarak bakmak, olumluya odaklanmak, acemiliklerinde hoşgörülü olmak eğitimin başarılı olmasının şartlarındandır. Böyle davranıldığında çocuk, sevilerek eğitildiğini fark eder. Yalnız eksikleri görüldüğünde ise sevilmediğini, kendisine karşı olumsuz ve düşmanca bir tavır alındığını hisseder. Kısacası anne-babalar, çocuklarını yanlış yaparken yakalamak üzere değil, doğru davranırken yakalamak üzere izlemeye çalışmalıdır. Çünkü doğru davranıştan sonra teşekkür ve takdir gören çocuk, hep doğru davranmaya çalışacaktır. Bu küçük fark, çocukla ebeveyn arasında düşmanca duygular yerine dostane duygular oluşturacaktır.

2- SAYGI GÖSTERMEK

“Küçüklerini sevmek, büyüklerini saymak” insan ilişkilerinin güzel olması için yeterli bir söz değildir. Küçüklere de saygı göstermek gerekir. İnsan yavrusu anne karnından itibaren saygıyla muamele görmeye layıktır. Çocuğa saygı; onun ihtiyaçlarını, isteklerini, duygularını, hayallerini önemsemektir. Tekliflerini dinlemek, yapılabilirse uygulamak, yapılamaz ise çocuğa nedenini anlatmak; zevklerini, planlarını, kendi çapında projelerini, güncel olaylar hakkındaki düşüncelerini ve çıkarımlarını merak edip can kulağıyla dinlemek; arkadaşlarını devamlı eleştirmemek, onların eksiklerini söylediğimiz kadar güzel özelliklerinden de söz etmektir. Gelecek hakkındaki hayal ve hedeflerini aşağılamamak, toplum içinde tenkit ve nasihatte bulunmamaktır.

Saygı gösterilen çocuk, saygılı davranmayı öğrenir. Bir başka deyişle, saygı görmek istiyorsak saygı göstermeliyiz. Elini kaldırıp bağırarak “Bana ne be!” diyen bir çocuğa anne ya da babası sakin bir ses tonuyla “Ben sana hiç böyle bağırarak bana ne dedim mi?” diyebilecek kadar temiz bir geçmişe sahipse çocuğun bu tavrı çok devam etmez. Çocukların veya gençlerin kimi zaman saygı sınırlarını aşabileceklerine hazır olmalıyız. Böyle durumlarda onlara karşı hâlâ saygımızı muhafaza edersek doğruyu ve güzeli öğreneceklerdir.

3- BİR ŞARTA BAĞLI OLMADAN SEVMEK

Genelde çocuklarla konuşurken, “Uyursan seni severim, uslu durmazsan sevmem.”i “İyi not alırsan severim, kardeşinle kavga edersen sevmem.” gibi cümleler kurarız. Böyle cümlelerle bir anlamda sevgimizi alet ederek istediklerimizi onlara daha kolay yaptırma yolunu seçeriz. Aslında çocuklarımıza en öfkeli olduğumuz anda bile onlara ait bir sevgi vardır içimizde. Fakat öfkemizden dolayı abartılı konuşup sözü nefrete getirebiliriz. İşte bu şekilde konuşmalar, çocukla sevgi dolu bir bağ kurmamızı engeller. Mecburiyetten, korkudan ibaret bir bağ ise bizi birbirimizden uzaklaştırır. Bu bağ, gönülden geçmeyen, çocuğu bencilleştiren, ana-babasını memnun etmeyi önemsiz hâle getiren bir bağdır. 

4- DÜRÜST DAVRANMAK

Çocuğumuz hangi şartta olursa olsun yalan söylemeyeceğimizi bilmelidir. Beraber olduğumuz zaman boyunca beyaz yalan, pembe yalan, laf oyunu, dalavere, sözü evirip çevirme gibi davranışlarımızı yakalamamış olmalıdır. Elbette söyleyeceklerimizi erteleme hakkımız vardır. Ancak yalan söyleme hakkımız hiçbir zaman yoktur. Anne baba olarak “Sana şimdi bunu anlatamam.” diyebilmeliyiz. Ama onu atlatmak, oyalamak, dikkatini başka yöne çevirmek ya da merakını gidermek için kesinlikle yalan söylememeliyiz. Yetişkinlere olduğu kadar çocuklara da dürüst davranma mecburiyetinde olduğumuzu bilmeliyiz.

5- GÜVENMEK

Çocuklarla ilişkide güven söz konusu olduğunda, ebeveynler “Önce bu işi düzgün yaptığını göreyim de sonra güvenip eline vereyim.” diye düşünürler. Bunun olabilmesi için çocuğun o işi sayısız kere izlemiş, birçok defa da denemiş olması gerekir. Çünkü çocuklar bir işi hiç denemeden, sadece görmekle, ebeveynin beğeneceği kadar düzgün yapamazlar. Tecrübeli annelerin, büyükannelerin bildiği bir başka gerçek de çocukların büyük işlerine çok küçükken heves ettikleridir. İşte ebeveynliğin püf noktası buradadır: Çocuk bir işi isterken ona güvenip denemesine fırsat vermek, ilk denemelerinde yakınında bulunup yanlışlarını görmesine müsaade ederek desteklemek.

Eskiden yetişkinler çocukların daha erken yaşta sorumluluk almasına izin veriyorlardı. Şimdi ne yazık ki çocukların erken yaştaki istekleri dikkate alınmıyor; yıllar geçtiğinde de çocuk büyüdüğü için o işi beğenmiyor, ilgilenmiyor, üstlenmiyor. Kendi başına giyinme, yemek yeme, bahçeyi sulama, kek çırpma gibi işleri denemelerine izin verilmediğinde güven hisleri zedeleniyor. Hâlbuki çocuk bir işi istediğinde onu öğrenmeye hazırdır; büyüğün yanında yapabildiği kadar yapmasına izin verilmeli, ona güvenilmelidir. Hiç eline verilemeyecek kadar ağır ve riskli bir iş ise birkaç sene sonra bunu yapabileceğine ikna edilmelidir.

Çocuğunu izleyerek ona vereceği sorumlulukları ayarlamak ebeveynlik hüneridir. Bir çocuğa güvenmemek ve sorumluluk almasına izin vermemek ne kadar yanlışsa, erkenden büyüklere ait sorumlulukları çocuğa yüklemek de o kadar yanlıştır. Ağabey ya da abladan devamlı kardeşine bakmasını istemek bu duruma örnektir. Büyüklerin üstlenmesi gereken görevleri bir çocuktan beklemek, ona haksızlık etmektir. Bu tutum çocuğu olgunlaştırmaz aksine akranları gibi yaşamasını önlediği için onun ruh sağlığına zarar verebilir. Dolayısıyla çocuk ve sorumluluk arasındaki dengeye dikkat edilmelidir.

Kaynak: diyanetdergi.com

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.