Şâh-ı Nakşibend Hazretleri’nin Köpeklere Muhabbeti
Şâh-ı Nakşibend Hazretleri, köpeklere neden muhabbetle ve saygı ile bakıyordu?
Büyük Allâh dostu Şâh-ı Nakşibend Hazretleri, hayvanlara muâmelenin şâhikası sayılabilecek benzersiz bir hâlini şu şekilde anlatır:
ŞÂH-I NAKŞİBEND HAZRETLERİ’NİN KÖPEKLERE MUHABBETİ
Arayış içinde olduğum ilk günlerde Allah Teâlâ’nın sevgili kullarından olan Emîr Külâl Hazretleri ile karşılaştım. O zaman cezbe hâlim ileri idi. Bana şöyle dedi:
“–Gönül almaya bak; güçsüzlere hizmet et! Zayıfları, gönlü kırıkları koru! Onlar öyle kimselerdir ki halktan hiçbir gelirleri yoktur. Bununla beraber tam bir kalp huzûru, tevâzû, kırıklık içinde kalıp giderler. Onları ara bul!”
Bu kadri yüce zâtın emrini tuttum. Söylediği yolda uzun süre çalıştım. Bundan sonra o Allâh dostu, bana hayvanlara bakmayı emretti. Onların hastalıklarını tedâvî etmemi söyledi. Tek başıma onların yaralarını sarmayı, temizlemeyi ve bu işleri de iyi niyetle, ihlâsla yapmamı tavsiye buyurdu.
Bu hizmeti de yerine getirdim. Bana nasıl târif ettiyse öyle yaptım. Bu sıralarda benliğim o hâle geldi ki, yolda giderken bir köpek görecek olsam, olduğum yerde durur, önce onun geçip gitmesini beklerdim. Ondan evvel adım atmazdım. Bu hâlim yedi sene devam etti.
Bundan sonra bana köpeklere muhabbetle ve saygı ile bakmamı ve bu hizmetlerim vesîlesiyle ilâhî inâyete erişmeye çalışmamı emretti. Şöyle buyurdu:
“–O köpeklerden birinin hizmetini yaparken, büyük bir saâdet duyacaksın.”
Onun bu emrini bir ganimet bildim. Hiçbir gayreti elden bırakmadım. Onun işaretindeki mânâyı anladım; verdiği müjdeyi bekledim ve köpeklerden birinin yanına gittim. Bende büyük bir hâl meydana geldi. Onun önünde durdum; beni bir ağlamak tuttu. Ben öyle ağlamakta iken o sırt üstü yattı, ayaklarını göğe dikti. Bundan sonra hazin hazin sesler çıkarmaya, ağlayıp inlemeye başladı. Ben de ellerimi açtım, tevâzû ve kırık bir gönülle:
“–Âmîn!” dedim. O da sustu ve döndü.
Yine o günlerden biri idi. Evden çıkıp bâzı yerlere gittim. Yolda öyle bir hayvan gördüm ki, Güneş’in rengine göre renk değiştiriyordu. Bana ondan, büyük bir vecd hâli geldi. Tam bir edep ve saygı ile karşısında durdum. Ellerimi kaldırdım. Derken o mübârek hayvan, daldığı âlemden ayıldı ve sırt üstü yatarak göğe doğru yüzünü çevirdi. O bu hâlde iken ben:
“–Âmîn!” diyordum...[1]
Dipnot:
[1]. Bkz. Abdülmecid Hânî, el-Hadâiku’l-Verdiyye, trc. Abdülkâdir Akçiçek, İstanbul 1986, s. 545-547.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları
YORUMLAR