Sahabenin Tebük Seferi İçin Yaptığı Fedakârlıklar

Peygamber (sav.) Efendimiz’in Tebük seferi için ordunun ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla başlattığı infak seferberliğine sahabenin yaptığı fedakârlıklar...

Allah için yapılan fedakârlıklar vesîlesiyle Hakk’a yaklaşabilmenin en muhteşem tezâhürlerini Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve O’nun güzîde sahâbîlerinin hayatında müşâhede etmekteyiz. Bu meyandaki sayısız misaller ummânından bir katre takdîm etmek kabîlinden “Zorlu Sefer Tebük”te yaşanan birkaç hâtıra şöyledir:

SAHABENİN TEBÜK SEFERİ İÇİN YAPTIĞI FEDAKÂRLIKLAR

Sefere çıkılacağı zaman Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ordunun ihtiyaçları için ashâbını önce infak seferberliğine çağırmıştı. Hâlbuki o sırada Medîne’de büyük bir kıtlık yaşanıyordu. Buna rağmen ashâb-ı kirâm, yüksek bir azim ve îman vecdi içinde dünyanın bütün fânî menfaat düşüncelerini bertaraf edip büyük bir infak ve fedakârlık yarışına girdiler.

Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh- malının tamamını getirdi. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in:

“Ebû Bekr’in malından istifâde ettiğim kadar başka hiçbir kimsenin malından fayda­lanmadım...” ifâdesi karşısında, gözyaşları içinde:

“–Ben ve malım, yalnızca Sen’in için değil miyiz yâ Rasûlâllah?!”[1] demek sûretiyle kendisini her şeyiyle beraber Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e adadığını ve O’nda fânî olduğunu te’yid etti.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in:

“–Çoluk çocuğuna ne bıraktın yâ Ebâ Bekr?” suâline de büyük bir îman vecdiyle:

“–Allah ve Rasûl’ünü (bıraktım yâ Rasûlâllah)!..” şeklinde cevap verdi. (Tirmizî, Menâkıb, 16/3675)

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, malının yarısını getirmişti. Bu sefer Hazret-i Ebû Bekr’i geçeceğini düşünmüştü. Ama yine yetişememişti.

Hazret-i Osman -radıyallâhu anh- da, 300 deveyi tam teşkilâtlı bir şekilde hazırlaya­rak orduya hibe etti ve ayrıca 1000 dinar bağışta bulundu. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, onun için de:

“Osman’a (bu fedâkârâne infâkı sebebiyle) bundan sonra yapacağı hiçbir şey zarar vermez!”[2] buyurarak, büyük bir muhabbetle onu iltifât-ı nebevîsine mazhar kıldılar.

Ayrıca Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-’ın âilesi de, bütün mücevherlerini Allah yolunda infâk etti.

Bütün hanım sahâbîler de, ne kadar takıları ve ziynet eşyâları varsa, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in önüne getirdiler. On bir yaşında küçük bir mü’mine kız da, ufakken kulağına takılan küpeleri çıkaramayınca, heyecanından onları kulağını yırtarak çıkarttı. Bu kanlı küpeleri Allah Rasûlü’nün önüne koydu.

İnfâk edecek bir şey bulamayan fakir sahâbîler bile mal ve candan fedakârlık yapabilmenin heyecanı içindeydiler. Bunlardan Ebû Akîl -radıyallâhu anh-, bütün bir gece çalışarak iki ölçek hurma kazanmıştı. Bir ölçeğini ev halkına, bir ölçeğini de orduya bağışladı.[3]

Dipnotlar:

[1] İbn-i Mâce, Mukaddime, 11. [2] Tirmizî, Menâkıb, 18/3700; Ahmed, V, 63. [3] Taberî, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, Beyrut 1995, X, 251.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 12 Saadet Damlaları, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

TEBÜK SEFERİ

Tebük Seferi

TEBÜK SEFERİ’NDEN ÇIKARILACAK DERSLER

Tebük Seferi’nden Çıkarılacak Dersler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.