Sahabenin Tek ve En Büyük İsteği
Sahâbî Efendilerimiz; dünyada hiçbir şeye muhabbet göstermediler. Peki sahabenin en tek ve en büyük istediği neydi? Bunun için neler yapıyorlardı?
Sahâbî Efendilerimiz; dünyaya, ten rahatına, makama, mevkiye, hiçbir şeye iltifât etmediler. Onların tek bir arzusu vardı:
Âhirette Rasûlullah Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile beraber olabilmek.
Selmân-ı Fârisî -radıyallâhu anh-’a;
“–Sahâbî Selmân’ı arıyoruz.” dediler.
O ise büyük bir mahviyetle şöyle dedi:
“–Ben Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i gördüm, O’nun meclisinde bulundum. Ancak Allah Rasûlü’nün asıl sahâbîsi, O’nunla birlikte cennete girebilen kişidir.” (Heysemî, VIII, 40-41; Zehebî, Siyer, I, 549)
O’nunla beraber olabilmek, O’nun bir müjdesine bende olabilmek için;
Ebû Eyyüb el-Ensârî Hazretleri seksen küsur yaşında İstanbul surlarına kadar geldi.
İmam Nevevî; Peygamberimiz’in karpuzu nasıl yediğine dair mâlûmat sahibi olamayınca, ona karpuz yemek tatlı gelmedi. Peygamber Efendimiz’e ittibâ edemeyeceği bir fiilin, onun hayatında yeri yoktu.
Ahmed Yesevî Hazretleri; 63 yaşını geçince, artık yerin üstünde gezmeyi uygun görmedi. Yer altında bir çilehâne hazırlayıp irşâdına orada devam etti.
Muhabbetin sahâbe ve Hak dostlarının gönül dünyalarındaki tesirine, şu misal verilebilir:
Bir mercek, güneşten gelen ışık huzmelerini bir noktaya teksif eder ve onun altındaki çer çöp de yanıp kül olur. Tıpkı bunun gibi muhabbet de Allah ve Rasûlü’ne teksif edilince, kalpte Allah ve Rasûlü dışındaki her şeyi yakar, kül eder… Yani bu aşk ateşiyle yananların gözünde dünya küçülür, âhirette Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile beraber olabilmek ve Cenâb-ı Hakk’ın cemâlini temâşâ ile şereflenebilmek, o gönüllerdeki en yüksek gaye ve en büyük lezzet hâline gelir.
Aşk, rûhun rûha meclûbiyetidir. Bedenin bedene meclûbiyeti ise aşk değil, şehvettir.
İnsandaki muhabbet istîdâdını israf etmemek, mecâzî aşkları da ulvî ve hakikî aşka basamak eylemek lâzımdır.
Meselâ;
Mecnun, Leylâ’ya olan muhabbeti, Mevlâ muhabbetine basamak eylemesi sayesinde, sevda vâdisinin mühim bir kahramanı hâline gelmiştir. Eğer o Leylâ’da takılıp kalsaydı, binlerce benzerinden biri olarak tarihe karışır giderdi.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Ocak, Sayı: 227