Sahabenin Yardımlaşma ve Dayanışmasına Örnek

Sahabenin veya ashâb-ı kirâmın yardımlaşma ve dayanışmasına dair güzel bir örnek...

Ashâb-ı kirâmın toplumdaki yetimleri koruyup sahiplenme hususundaki hassâsiyetini ifâde eden şu hâdise de İslâm’daki ictimâî yardımlaşma rûhunun ve tek bir yürek hâline gelişin ne güzel bir misâlini sergilemektedir:

SAHABENİN YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMASINA DAİR ÖRNEK

Berâ bin Âzib -radıyallâhu anhumâ- Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Mekke Fethi’nden bir yıl önce yaptığı kazâ umresindeki bir vak’ayı şöyle anlatıyor:

Allâh’ın Elçisi umresini tamamlayıp Mekke’den çıktı. İşte o sırada, Uhud’da şehîd edilmiş olan Hazret-i Hamza’nın kızı Umâme, “Amcacığım! Amcacığım!” diye bağırarak arkalarından gelmeye başladı.

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- küçük kızı kucaklayıp, devenin üzerinde bulunan zevcesi Fâtıma’ya:

“–Amcanın kızını al!” diye uzattı.

Medîne’ye varınca, bu çocuğun kimde kalacağı hususunda Hazret-i Ali, ağabeyi Câfer ve Zeyd bin Hârise arasında anlaşmazlık çıktı. Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:

“–O benim amcamın kızıdır. Onun terbiyesini ve bakımını üstlenmek herkesten çok benim hakkımdır.” dedi. Câfer-i Tayyâr -radıyallâhu anh-:

“–O benim de amcamın kızıdır; üstelik zevcem onun teyzesidir.” dedi. Zeyd bin Hârise -radıyallâhu anh- da:

“–Onun babasıyla beni Rasûl-i Ekrem kardeş yaptı. O benim kardeşimin kızıdır.” dedi. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Teyze anne sayılır.” diyerek çocuğu Câfer-i Tayyâr’ın zevcesine verdi. Sonra çocuğu himayesine almak isteyenlerin ayrı ayrı gönlünü aldı: Hazret-i Ali’ye:

“–Sen bendensin ben de senden.” buyurdu. Câfer-i Tayyâr’a:

“–Senin hem görünüşün, hem de huyun bana benzer.” dedi. Zeyd bin Hârise’ye de:

“–Sen bizim kardeşimiz, dostumuzsun.” buyurdu. (Buhârî, Sulh 6, Megâzî 44; Müslim, Cihâd, 90; Ebû Dâvud, Talâk, 35)

Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Kendi yetimini veya başkasına âit bir yetimi himâye eden kimseyle ben, cennette şöyle yan yana bulunacağız.”

Hadîsin râvisi Mâlik bin Enes, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yaptığı gibi, işaret parmağıyla orta parmağını gösterdi. (Müslim, Zühd, 42)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Saadet Damlaları, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

NEBEVİ AHLAKIN SAHABEDEKİ TEZAHÜRLERİ

Nebevi Ahlakın Sahabedeki Tezahürleri

SAHABENİN ÖZELLİKLERİ

Sahabenin Özellikleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.