Sahabeyi Ağlatan Hadise

İSLAM

Hazret-i Ebûbekir ve Hazret-i Ömer'inde (r.a) içinde bulunduğu sahabeyi ağlatan hadise...

Ümmü Eymen -radıyallâhu anhâ-, Peygamber Efendimiz’in dadısıydı. Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, yüksek vefâ duygusu sebebiyle onu ziyaret eder, hâl-hatırını sorar ve ona değer verirdi.

Efendimiz’in vefâtından sonra Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-, Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’a;

“–Kalk, Allah Rasûlü’nün yakını olan Ümmü Eymen’e gidelim, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yaptığı gibi, biz de onu ziyaret edelim.” dedi.

Yanına vardıklarında Ümmü Eymen -radıyallâhu anhâ- ağlamaya başladı. Onlar, bu ziyaretleriyle Allah Rasûlü’nü hatırlatarak acısını tazelediklerini ve Ümmü Eymen -radıyallâhu anhâ-’nın bu sebeple ağladığını düşündüler;

“–Niçin ağlıyorsun? Allah katındaki nimetlerin Efendimiz için çok daha hayırlı olduğunu bilmiyor musun?” diyerek onu tesellî etmeye çalıştılar.

Ümmü Eymen -radıyallâhu anhâ-;

“–Ben onun için ağlamıyorum. Allah katındaki nimetlerin, Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz için daha hayırlı olduğunu elbette biliyorum.

Ben asıl, vahyin kesilmiş olmasından dolayı ağlıyorum.” dedi.

Vahy-i ilâhî hasretiyle dolu bu sözleriyle, Hazret-i Ebûbekir ve Hazret-i Ömer’i de duygulandırdı. Onlar da Ümmü Eymen’le birlikte ağladılar. (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 103)

Onlar, Rasûlullah Efendimiz’in sahâbesi olmanın kıymet ve şerefini en güzel şekilde idrâk etmiş; o nimetin şükrünü edâ etmek ve böylece, âhirette de yeniden Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in maiyetinde bulunabilmek için, ellerinden gelen bütün imkânları seferber etmişlerdi.

Rasûlullah Efendimiz, tebliğ vazifesini hakkıyla edâ ederek Hakk’a irtihâl etti. Lâkin bize iki mukaddes emânet olarak, Kur’ân ve Sünnet’ini bıraktı.

"SİZE İKİ ŞEY EMANET BIRAKIYORUM"

Fahr-i Kâinât Efendimiz buyurur:

“Size iki şey (emânet) bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarıldığınız müddetçe sapıklığa düşmezsiniz:

  • Biri, Allâh’ın kitâbı Kur’ân;
  • Diğeri Rasûlü’nün sünneti… (Muvattâ, Kader, 3)

Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Rûhu’l-Emîn (Cebrâil); o (Kur’ân’ı), îkāz edenlerden olman için apaçık bir Arap diliyle Sen’in kalbine indirmiştir.” (eş-Şuarâ, 193-195)

Allah kelâmı Kur’ân-ı Kerim ve onu 23 yıl boyunca en mükemmel şekilde tatbik eden Rasûlullah Efendimiz’in Sünnet-i Seniyyesi, mü’minler için yegâne hidâyet rehberidir.

Kur’ân ve Sünnet; birbirinin zarf ve mazrûfu, zâhir ve bâtını, şerh ve îzâhıdır.

Dolayısıyla; bir müslümanın Peygamber Efendimiz’i lâyıkıyla tanımadan, Kur’ân-ı Kerîm’i kâmil mânâda anlayabilmesi mümkün değildir.

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- Vâlidemiz, Peygamberimiz’in ahlâkını soranlara ne güzel buyurur:

“O’nun ahlâkı Kur’ân’dı.” (Müslim, Müsâfirîn, 139)

Rasûlullah Efendimiz’e ittibâın ehemmiyetini, bizzat Kur’ân bildirmiştir. Âyet-i kerîmede buyurulur:

(Rasûlüm!) De ki:

«–Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana tâbî olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.

Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.»” (Âl-i İmrân, 31)