Şahu Geda Ne Demek?

Şahu geda ne demektir? Şahu geda ifadesinin anlamı nedir? Şahu geda ifadesinin geçtiği örnek cümleler...

Şâh u geda: Zengin ve fakir anlamlarına gelmektedir.

ŞAHU GEDA KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

İnsanın dost bildikleri, sadece diğer insanlardan ibaret değildir. İnsan sahip olduğu makamın yahut servetin de kendisinin gerçek bir dostu olduğu  ehmine kapılır çoğu zaman… Bu noktada nefisler, âdeta aygırlaşır. Dünya malını put hâline getirir, kendisi de onun putperesti olur. Lâkin elindeki imkânlar, kader îcâbı, ondan alınıp da yoksulluğa düştüğü zaman dost bildiği ve sığındığı mal-mülk ve servet ondan tamamen ayrılır ve kendisine yabancılaşır. Gerçekten de kişi fakirliğe düştüğü anda, onu ilk terk edip başkalarına râm olan şey, serveti değil midir? Velev ki, kişi ömrünün son ânına dek zengin yaşamış olsun ve serveti, onu, son nefesine dek terk etmemiş olsun. Peki ya son nefeste? Kişi, ömrü boyunca idrâk etmemiş olsa dahî o son nefeste anlayacaktır ki, bu dünyada sahip olduğunu sandığı onca servet, onun kesinlikle dostu değilmiş. Mevlânâ buyurur:

«Cahil kişi, eğreti ve fânî olan malı-mülkü, kendi malı-mülkü sandığı için, o malın üstüne titrer, çırpınır durur. Bir bakıma rüyasında kendisini mal,  mülk sâhibi görür. Sanki bir hırsızın çuvalını kaçırıp götüreceğinden korkar.» Gerçekten de bir rüyadan ibaret olarak tarif edilen bu dünya hayatında servet sahibi olmak, rüyada defîne bulmaktan başka nedir ki! Şâirin dediği gibi:

Bir kefendir âkıbet, sermâye-i şâh u gedâ,
Pes buna mağrûr olan, mecnûn değil de yâ nedir?

*****

Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:

“Ey insanlar! Hepiniz Allâh’a karşı fakîrsiniz, muhtaçsınız! Ganî (zengin) ve hamde lâyık olan ancak Allâh’tır!” (el-Fâtır, 15)

“Göklerin ve yerin mülkü Allâh’ındır. Allâh her şeye kâdirdir.” (Âl-i İmran, 189)

Bu âyet-i kerîmelerden de anlaşıldığı vechile mülk, gerçekte ne fertlerin ne de toplumundur. Mülk hakîkatte Allâh’a âittir. Zîrâ insanlar, Cenâb-ı  Hakk’ın mülkünde yaşar, O’nun verdiği rızıkla merzuk olurlar. Onlara verilen ise, mülkün sadece belli bir süreyle tasarrufundan ibârettir. Bir şâir bunu şöyle ifâde eder:

Cümle halk ehl-i sefer âlem misâfirhânedir
Hiç mukîm âdem bulunmaz bir acîb kâşânedir
Bir kefendir âkıbet sermâyesi şâh u gedâ
Pes buna mağrûr olan mecnûn değil de yâ nedir?

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.