Salâ Nedir? Osmanlı'da Salâ Verme Geleneği Nasıldı?

Salâ, yurdumuzun birçok şehrinde Pazartesi ve Perşembe geceleri okunuyor. Hatta bazı yerlerde her vakit... Salâ, mahiyeti unutulmuş çok incelikli bir gelenek... Peki Salâ nedir? Neden okunuyor? Dinleyene neden hüzün veriyor? Osmanlı'da salâ verme geleneği nasıldı?

Arapça’da “duâ” ve “namaz” anlamlarına gelen salâ (salât) Hz. Muhammed’e (sav) Allah’tan rahmet ve selâm temenni eden, onu metheden, onun şefaatini dileyen, aile fertlerine ve yakınlarına duâ ifadeleri içeren, çeşitli şekillerde tertiplenmiş hürmet ve duâ cümlelerini ihtiva eden, belirli bestesiyle veya serbest şekilde okunan güftelerin genel adıdır.

SALÂ NEDEN OKUNUR?

Salâ, Cuma ezânından önce, Ramazanlarda sahurdan sonra ve pek çok yerde haber vermek için okunur. 

BİN YILLIK GELENEK

Tarihi neredeyse bin yıla kadar dayanır. Artuklu döneminde başlayıp Selçuklular, Memlükler ve Osmanlı dönemine kadar devam eder.

MEMLÜKLER'DE GÜNDE 5 VAKİT OKUNUYORDU

1300-1301 yılında Memlük Sultanı Kalavun’un iradesiyle Cuma ezanından önce, 1389'da Eşref Zeynüddin II. Hâccî döneminde akşam ezanı dışında bütün ezanların ardından salâ verme usulü konuldu.

OSMANLI'DA SALÂ VERME GELENEĞİ

Kur’ân-ı Kerîm’de (el-Ahzâb 33/56) ve hadislerde Hz. Muhammed’in (sav) adı anıldığında ona salâtü selâm getirilmesi tavsiye edilmiş, bundan dolayı özellikle Osmanlı döneminde salavat getirmek, salavat çekmek, salâ vermek gibi adlarla pek çok salâ metni ortaya çıktı. Sözleri Arapça olup bir kısmı besteyle okunan salâlar okundukları yere ve zamana göre sabah salâsı, Cuma ve bayram salâsı, cenaze salâsı, salât-ı ümmiyye, salâtü selâm gibi adlarla anıldı.

İKİ VE DAHA FAZLA MÜEZZİN OKURDU

Osmanlı'da kültüründe salâlar, Türk mûsikisi literatüründe daha çok dinî mûsikinin cami mûsikisi formları arasında yer almışsa da tekkelerde ve çeşitli dinî-tasavvufî toplantılarda bazan bir kişi tarafından, bazan toplu olarak bir kısmı besteyle, bir kısmı irticâlen okunan salâlar da epey yekün tutar. Salâlar minarede sabahleyin ezandan önce, öğle, ikindi ve yatsıda ezandan sonra müezzinler tarafından okunurdu. Dilkeşhâverân makamında ve belli bestesiyle okunan sabah salâsı dışındakiler vakit ezanının makamında irticâlî olarak icra edilirdi. Bu salânın metni şöyledir:

“es-Salâtü ve’s-selâmü aleyk

Aleyke yâ seyyidenâ yâ Resûlellah

es-Salâtü ve’s-selâmü aleyk

Aleyke yâ seyyidenâ yâ habîbellah

es-Salâtü ve’s-selâmü aleyk

Aleyke yâ seyyide’l-evvelîne ve’l-âhirîn (ve’l-hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn).” Bu salâ her beytin ilk mısrasında makamın ilk perdelerini göstermek, ikinci mısralarda karar nağmelerini kullanmak suretiyle okunurdu. Salâlar da ezanlar gibi iki veya daha fazla müezzin tarafından verilirdi. İki müezzinin karşılıklı okuduğu salâya çifte salâ adı verilir; bu durumda ses cinsi, nefes miktarı ve ağız birliği önem taşırdı.

SALÂT-Ü MÜNCİYE'DEN SONRA SALÂ OKUNURDU

Camilerde farz namazlarda selâm verildikten sonra tesbihlere geçmeden önce bazan imamın tek başına, bazan da cemaatin iştirakiyle okunan ve “Allāhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin salâten tüncînâ bihâ min cemîi’l-ahvâli ve’l-âfât” diye başlayan salât-i münciye ile ekseriya teravih namazlarının sonundaki duaya geçmeden önce müezzinlerin birlikte okuduğu,

“Allāhümme salli ale’l-Mustafâ

Bedîi’l-cemâli ve bahri’l-vefâ

Ve salli aleyhi kemâ yenbağî

es-Sâdık Muhammed aleyhisselâm

Salâten tedûmü ve tebluğ ileyh

Mürûrü’l-leyâli ve devri’z-zamân

Ve salli aleyhi kemâ yenbağî

es-Sâdık Muhammed aleyhisselâm” sözlerinden ibaret olan salâtü selâmdan da söz etmek gerekir. Mâhur makamında okunan bu salâ her mısranın birer defa tekrar edilmesiyle icra edilir.

TEKKELERDE MUKABELEYİ HABER VERİRDİ

Tekkelerde birbirinden farklı, değişik adlarla anılan pek çok salâ okunurdu. Bunlar arasında yaygın biçimde okunması sebebiyle tasavvuf çevrelerinde rağbet gören ve özellikle Kādirî zikri esnasında icra edilen “salât-ı kemâliyye”nin ayrı bir yeri vardı. Adını metnin içerisinde yer alan “... adede kemâlillâhi ve kemâ yelîku bi-kemâlihî” ifadesinden alan bu selâ, Ahmet Hatipoğlu tarafından yapılan bir düzenleme ile hüseynî makamında notaya alındı. Salâ, tekkelerde “çağırma, davet etme” anlamında da kullanıldı. Mevlevî dergâhında yemek vakti geldiğinde somatçılık hizmetini yapan can mevlevîhânenin orta yerinde “lokmaya salâ!” diye bağırır, mukabele vakti geldiğinde dış meydancı her hücrenin kapısını vurup “destûr, tennûreye salâ yâ hû!” diyerek mukabeleyi haber verirdi.

Daha önce Kurtuluş Savaşı ve Kıbrıs Barış Harekatı sırasında salâ okutulmuştu. Unutulmaya yüz tutmuş bu gelenek günümüzde daha ziyade Cuma, Pazartesi, kandil geceleri ve cenazelerde yaşatılıyor.

İslam ve İhsan

SELA SÖZLERİ VE ANLAMI

Sela Sözleri ve Anlamı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Allah razı olsun.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.