Salat-ü Selam Neden Getirilir?
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’e neden salat-ü selam getirilir? Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'e salat-ü selam göndermenin önemi nedir?
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in ismi anıldığında ve namazda son oturuşta Hz. Peygamber’e sallallahu aleyhi ve sellem salavat okumak Allah’ın emridir, büyük ibadetlerdendir.
SALAT-Ü SELAM NEDEN GETİRİLİR?
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e salât ü selâm getirmeye bizi teşvik eden birkaç sebep vardır. Bunlardan biri, Kâinâtın tek sahibinin onu rahmetiyle, rızâ ve hoşnutluğu ile yüceltmesi, yani ona salavât getirmesidir. Bir diğer sebep, bütün meleklerin ona dua ve istiğfâr ederek saygılarını sunmaları, yani ona salavât getirmeleridir.
Bu gerçekleri Kur’ân-ı Kerîm’den öğreniyoruz. Onu hem Cenâb-ı Hakk’ın hem de meleklerin böylesine yücelttiğini görünce, kendisine salât ü selâm getirmenin bir görev olduğunu anlıyoruz. Ayrıca bizi karanlıktan aydınlığa çıkarmasına, bize kurtuluş yolunu göstermesine karşı minnet ve şükranımızı arzetmek için bu görevi daha büyük bir arzu ve iştiyakla yerine getiriyoruz. Hele bir de Yüce Rabbimiz’in bize “Ona siz de salât ü selâm getirin” buyurduğunu öğrenince hem namazlarımızda hem mübarek adının anıldığını duyduğumuzda hem de sevgi ve saygımızı arzetmek istediğimizde kendisine salavât getiriyoruz. (Riyaz Terc. ve Şerhi, Hadis no: 1409)
Ebû Mes’ûd el-Ensârî’den radıyallahu anh rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“-İlk Peygamberlerden itibaren halkın hatırında kalan bir söz vardır: Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” (Buhârî, Enbiyâ 54, Edeb 78; Ebû Dâvûd, Edeb 6)
Bu hadis-i şerifin şerhinde haya ve utanma duygusu ile ilgili çok önemli hususlara dikkat çekilmektedir. Şöyle ki:
Hayâ dediğimiz utanma duygusu ilk insandan beri vardır. İlk peygamberlerden itibaren bu duygunun önemi üzerinde durulmuştur. Peygamberlere verilen bir kısım ilâhî emirler çağların değişmesiyle değişebildiği halde, utanma duygusu hakkındaki İlâhî emir hiç değişmemiştir. Bütün peygamberler bu duygu üzerinde ısrarla durmaya devam etmiştir.
Nesilden nesile aktarılarak gelen “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” atasözü, utanma duygusunun insanı fenalıklara dalmaktan alıkoyduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir. Şu halde Allah’tan ve insanlardan utanan bir kimsenin, nefsinin istediği her hareketi yapması mümkün değildir. Utanma duygusuna sahip olmayan bir kimsenin ise önünde hiçbir engel yoktur; dolayısıyla öyle bir kimse her türlü çirkinliği kolayca yapabilir.
Bu sözü bir tehdit olarak anlamak da mümkündür. O takdirde bu söz, “İstediğin fenalığı yap bakalım; bir gün bunların hesabını tek tek vereceksin” anlamına gelir. Bir diğer mânası da, “Yapacağın işe iyi bak! Şayet bu iş Allah’tan ve insanlardan utanılacak bir şey değilse, onu gönül hoşluğu ile yap! Eğer yaptığın takdirde Allah’tan ve insanlardan utanacaksan, onu kesinlikle yapma!” demektir. Bu sonuncu mânasıyla bu söz insana bir davranış ölçüsü vermektedir. Yapılacak bir iş, neticede insanın utanmasına yol açacaksa ondan sakınmalıdır. Utanılacak bir durum mevcut değilse, onu yapmakta herhangi bir sakınca yoktur.
Utanma duygusu, iyi ile kötüyü, helâl ile haram birbirinden ayırmada önemli bir ölçüdür. Utanmayan bir kimse, her türlü fenalığı çekinmeden yapabilir. Sağlıklı bir toplum için utanma duygusuna sahip insanlar yetiştirme zarureti vardır. Hayâ denilen utanma duygusu, bütün peygamberlerin, ümmetlerine öğretip tavsiye ettiği ilâhî bir emir ve edeb ölçüsüdür. (Riyaz Terc. ve Şerhi, Hadis no: 1848)
Not: Yazı, Altınoluk Dergisi 378. sayısından (Mustafa Eriş) alıntılanarak kısaltılmıştır.
YORUMLAR