Salavat Getirmenin Faziletleri
Salavat getirmenin faziletleri nelerdir? Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'e salavat getirmenin 13 fazileti...
İlâhî feyz ve bereketin kalbe nakşolabilmesi için, bütün zaman ve mekânlarda, husûsiyle seher vakitlerinde Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’le râbıtayı güçlendirmek ve O’nun rûhâniyetinden hisseler alabilmek için salavât-ı şerîfenin pek büyük bir ehemmiyeti vardır.
SALAVAT GETİRMENİN 13 FAZİLETİ
Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hakîkatinde hayat bulan Hak dostları, salât u selâm getirmek ve bu vesîleyle Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e yaklaşmaktaki fazîletleri şöyle sıralamışlardır:
1- Emr-i ilâhîye imtisâl ile Cenâb-ı Hakk’ın ve meleklerin salavâtına muvâfakat edilmiş olur.
Âyet-i kerîmede buyurulur:
“Şüphesiz ki Allâh ve melekleri, Peygambere çokça salât ederler. Ey müminler! Siz de O’na salavât getirin ve tam bir teslîmiyetle selâm verin.” (el-Ahzâb, 56)
Allâh’ın, meleklerin ve ümmetin salât ü selamları arasında mânâ cihetiyle farklılıklar olduğu muhakkaktır. “Allâh’ın salâtı”, nebîsine rahmet edip onu yüceltmesidir. “Meleklerin salâtı”, Hazret-i Peygamber için istiğfar ve duâdır. “Müminlerin salâtı” ise, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hakkında duâda bulunmalarıdır.
2- Günahların affedilmesine vesîledir.
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:
“Kim bana bir defa salât getirirse, Allâh o kimseye on defâ salât eder, on hatâsı silinir ve on derece yükseltilir.” (Nesâî, Sehv, 55)
3- Kıyâmette Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, onun yanında olur.
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:
“Kıyâmet gününde insanların bana en yakın olanları; bana en çok salât ve selâm getirenlerdir.” (Tirmizî, Vitr, 21)
4- Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, salât okuyana mukâbelede bulunur.
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:
“Selâm veren kimsenin selâmına mukâbele etmem için Allâh, rûhumu bana iâde eder.” (Ebû Dâvud, Menâsik, 96)
5- Her salât getirenin ismi Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e arz edilir.
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:
“Yeryüzünde Allâh’ın seyyah melekleri vardır. Onlar ümmetimin selâmını (ânında) bana ulaştırır.” (Nesâî, Sehv, 46)
6- Salât ü selâm okuyan kimse, Allâh ve Rasûlü’nün muhabbetini diğer muhabbetlere tercih etmiş olduğu için, O’nun ahlâkıyla ahlâklanmada seviye alır, kötü ahlâktan kurtulur, fazîlete erer.
7- Nebiyy-i Ekrem’in kendisine olan muhabbeti arttığı gibi, onun da Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e olan muhabbeti devam eder ve katlanarak artar.
8- Allâh Teâlâ’nın Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile bize ihsân ettiği lutuflar, sayıya gelmeyecek kadar fazla olmasına rağmen, salât ve selâm ile Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in üzerimizdeki hakkını çok az da olsa ödemeye çalışmış oluruz.
9- Allâh Teâlâ’nın rahmetinin üzerimize inmesine vesîledir.
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:
“Kim bana bir defa salât ü selâm getirirse, bu sebeple Allâh Teâlâ da ona on misli merhamet eder.” (Müslim, Salât, 70)
10- Unutulan sözün hatırlanmasına sebep olur.
11- Duâların kabulüne vesîle olur:
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- namazdan sonra Allâh’a hamdetmeden ve Peygamber -aleyhisselâm-’a salât ü selâm getirmeden duâ eden bir adam gördü. Bunun üzerine:
“Bu adam acele etti.” buyurdu. Sonra o adamı yanına çağırdı ve şöyle dedi:
“Biriniz duâ edeceği zaman önce Allâh Teâlâ’ya hamd ü senâ etsin, sonra bana salât ü selâm getirsin. Daha sonra da dilediği şekilde duâ etsin.” (Tirmizî, Deavât, 64)
Diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyurulur:
“Duâ eden bir kimse, Peygamber’e salât okumadığı müddetçe duâsı perdelidir. (Hedefine ulaşamaz.)” (Münzirî, et-Tergîb ve’t-Terhîb, III, 165)
12- İlâhî itâba mâruz kalmaktan korunur:
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:
“Yanında ismim zikrolunduğu hâlde bana salavât getirmeyen kimsenin burnu sürtülsün.” (Tirmizi, Deavât, 100)
13- Allâh Teâlâ, Nebîsine salât eden kulunun işlerinde ona yeter ve onun hem dünya hem de âhiret kederlerini izâle eder.
Nitekim Übey bin Kâb -radıyallâhu anh- diyor ki:
“Hazret-i Peygamber’e:
«– Yâ Rasûlallâh! Ben sana çok salavât-ı şerîfe getiriyorum. Acaba bunu ne kadar yapmam gerekir?» diye sordum.
«– Dilediğin kadar yap.» buyurdu.
«– Duâlarımın dörtte birini salavât-ı şerîfeye ayırsam uygun olur mu?» diye sordum.
«– Dilediğin kadarını ayır. Ama daha fazla yaparsan senin için hayırlı olur.» buyurdu.
«– Öyleyse duâmın yarısını salavât-ı şerîfeye ayırayım.» dedim.
«– Dilediğin kadar yap. Ama daha fazla yaparsan senin için hayırlı olur.» buyurdu.
Ben yine:
«– Şu hâlde üçte ikisi yeter mi?» diye sordum.
«– İstediğin kadar. Ama artırırsan senin için iyi olur.» buyurdu.
«– Öyleyse duâya ayırdığım zamanın hepsinde sana salavât-ı şerîfe getirsem nasıl olur?» deyince:
«– O takdirde Allâh bütün sıkıntılarını giderir ve günahlarını bağışlar.» buyurdu.” (Tirmizî, Kıyâmet, 23)
Salât ü selâm getirmek, Hazret-i Peygamber’in rûhâniyetiyle irtibat kurmayı ve O’nun nûrundan istifâde etmeyi temin eder. Bu salavâtların mükâfâtı ise, kulun Hazret-i Peygamber’e olan muhabbeti ve ihlâsı mukâbilindedir.
Ey Rasûl, ey Nebî, sonsuz salât ve selâm sana olsun!..
Dahîlek yâ Rasûlallâh!..
Osman Nûri Topbaş, Erkam Yayınları, İmandan İhsana TASAVVUF
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ÖĞRETTİĞİ SALAVAT
Ebû Muhammed Ka’b bin Ucre -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:
Birgün Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yanımıza gelmişti. Kendisine:
“–Yâ Rasûlallâh! Sana nasıl selâm vereceğimizi öğrendik, ancak sana nasıl salavât getireceğiz?” diye sorduk. O da şöyle buyurdu:
Anlamı:
“–«Allâh’ım! (İbrâhîm’e ve) âline salât (rahmet) ettiğin gibi Muhammed’e ve âline de salât et. Şüphesiz Sen övülmeye lâyık ve yücesin. Allâh’ım! (İbrâhîm’e ve) âline hayır ve bereket lutfettiğin gibi Muhammed’e ve âline de hayır ve bereket ihsân et. Şüphesiz Sen övülmeye lâyık ve yücesin!» deyiniz.” (Buhârî, Deavât 32; Tirmizî, Vitir, 20; İbn-i Mâce, İkâme, 25)
Türkçe Okunuşu:
Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidün mecîd.
Allâhümme barik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ barekte alâ İbrahîme ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidün mecîd.