Sami Efendi’nin Sözleri
Altın Silsile’den Mahmud Sâmi Ramazanoğlu Hazretleri’nin hikmetli sözleri.
Nakşibendî-Hâlidî şeyhi Mahmud Sâmi Ramazanoğlu Hazretleri’nden hikmetli sözler.
MAHMUD SAMİ RAMAZANOĞLU HAZRETLERİ’NİN HİKMETLİ SÖZLERİ
“Teslîmiyet tam olmalı… Teslîmiyet noksan olursa, netice ve feyz olmaz! Kalbin uyanması, nefsin ıslâhı, sadrın açılması, bedenin zikri, hep teslîmiyetle olur.”[1]
***
“Her belde ve her kabîlede dînî meseleleri tâlim edecek bir âlimin bulundurulması farz-ı kifâyedir. Eğer bulundurulmazsa oradaki halkın hepsi günahkâr olur. Fakat her mü’minin ilm-i hâlini, yani kendini ilgilendiren dînî hükümleri öğrenmesi de farz-ı ayn olduğundan, bunları öğrenmeyen kimse günahkâr olur. Çünkü İslâm diyârında cehâlet, mâzeret sayılmaz.”[2]
“İstikâmet sahibi, dağ gibi müstakîm olmalıdır. Çünkü dağın dört alâmeti vardır:
- Sıcaktan erimez,
- Soğuktan donmaz,
- Rüzgârdan devrilmez,
- Sel alıp götürmez.”[3]
***
“Tarîkat, şerîatin hâdimidir. Abdest, temizlik ve tahâret namaza hazırlık olduğu gibi, tarîkat de kalbi temizleyip huzûra hazırlar.”[4]
***
“Bedenî hastalıklardan şifâyâb olmak için bir tabîbin teşhis ve tedâvisine ihtiyaç olduğu gibi; kibir, haset, dünya sevgisi gibi kalbî hastalıkların tedâvisi için de bir mânevî tabîbin tedâvisine daha fazla ihtiyaç olduğundan gaflet edilmemelidir.”[5]
***
“Herkes Cenâb-ı Hakk’ın kulu değildir, mahlûkudur. Hakîkî kul olan, Cenâb-ı Hakk’ın emirlerini kâmilen îfâ eder ve nehiylerinden külliyen sakınır. İşte kul budur. Yoksa gaflet ile vakit geçiren, ibâdet ve tâate ehemmiyet vermeyen kimseler, kul olamazlar.”[6]
***
“Şefkatli bir babaya isyân eden evlâda mecnun derler. Merhametlilerin en merhametlisi olan Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine muhâlefet eden kişiye ise ne söylense azdır!”[7]
Dipnotlar:
[1] M. Sâmi Efendi, Bayram Sohbetleri, s. 28. [2] M. Sâmi Efendi, Musâhabe, I, 64. [3] M. Sâmi Efendi, Yûnus ve Hûd Sûreleri Tefsîri, s. 145. [4] M. Sâmi Efendi, Musâhabe, VI, 156. [5] M. Sâmi Efendi, Musâhabe, VI, 146. [6] M. Sâmi Efendi, Musâhabe, VI, 217. [7] M. Sâmi Efendi, Musâhabe, VI, 219.