Sanal Alemde Tasavvufi Terbiye Mümkün mü?

Sanal âlemi tasavvufi terbiyede kullanabilir miyiz? Sanal sohbet ortamları hazırlayıp acaba orada manevi bir ortam oluşturabilir miyiz? Zira günümüzde insanlar pek çok işini sanal âlemde yapmaktadır. Peki bu mümkün mü? 

İnternetin insanlar için oluşturduğu haber, görüntü ve iletişim ortamına sanal âlem ismi verilmektedir. Şüphesiz sanal âlem tek başına iyi veya kötü olarak isimlendirilemez. Kullanan kişiye göre bu âlem faydalı veya zararlı olabilir. Sanal âlemin imkânlarını kullanarak insanları hakka ve hayra çağıran, bu âlemdeki güzel mesajları ve videoları kullanan insanlar yok değilse de bu âlemi hayra kullananların sayısı azın azıdır. Zira insanlar genelde bu âleme ilim ve irfan öğrenmek için değil, daha çok faydasız işlerle meşgul olmak için girmektedirler. Her daim boş işler ve hevesler peşinde koşan nefis için internet âlemi, içindeki pislikleri saçması için eşi bulunmaz bir mekândır.

Bunun sebebini tasavvufi açıdan ele almak gerekirse bu konuda Gazali’nin yaptığı nefis tahlili önem arz eder. Ona göre nefsin tüm hastalıklarının aslı dört meselede yatar. Bunlar şehvet peşinde koşma manasına behimilik, kızgınlık gösterme ve intikam alma manasına subuilik, insanları kandırma manasına şeytanilik, başkalarına büyük görünme manasına rububiliktir. Diğer tüm manevi hastalıklar da bunların muhtelif oranlarda karışmasından meydana gelir.

"GÖZÜNE SAHİP OLAMAYAN KABİNE DE MALİK OLAMAZ"

Nefsin en büyük zevki behimi arzularını yerine getirmek, özellikle karşı cinse ulaşmaktır. Şehvetine esir olan insanlar bu manada behaimden yani hayvanlardan bile daha aşağıdadırlar. İnsanın diğer bir hastalığı ise kızdığı insanlara hakaret etmesi, onların gıybetini yapması ve hasımlarına zarar vermek istemesidir. Hatta Gazali’ye göre düşmandan intikam almak zevklerin en üstünüdür. Nefsin 3. zaafı ise insanları kandırmak, onları dolandırarak rahat bir hayat yaşamaktır. İnsanların kısa yoldan zengin olma hırsını kullanan nice kalpazanlar interneti adam kandırmak için çok etkin bir şekilde kullanmaktadırlar. Gazali’nin sıralamasında en üstte yer alan rububiyyet ise insanın tanrılık taslaması, kendini olduğundan başka türlü ve üstün şekilde göstermesidir. Peki, bu zaaflarla sanal âlemin ilişkisi nedir?

Tüm bu nefsani zaafların en rahat tatmin edildiği yer sanal âlemdir. Gerçek âlemde bu zaaflarını tatmin etmeye kalkışanlar bu günahların bir bedelinin olduğunu bilirler, başkalarının eleştiri ve hatta fiziki müdahalelerinden çekinebilirler. Hâlbuki tüm bunları sosyal medyada yapmak hem kolay hem de bedelsizdir. Zira adı üstünde, bu âlemde herkes sanal, yani yalancı bir kimlik ile dolaşmaktadır. İsteyenler için bitmez tükenmez gayri ahlaki görüntüler, filimler, videolar bu âlemde ulaşılması kolay ve ucuz olan metadır.

Göze sahip çıkmakla alakalı olarak İmam Rabbani şöyle buyurur: “Mevlânâ Yâr Muhammed, kalbin dönem dönem duyulara bağlı olduğunu biliyor olmalıdır. Kaçınılmaz olarak duyulardan uzak olan her şey kalpten de uzak olmaktadır. “Gözüne sahip olamayan kalbine de mâlik olamaz” hadîs-i şerîfi bu mertebeye işaret etmektedir… Bu yüzden tarikat şeyhleri işin başında ve ortasındaki müritlerinin kâmil ve mükemmil bir şeyhin sohbetinden uzak kalmalarına müsaade etmezler.” (117. mektup)

İNTERNETTE TASAVUFİ TERBİYEYİ NASIL KULLANABİLİRİZ?

Yine öfkemizi bir dilin imkân verdiği en kötü kelimelerle sanal muhataplara karşı savurmak, değişik yalanlarla insanları kandırmak ve başkalarına olduğumuzdan daha büyük görünmek sanal âlemde son derece kolaydır. Doğru ile yalanın, gerçek ile hayalin, nefsaniyetle şehvetin kol gezdiği caddelerdir sanal âlem. Pek çok insan bu âlemin ismine kanarak burada işlenen günahların da sanal olduğunu düşünmektedir. Hâlbuki âlem sanal olsa da günahlar gerçektir, hatta yaptığımız kötülükleri pek çok insan takip ettiği için bu günahlar aleni işlenmiş sayılır ve manevi cezası da ona göre kat kat artmaktadır.

Peki, sanal âlemi tasavvufi terbiyede kullanabilir miyiz? Sanal sohbet ortamları hazırlayıp acaba orada manevi bir ortam oluşturabilir miyiz? Zira günümüzde insanlar pek çok işini sanal âlemde yapmaktadır. Hanımlar sanal mağazalardan alışveriş yapmakta, öğrenciler sanal üniversitelerde eğitim almakta veya dostların facebook, twitter gibi sanal âlemlerine misafir olmaktadır. Evet yukarıda saydığımız bazı işleri sanal âlemde yapmak hem zaman tasarrufu açısından hem de başka açılardan faydalı olabilmektedir. Ama tasavvufi terbiyenin yapısı açısından sanal âlemi maneviyat âlemine uygulamak oldukça zor görünmektedir.

Zira tasavvufî terbiyede iletişim gönülden gönle, gözden göze olur. Evet internet belki belli bilgilere ulaşmak, hatta edebine uyulduğunda ariflerin sohbetlerini takip etmek için yeni fırsatlar sağlamaktadır ama tüm bunlar gönüller arası hal transferini mümkün kılamamaktadır. Manevi etkileşim için sanal değil, gerçek dost gerekir. Bu sebeple selefi salihin, sohbet ve ülfet ederek insanın manevi kardeşlerini çoğaltmasını tavsiye etmiş, uzlet köşesine çekilerek dostsuz kalmayı hoş görmemişlerdir. Feridüddin-i Attar hazretleri; “Allah adamları ile bir an sohbet etmek, yüz sene inzivada yaşamaktan daha iyidir.” demiştir. Hatta denilebilir ki bugün İslam adına çok kötü işler yapanların çoğu dini bilgilerini internetten ve sanal arkadaşlardan öğrenmektedir. Dünyanın değişik köşelerinde insan kanı akıtarak İslam’ın ismini kötüye çıkaranların maalesef sanal âleme esir cahiller olduğu müşahede edilmektedir.

SANAL ALEMDE DİNİ SOHBET OLUR MU?

Sufilere göre tasavvufta salikler manevi etkileşim ve aynileşme için aynı havayı solumalı, aynı tastan çorba içmelidir. Edep ve adap ancak bu şekilde elde edilir. Zira salik, sadece güzel sözden değil ayrıca nazardan, kalpteki duygulardan, vücut dilinden hatta sohbet yaranlarının kalplerinden geçirdiği güzel niyetlerden de istifade eder. Sanal âlemdeki dini sohbetlere katılsa bile orada ariflerin halinden istifade edemez.

Gülen nar, bağı, bahçeyi de güldürür. Ariflerin sohbeti, seni de arifler arasına katar… (Mesnevi, c. I, 721)

Aklını başına al da, bir gönül arkadaşının sohbeti ile gönlüne gıda ver. Yürü, mânevî gücü, bir ermişten, bir ikbâl sahibinden iste. (Mesnevi, c. I, 726)

Din ve dünya açısından insana faydası olmayan kimselere sufiler “ahmak” ismini verirler. Ahmakların işi gücü boş işlerle ve hayallerle meşgul olmaktır. Önceleri kaçıp kurtulması bir bakıma mümkün olan ahmaklıklar bugün maalesef sanal âleme ve cep telefonlarına girmiş olup bunlardan kaçmak son derece zor hale gelmiştir. Mevlana, Hz. İsa’dan nakille faydasız kimselerin sohbetinden kaçınılmasını şu güçlü ifadelerle tavsiye eder:

  • Hz. Îsâ’nın kaçtığı gibi, sen de ahmaktan kaç, ahmakla sohbet, konuşup görüşmek, nice kanlar dökmüştür.

  • Hava suyu nasıl yavaş yavaş çeker, buharlaştırırsa, ahmak da onun gibi sizden bir şeyler çalar, rûhen sizi yoksul bırakır.

  • Senin hararetini çalar, soğukluk verir, seni mermi taşı üstüne oturmuş kişiye döndürür. (Mesnevi. c. III, 2595-97)

Hz. Mevlana’nın da tavsiye ettiği üzere gerek gerçek âlemde gerekse de sanal âlemde olsun salik ahmaklardan, aylakçılardan kaçınmalıdır. Sanal âlemi insan beynini donuklaştırmakta ve onu tembelleştirmektedir. Bu âlemi tiryaki olanlar, Cuma hutbesini dinlerken bile sağa sola mesaj gönderenler, sohbetlerde bile kısa süreliğine bu yalancı âlemden uzak kalmaya sabredemeyenler acaba ciddi bir nefis terbiyesine nasıl dayanacaklardır?

Netice olarak ariflerin güzel sözlerini paylaşmak, dini kitapları yaymak, veya ihvanla haberleşmek için sanal âlem kullanılabilir. Hatta en güzel programları bu aleme yüklemek bizim için elzemdir. Bu ayrı bir konudur, bizim burada dikkat çektiğimiz nokta kullanıcıların bu sitelere girerken sanal âlemde gereğinden fazla oyalanmaları tehlikesidir. Bu sebeple salik sanal âlemde de son derece disiplinli olmalı, gerçek hayattaki nezaket ve zarafetini bu âlemde de aynen devam ettirmelidir. Bu âlemi mecburiyet ölçüsünce kullanmalı, ekranın kapanmasıyla sona eren yalancı dostlukların efsunundan kendini korumalıdır.

Kaynak: Prof. Dr. Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi, Sayı: 359

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.