Sanal Bağımlılıktan Nasıl Kurtulabiliriz?

Sanal bağımlılıklarımızın gerçek esaretinden biraz olsun nasıl uzaklaşırız? Kendi hürriyetimize, duygu, düşünce ve hayatımıza nasıl sahip çıkarız? Varlığımızı, benliğimizi, duygu ve düşüncelerimizi nasıl tekrar hissetmeye başlarız? Kolay… İnsan olduğumuzu fark ederek…

Hepimiz biliyoruz ki bir şeylere bağlıyız, bağımlıyız. Bir elbise, bir ayakkabı, bir şapka ya da yeni trendler ve moda… En kötü bağımlılık da son yıllarda elimizden düşmeyen akıllı telefonlar… Her an, her saniye bizimle beraber… Bu cihazlar hayatımızı kolaylaştırdığı gibi, bir taraftan da hayatımızı esir almış durumda… Zaman mı kazanıyoruz, yoksa bu zaman içerisinde kayıp mı oluyoruz, belli değil!..

SANAL ALEMDE VAR OLMAYA ÇALIŞIRKEN ASIL TEHLİKEYİ KAÇIRIYORUZ

Bu soruyu kendimize sorduğumuzda, ikinci şık maalesef daha ön plânda oluyor. Evde, arabada, parkta, toplumun içinde-dışında... Aklınıza gelebilecek her yerde… Dış dünyada ve iç dünyamızda tamamen bu cihazlara adapte olmuş durumdayız, farkında olarak ya da olmadan yönetiliyoruz. Hayatla iletişim var gibi, ama hayatın kendisinden kopmuş durumdayız.

Sanal âlemde var olmaya çalışırken, asıl tehlikeyi gözden kaçırıyoruz; kişiliğimizi, hattâ kendimizi yavaş yavaş kaybediyor, kısacası yok oluyoruz! Kendi iç dünyamızda büyük savaşlara giriyor, toplum olarak topyekûn bir cinnet hâli geçiriyoruz.

Bir yandan sanal aşklar, diğer yandan topluma açılan husûsî ve mahrem konular… İnsan ve toplum hayatına fazlasıyla tesir edecek paylaşımlar… Genç, yaşlı, çocuk, kadın… Her birimiz bu labirentin içinde nereye gittiğimizi bilmeden savrulup duruyoruz.

Ve ciddî tehlike kapıda… Anne-baba-çocuk, âile, toplum ve insanlık münâsebetleri hep ciddî yaralar alıyor ve bu durum artarak yayılıyor.

Karı ile koca arasında artık sanal dağlar var. İkisi de birbirine sesini duyuramıyor, elleri birbirine ulaşamıyor. Anne-baba ve çocuk da, ev içindeyken bile neredeyse birbirleriyle internet ve telefon üzerinden haberleşecek duruma geldi. Toplum, birbirini tanımayan kimselerin yaklaştığı; birbirini tanıması gerekenlerin de uzaklaştığı bir uçurumun kenarında… İnsanlık olarak büyük bir çıkmaz sokağa doğru sürükleniyoruz.

HERKES SANAL NARKOZ ALMIŞ GİBİ

Düğünlere, cemiyetlere, bayramlaşmalara, hattâ cenazelere katılmıyor, katılamıyor; internet üzerinden tebrik ve tâziyelerimizi ulaştırmakla yetiniyoruz. Artık bedenen değil, mesajlarla, maillerle yaşıyoruz hayatı… İnsanlarla yüzyüze değil de, görüntülü konuşmanın yettiğini düşünüyoruz. Sevdiklerimizi, sanal âlemde ebediyete uğurlar olduk. Hastalarımızın gözleri kapılarda kaldı. “Acaba bugün beni ziyarete gelen olacak mı?” diye hayallerle avunur oldular. İnsanlar kendilerine dokunan bir elin, sarılacak bir dost bedenin hasretini çeker oldu.

Hep beraber sanki ameliyat öncesi narkoz almış gibiyiz. Hislerimiz yok, yaralar açık ve derin… Gittikçe daha da derinleşiyor. Ama biz yarayı da kanıksamış gibi hiçbir tepki vermiyoruz. Hattâ yaramızın varlığından bile haberdar değiliz.

Peki, bu sanal bağımlılıklarımızın gerçek esaretinden biraz olsun nasıl uzaklaşırız? Kendi hürriyetimize, duygu, düşünce ve hayatımıza nasıl sahip çıkarız? Varlığımızı, benliğimizi, duygu ve düşüncelerimizi nasıl tekrar hissetmeye başlarız?

Kolay… İnsan olduğumuzu fark ederek… Etrafımızdakilerin varlığını keşfederek... Eşimize, âilemize, anne-babamıza, çocuklarımıza vakit ayırarak… Çiçeği, ekrandan değil, bizzat dokunup koklamak sûretiyle severek… Kâinatla aramıza inşâ edilen duvarları tek tek delerek… Kısacası hissederek, yaşayarak…

Haydi, çok geçmeden ve daha derin yaralar oluşmadan, birbirimize geç kalmadan hayata yeniden ve dâimâ sımsıkı sarılalım. “Hayat”ta ve yaşadığınız “an”da kalmanız dileği ile…

Kaynak: Hanife Barış, Şebnem Dergisi, 151. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.