Sarı Saltuk Kimdir?
Sarı Saltuk, Anadolu’dan Balkanlara kadar uzanan fütuhat sırasında başarıları görülen ve çeşitli rivayetlere konu olmuş bir Türk kahramanı.
Dönemin sosyal yapısı ve kendisini çevreleyen sosyal taban tarafından esas hikayesine çeşitli evliya ve kahramanların hikayeleri de karışmıştır. Zaten yoğun ve karmaşık bir kültür etrafında şekillenen Sarı Saltuk karakteri başka veli ve gazilerin menkıbelerinin de karışmasıyla farklı hikayelerde de yer alır. Onun hakkında çeşitli kaynaklar bulunmakla beraber en önemli kaynak kendi adını alan Saltukname’dir. Saltukname, Osmanlı Şehzadesi Cem Sultan tarafından Ebu’l Hayr-ı Rumî adlı kişiye yazdırılır. Ebu’l Hayr-ı Rumi, Cem Sultan’dan aldığı emirle hareket ederek Anadolu ve Balkanlara kadar uzanan Sarı Saltuk’un nüfuz ettiği coğrafyayı inceler. Halk ve arif kişilerle çeşitli mülakatlar yaparak Sarı Saltuk’u tahlil etmeye çalışır. Çalışma sonunda üç ciltlik bir eser meydana getirilir. Bu eserin başlangıç tarihi bilinmemekle beraber bitişi tarihi hususunda genel kabul 1480’dir.
Saltukname’ye göre nam-ı diğer Sarı Saltuk’ın asıl adı Şerif Hızır’dır. Tüm Bektaşi şeyhlerine atıfla olduğu gibi Şerif Hızır’ın soyu da Hz. Ali’den hareketle Hz. Muhammed’e bağlanır. Şerif Hızır’ın dedesinin Hüseyin babasının ise Hasan adını taşıyor olması Bektaşiliğe temas edip daha sonra temele oturacak olan Hz. Ali kültüne nispetle yazılmış olabileceği kuvvetle muhtemeldir. Birer fetih kahramanı olarak gösterilen ataların ölümünden sonra Şerif Hızır üç yaşında babasız kalır. Onu Seravil adında bir lala yetiştirir.
KAHRAMAN BİR EVLİYA
Türk töresinin gereği olarak erken yaşta Şerif Hızır ata binip, ok atmayı öğrenir ve genç yaşında cengaver bir portre çizer. Daha sonra bir vasıta ile Sultan Süleyman Sebüktekin’in huzuruna çıkarılan Şerif Hızır, bir avda gösterdiği marifet neticesinde sultanın teveccühüne mazhar olarak hazineden maaşa bağlanır. Sarı Saltuk adını alışı ise bir geleneğe dayandığı kabul edilir. Saltukname’ye göre Şerif Hızır’a Saltuk adını savaşta yendiği Alyon adındaki bir düşmanı verir. O da Alyon’a İlyas adını verecektir.
Kahraman ve evliya kişiliği ile bilinen Sarı Saltuk, efsanelerdeki karakterlerde bulunan kahramanlık alametlerinin hepsine sahiptir. Gözüpek, korkusuzdur. Düşman arasına hiç çekinmeden aşk ve şevk ile girer. Hamleleri düşmana korku sarar. Atfedilen evliya özelliğinden hareketle üç boyutlu alemin dışında dördünce boyuta da çeşitli temasları olduğu kabul edilen Sarı Saltuk, Abdülkadir Geylani menkıbesinde de anlatıldığı gibi bir anda mekan değiştirebilmekte ve attığı silahı ile düşmanı istediği zaman vurabilmektedir.
Ateşin, suyun, kılıcın işlemediği gibi olağanüstü özelliklerin atfedildiği Sarı Saltuk’un düşmanı başta kafirler olmak üzere onlara yardımcı olanlardır. Efsanevi hikayelerde olduğu üzere Sarı Saltuk’a düşman olanlar arasında cadılar, devler ve kötü cinler de sayılır. Sarı Saltuk’un bu gibi mitolojik rivayetlerle anlatılmış olması onun gerçek kimliği ve hayatı konusunda araştırıcıları epey zorlamaktadır. Yine Şükrü Akalan’ın günümüz Türkçesi’ne çevirdiği Saltukname’ye göre Sarı Saltuk 99 yaşında hayatını kaybeder. Onu kılıçla öldüremeyen düşmanları önce zehirlerler. Daha sonra da hançerleyerek şehit ederler.
BİRÇOK GAYRİ MÜSLİMİN MÜSLÜMAN OLMASINA VESİLE OLDU
Sarı Saltuk hakkında bir başka önemli kaynak ise meşhur seyyah Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’dir. Seyahatname’ye göre Sarı Saltuk’un asıl adı Muhammed Buhari’dir. Ahmet Yesevi’nin halifesi olan Muhammed Buhari, bizzat Pir-i Türkistan tarafından Hacı Bektaş’tan Balkanlara gitme icazeti alması için gönderilir. Daha sonra Kırım, Rus diyarı ve Leh ülkesi arasında çeşitli gidiş gelişler yaşayan Sarı Saltuk, Danska limanına yerleşir. Burada Sveti Nikola adındaki bir papazla karşılaşır. Sonrasında onu öldürerek papaz kılığına girer. Ve bu vasıtayla bir sürü gayrimüslimin Müslüman olmasına vesile olur.
Seyahatname’de anlatılan bu olay bugün hala Balkanlardaki bazı Hıristiyanların onun Sveti Nikola olarak ‘aziz’ kabul etmesine sebep olur. 19. yy.’a kadar Balkanlardaki çeşitli bölgelerde Sarı Saltuk’a ait olduğu iddia edilen makamlar ve türbeler Müslümanlar ve Hıristiyanlar tarafından sıkça ziyaret edilirmiş. Türklerin Balkan göçü ile artık makam/türbe az bir Müslüman tarafından yoğun olarak ise Hıristiyanlar tarafından ziyaret edilir hale gelir.
Kaynak: Gökhan Gökçek, Gazi Üniversitesi Tarih Bölümü Öğrencisi
YORUMLAR