Savaş ile İlgili Ayetler

Nübüvveti

Kur’an’da geçen savaş ayetleri nelerdir? Savaş ile ilgili ayetler nelerdir? İslam’da savaşa izin verilmesi: “Size savaş açanlara siz de savaş açın!”

Resûlullâh’a önceleri, müşriklerle savaşma izni verilmemişti. Müşrikleri Allâh Teâlâ’nın birliğini kabûle dâvet etmek, karşılaşacağı işkencelere katlanmak, câhillerin uygunsuz davranışlarına sabredip aldırış etmemek ve bunlara göz yummakla vazîfeliydi. Kureyş müşrikleri ise Allâh Resûlü’ne tâbî olanları dinlerinden döndürmek için işkenceden işkenceye uğratıyorlardı. Müslümanların kimisi tahammül edilmez işkencelerle dinlerinden döndürülmüş, kimisi dinleri uğruna Habeşistan’a, kimisi de Medîne’ye hicret etmiş, doğup büyüdükleri yurtlarını yuvalarını terk etmek zorunda kalmışlardı.

Hâdiseler öyle bir seyirle akıp gitmeye başlamıştı ki Allâh Resûlü’nün o güne kadar tâkip ettiği “sabır ve tahammül” siyâseti ile sulhu yaşatabilmek artık mümkün değildi. Nitekim Peygamber Efendimiz sabır ve tahammülden sonra sarıldığı müdâfaa silâhının da kâfî gelmediğini görerek Rabbine sı­ğındı. O’nun vahyini bekledi.

SAVAŞA İZİN VEREN AYETLER

Nihâyet müşriklerin iyice azgınlaştıkları, Allâh’ın kendilerine ihsân ettiği nîmetlere nankörlük edip Resûlü’nü tekzîb ettikleri, Müslümanları şiddetli işkencelere uğratıp kendi yurtlarında tedirgin ettikleri bu zamanda; dîni, vatanı ve mü’minleri muhâ­faza için zarûret hâline gelmiş olan cihâd hamlesine izin veren âyet-i kerîmeler nâzil oldu:

“Kendileriyle savaşılanlara (mü’minlere), zulme uğramış olmaları sebebiyle (savaş husûsunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allâh, onlara yardıma mutlak sûrette kâdirdir. Onlar, başka değil, sırf «Rabbimiz Allâh’tır.» dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allâh, bir kısım insanları(n kötülüklerini) diğer bir kısmı ile defetmeseydi, mutlak sûrette, içlerinde Allâh’ın ismi çokça zikredilen manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılır giderdi. Allâh, kendisine (dînine) yardım edenlere muhakkak sûrette yardım eder. Hiç şüphesiz Allâh, güçlüdür, gâliptir.” (el-Hac, 39-40)

“Size karşı savaş açanlara, siz de Allâh yolunda savaş açın! Fakat haddi aşmayın! Muhakkak ki Allâh, haksız yere saldıranları sevmez.” (el-Bakara, 190)

İSLAM’DA SAVAŞIN NEDENİ VE GAYESİ

Cenâb-ı Hak, savaşın hangi sebep ve gâye için yapılacağına dâir hükmünü de şöyle bildirdi:

“Artık fitne kalmayıncaya ve dîn tamâmen Allâh’ın oluncaya kadar onlarla savaşın!..” (el-Enfâl, 39)

ZARURAT-I HAMSE NE DEMEK?

Harbe izin verilmesi, İslâm’a ve müslümanlara karşı takınılan hasmâne tavrın bir netîcesidir. Toplumun varlığını koruyabilmesi için zarûrî olan ve “zarûrât-ı hamse” denilen beş kıymetin, yâni “mal, can, nesil, akıl ve dîn”in korunması ve düşman saldırılarına karşı müdâfaa edilmesi için cihâd farz kılınmıştır. Bu ilâhî emir ile, dinden saptıranların cezâsını bulması ve ilâhî hakîkatlerin teblîği önündeki engellerin ortadan kaldırılması hedeflenmiştir.

Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Peygamberler Sultânı’nın bütün insanlığı ihâta eden engin merhametine rağmen, büyük ve çetin harp­ler yapmış olması, ictimâî sulh ve sükûnun temini ve tevhîd mücâdelesi zarûretine binâen idi. Bu sebepledir ki Sevgili Peygamberimiz bir hadîs-i şerîflerinde:

“Ben rahmet ve savaş peygamberiyim!” (Ahmed, IV, 396) buyurmuştur.

CİHADLA İLGİLİ AYETLER

Cenâb-ı Hak, cihâd iznini ve emrini bildirdiği âyetlerin yanı sıra, Resûlü’nü ve mü’minleri bu ilâhî emre teşvîk eden âyet-i kerîmeler de inzâl buyurdu:

“Ey Peygamber! Sana ve Sana tâbî olan mü’minlere Allâh yeter! (Düşmandan aslâ çekinme! Hattâ) ey Peygamber! Mü’minleri (onlara karşı) savaşa teşvîk et!..” (el-Enfâl, 64-65)

(Ey mü’minler!) Verdikleri sözü bozan, Peygamber’i (yurdundan) çıkarmaya kal­kışan ve üstelik ilk önce kendileri sizinle savaşmaya başlamış olan kavme karşı savaşmaz mısınız? Onlardan korkar mısınız? Eğer inanıyorsanız bilin ki, Allâh, kendisinden korkmanıza daha lâyıktır. Onlarla savaşın ki, Allâh sizin ellerinizle onları cezâlandırsın, onları rezîl etsin, sizi onlara gâlip kılsın, mü’minlerin gönüllerini ferahlatsın ve mü’minlerin kalplerinden (zâlimlere karşı bi­rikmiş olan) öfkeyi (onların hakkından gelmek sûretiyle) alsın!” (et-Tevbe, 13-15)

Bu âyet-i kerîmelerle birlikte cihâddan geri kalmama husûsunda da îkâzlar geldi:

“Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde size farz kılındı. Hoşlanmadığınız bir şey çoğu kere sizin için hayırlı olabilir. Yine sevdiğiniz bir şey de çoğu kere hakkınızda şer olabilir. Allâh bilir, siz bilemezsiniz.” (el-Bakara, 216)

“Medîne halkına ve onların çevresinde bulunan bedevîlere, savaşta Allâh’ın Peygamberi’nden geri kalmaları ve O’nun canından önce kendi canlarını düşünmeleri ya­kışmaz!..” (et-Tevbe, 120)

“(Ey Rasûlüm!) De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabânız, kazandığınız mallar, kesâda uğramasından korktuğunuz ticâret, hoşlandığınız meskenler, size Allâh’tan, Rasûlü’nden ve Allâh yolunda cihâd etmekten daha sevgili ise artık Allâh’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allâh, fâsıklar topluluğunu hidâyete erdir­mez!” (et-Tevbe, 24)

Bu ilâhî beyanlardan sonra Peygamber Efendimiz ve O’na tâbî olan mü’minler, müşriklere karşı savaşmak üzere her bakımdan ciddî bir hazırlık içine girdiler.

Kaynak: Osman Nurş Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 2, Erkam Yayınları