Savaşların Nedeni Dinler mi?

Savaşların nedeni dinler mi? Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in koyduğu savaş kuralları nelerdir?

Bazı ateist ve deistler; dünya tarihindeki savaşlardan, dinleri mes’ûl tutarlar. Dinleri; insanları savaştıran, kin ve nefreti çoğaltan zararlı bir şey olarak takdim ederler. Bu, dinlere duydukları kinden kaynaklanan apaçık bir iftiradır.

Şunu belirtmeliyiz ki insanın yapısında, ihtiras vardır. Savaşların sebebi de çoğu zaman bu ihtiraslardır. Zaten hak dînin indirilmesinin bir sebebi de insanın yapısındaki zulüm ve cehâletten kaynaklanan bu ihtirasları bertaraf etmektir.

Yeryüzünde ilk cinayet; Kābil’in, kardeşi Hâbil’i katletmesiyle işlenmiştir. Bu hâdisede, dindar ve müttakî olan Hâbil şöyle demiştir:

“–Sen bana beni öldürmek için elini uzatsan da ben sana elimi uzatmayacağım!” (Bkz. el-Mâide, 28)

Krallar; başkalarının elindeki mal, mülk vb. imkânları gasp etmek ve onlara hükmetmek ihtirâsı sebebiyle savaşmışlardır. Bu ihtirasla yola çıkanlar, bilhassa muharref dinleri de bir vasıta olarak kullanmışlardır. Çoğu kez bunun bir bahane olduğu tespit edilebilir.

Meselâ Abbâsî devrinde; güya Şia’yı dâvâ eden isyancılarla, merkezî hükûmet arasındaki harplerin tek sebebi, siyaset ve ihtiras idi. Çünkü Abbâsîler de Ehl-i Beyt’i dâvâ ederek, Emevîleri yıkmışlardı. Vehhâbîler ise mallarına göz diktikleri Câferîleri tekfir ederek, yani “bunlar kâfirdir” diyerek, ganimet hırsıyla binlercesini katletmişlerdir.

Yüce dînimiz İslâm, bütün haksız tasallutların karşısında olmuştur. Fitne ve zulümlere mânî olmak için, kaçınılmaz ise savaşı da emretmiş, fakat ona rahmet dolu bir hak ve hukuk nizâmı getirmiştir.

PEYGAMBERİMİZİN SAVAŞ KURALLARI

Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Peygamber Efendimiz’in tâlimatları son derece açık ve nettir:

“(Ey ümmetim! Savaş hâlinde iken bile);

  • Zulmetmeyiniz!
  • İşkence etmeyiniz!
  • Çocukları öldürmeyiniz!” (Müslim, Cihâd, 3; Ahmed, V, 352, 358)

“(Ey ümmetim! Savaş hâlinde iken bile);

  • Çocukları,
  • Mâbedlerine çekilip ibadetle meşgul olan kişileri,
  • Kadınları,
  • Yaşlıları ve
  • Savaş hârici işler için çalıştırılan kişileri öldürmeyiniz!
  • Kiliseleri yakıp yıkmayınız,
  • Ağaçları köklerinden kesmeyiniz!”[1]

İnsaf nazarı ile tarihi gözden geçirenler; Müslümanların savaş hukukuna riâyetini, fethedilen bölgelerdeki halkın sevincini, İslâm ile idare edilen yerlerdeki din ve vicdan hürriyetini, yaşanan huzur ve saâdeti inkâr edemez!

Tarihteki savaşları bir düşünelim:

Papalar, Haçlı seferleri düzenliyordu. Fakat bu seferler dînî duygulardan ziyade, çapulculuk ve macera arayan gözü dönmüş kitlelerin hukuk ve ahlâk tanımayan zulümlerinden ibaretti. Elbette ki bu haksız hücumlar karşısında, Müslümanlar kendilerini ve vatanlarını müdâfaa ettiler.

DİN, SAVAŞ GİBİ KÖTÜ BİR ŞEYİ NİÇİN EMREDİYOR?

Dolayısıyla; “Din, savaş gibi kötü bir şeyi niçin emrediyor?” diyenlere sormak gerekir:

  • Haklı-haksız ayırt etmeden bütün savaşanları, gerekçelerine bakmadan aynı kefeye koyarak değerlendirmek, haksızlık değil midir?
  • İşgal etmek için saldıranla; kendini, ailesini, dînini, vatanını ve malını muhafaza için savaşanlar aynı mıdır?
  • İmtihan dünyasında hayır ve şer, hak ve bâtıl arasındaki mücadele kıyâmete kadar devam edecektir. Devam ettiği müddetçe de savaşlar var olacaktır. Böyle bir gerçeğe rağmen; “Savaşmayalım! Din savaşa izin vermesin!” demek, ancak zâlim işgalcilerin işine yarayacak olan bir hilekârlık değil midir?
  • Yoksa İslâm’ın savaşı emretmesini kınayanlar, insanların vatanlarını işgale kalkışan düşmanlarına mukâ­vemet etmelerini mi ayıplıyorlar?

Günümüzde kan gölüne dönen Dünya’nın hâlinden aslâ İslâm Dîni mes’ûl gösterilemez. Bilâkis Dünya; kapitalizm, sosyalizm, faşizm, materyalizm, siyonizm vb. beşerî sistemlerin menfaatperest ve egoistçe savaşlarıyla bu hâle gelmiştir.

Yeryüzündeki en kanlı ve en acımasız silâh olan atom bombasını; dindarlar değil, güyâ insan aklı ve vicdânıyla hareket eden bilim adamları üretmiş ve demokrasi, insan hakları gibi mefhumların sözcülüğünü kimselere bırakmayan ülkeler kullanmışlardır. O bombanın atıldığı yerde; mâsum yaşlılar, kadınlar, çocuklar, bebekler, hayvanlar ve bitkiler de ölmüş, toprak bile kömür olmuştur.

İslâm’ın, zulmü bertaraf etmek için izin verdiği, zaruretten kaynaklanan savaşlar dışında, yeryüzünde nice harpler yaşanmıştır ki bunların temel sebebi ihtiraslardır. Din, ırk ve benzeri diğer hususlar, bu ihtiraslara bahane edilmiştir. Neticede en büyük katliamların yaşandığı cihan harplerinin sebepleri arasında aslâ din gösterilemez.

SAVAŞLARIN NEDENİ DİNLER Mİ?

Dinlerin savaşı körüklediğini iddiâ edenler, insaf ile söylesinler;

  • Yunanistan’dan Hindistan’a kadar işgal ederek giden ve ardında kan ve gözyaşından başka bir şey bırakmayan Makedonyalı İskender, din adına mı hareket etti? Yoksa talebesi olduğu Aristo’nun felsefesiyle mi hareket etti?
  • Milyonlarca insanın öldürüldüğü 2. Dünya Savaşı’nın en ufak bir dînî sebebi var mıydı?
  • Hitler’in, Mussolini’nin herhangi bir dînî gâyesi bulunuyor muydu?
  • Yüz binlerce insanın kellesiyle, kendisine hâkimiyet kuleleri kuran Stalin’in bir dîni var mıydı? Yoksa bunlar birer din düşmanı mıydı?

Yaklaşık iki asırdır da Müslümanlar mazlum ve mağdur durumdadır.

Dipnot:

[1] Ahmed, I, 300; Taberânî, Kebîr, XI, 224/11562; Buhârî, Cihâd, 148; Müslim, Cihâd, 24, 25; Taberânî, Evsat, I, 48/135; İbn-i Mâce, Cihâd, 30; Vâkıdî, III, 912; Abdürrezzak, Musannef, V, 220.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

SAVAŞ NE DEMEK?

Savaş Ne Demek?

İSLAM HARP HUKUKU HANGİ KAİDELERE DAYANMAKTADIR?

İslam Harp Hukuku Hangi Kaidelere Dayanmaktadır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.