Sa'yin Farzları (şartları ve Rükünleri)

Sa'yin farzları (şartları ve rükünleri) nelerdir?

Sa'yin geçerli olması için yerine getirilmesi gereken bazı şartlar vardır. Bunları şu şekilde sıralamak mümkündür:

1. Umre sa'yini, ihramlı olarak umre tavafından sonra yapmak

Umre yapmak üzere niyet edip ihrama giren kimsenin, umre sa'yini, umre tavafından sonra ihramdan çıkmadan önce yapması gerekir. Çünkü umre sa'yi mutlaka ihramlı olarak yapılmalıdır.

İhramdan çıktıktan sonra yapılacak olursa dem gere­kir. Tavafın peşinden ara vermeden sa'y yapmak sünnet ise de ihramdan çıkmamak şartıyla daha sonra da yapılabilir.

2. Hac Sa'yini, ihrama girdikten sonra geçerli yapmak

Hac sa'yinin asıl vakti, farz tavaftan sonradır. Ancak hac için ihrama girmiş olan bir kimse, dilerse Arafat'a çık­madan önce nâfile bir tavafın peşinden haccın sa'yini ya­pabilir. Bu durumda sa'yin mutlaka ihramlı olarak yapıl­ması gerekir.

İfrat veya kıran haccı yapanlar, isterlerse kudûm ta­vafının peşinden veya daha sonra Arafat'a çıkmadan önce haccın sa'yini yapabilirler. Ancak kudûm tavafının peşinden yapılmayıp daha sonra yapıldığı takdirde nafile bir tavafın peşinden yapılması müstehaptır.

Temettü haccı yapanlar, umreyi tamamladıktan sonra Arafat'a çıkmadan önce haccın sa'yini yapmak isterlerse, hac niyeti ile ihrama girip nafile bir tavaf yaptıktan sonra haccın sa'yini yapabilirler. Bu kimseler, ihrama girmeden haccın sa'yini yapamazlar.

Haccın sa'yi, Arafat vakfesinden önce yapılmamış ise ziyaret tavafından sonra ihramlı veya ihramsız olarak yapılabilir.

3. Hac sa'yini, hac ayları içinde yapmak

Hac aylarından önce hac için ihrama girilebilir ise de haccın menâsikinden hiç biri hac mevsiminden önce yapı­lamaz, yapıldığı takdirde geçerli olmaz.

Haccın sa'yini, kurban bayramının 1, 2 ve 3. günle­rinde (10, 11 ve 12 Zilhicce) yapmayan kimse daha sonra ülkesine dönmeden sa'yini yapabilir, her hangi bir ceza da gerekmez.

Eğer haccın sa'yini yapmadan önce ülkesine dönmüş ise, dînen geçerli bir mazereti de yoksa dem gerekir. Bu kimse Mekke'ye dönüp haccın sa'yini yapmak isterse, Mîkat sınırlarını geçmeden önce umre için ihrama girer, umresi­ni tamamladıktan sonra nafile bir tavafın peşinden haccın sa'yini yapar, böylece dem cezasından kurtulur.[1]

Dînen geçerli olan mazeret, hastalık ve tabî afetler gibi mazeretlerdir.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerininin görüşü de bu yöndedir.[2]

4. Geçerli bir tavaftan sonra yapmak

Sa'y, müstakil bir ibadet değildir, bu itibarla geçerli bir tavaftan sonra yapılması gerekir. Ancak tavafın hemen ar­dından yapılması şart değildir, fasıla verilebilir, ancak fasıla verilmesi mekruhtur.[3]

5. Sa'yi Safa ve Merve tepeleri arasında yapmak

6. Sa'ye Safâ tepesinden başlayıp Merve tepesinde bitirmek

Sa'ye Safâ tepesinden başlanmazsa ilk şavt geçerli ol­maz. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.),

“Saye, Allah’ın ayette ilk önce zikrettiği Safa'dan başlıyoruz”[4] buyurmuş[5] ve sa'ye Safâ'dan başlamıştır.

7. Sa'yin en az dört şavtını yapmak

Sa'yin ilk dört şavtını yapmak rükün, yediye tamamla­mak ise vaciptir. Bir şeyin yarısından fazlası o şeyin tamamı hükmündedir. Bu itibarla en az dört şavt yapan kimse sa'yi yapmış sayılır. Geri kalan şavtlar yapılmazsa her şavt için bir sadaka-i fıtır gerekir. Sa'y bütünüyle terk edilirse dem gerekir.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre sa'yi yedi şavta tamamlamak rükündür[6] Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.), “Ey insanlar! Hac menâsikinizi (ben­den) alınız (öğreniniz)”[7] buyurmuş ve kendisi de sa'yi yedi şavt olarak yapmıştır.[8]

Dipnotlar:

[1] Kâsânî, II, 135.

[2] Bâşnefer, s. 218.

[3] Kâsânî, 134. Şirbînî, II, 256.

[4] “Şüphesiz, Safâ ve Merve Allah'ın (dininin) nişanelerindendir...” (Bakara, 2/158) ayeti kast edilmektedir.

[5] Buhârî, Hac, 57. II, 161.

[6] Şirbinî, II, 255.

[7] Nesâî, Menâsik, 220. V, 270

[8] Tirmizî, Hac, 38; III, 216; Beyhakî, Hac, 194, No: 9524, V, 204.

Kaynak: Diyanet Hac İlmihali

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.