Secdeye Giderken Ne Denir?

Dr. Murat Kaya, secdeye giderken söylememiz gerekenleri söylüyor...

Ebû Hüreyre (r.a) farz olsun, olmasın, Ramazan’da olsun olmasın, her namazda tekbir alırdı. Şöyle ki: Namaza kalkınca tekbir alırdı, rükûya varırken tekbir alırdı, sonra سَمِعَ اللّٰهُ لِمَنْ حَمِدَهُ derdi. Secdeye varmadan evvel رَبَّنَا وَلَكَ الْحَمْدُ derdi. Sonra secdeye inerken اَللّٰهُ أَكْبَرُ derdi, başını secdeden kaldırırken tekbir alırdı, (ikinci) secdeyi yaparken tekbir alırdı, başını secdeden kaldırırken tekbir alırdı, ikinci rekâttaki oturuştan kalkarken tekbir alırdı. Namazı bitirinceye kadar her rekâtta bunu yapardı. Namazı bitirip kalkarken:

“–Canımı elinde tutan Zât’a yemin ederim ki, içinizde Rasûlullah (s.a.v)’in namazına en çok benzeyen namazı kıldıran benim! O’nun dünyadan ayrılıncaya kadar namazı vallâhi işte böyleydi” derdi.

Yine Ebû Hüreyre (r.a) şöyle demiştir:

“Rasûlullah (s.a.v) başını rükûdan kaldırırken سَمِعَ اللّٰهُ لِمَنْ حَمِدَهُ رَبَّنَا وَلَكَ الْحَمْدُ der, isimlerini söyliyerek bir takım kimseler için dua buyurur ve:

«İlâhî! Velîd ibn-i Velîd’i, Seleme bin Hişâm’ı, Ayyâş ibn-i Ebî Rebîa’yı (küffâr elinde bunalıp) zayıf (ve âciz) görülen (diğer) mü’minleri kurtar. İlâhî, Mudar’ı daha beter çiğne! (İlâhî, içinde bulundukları) bu yılları Yûsuf (a.s)’ın o şiddetli yıllarına benzet!» derdi.

O sıralarda Mudar’ın doğusundaki insanlar Rasûlullah’a muhâlif idiler.” (Buhârî, Ezân, 128)

HADİSİN ŞERHİ

Bu başlıktan anlaşıldığına göre İʻtidâl’den (rükûdan sonra doğrulup bir müddet beklemeden) secdeye intikâl ederken tekbire başlayıp alnı yere koyuncaya kadar uzatmak ve rukûda olduğu gibi tesbihe ondan sonra başlamak lâzımdır. Diğer intikal tekbirleri de bunun gibidir.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.