Seher Vakti Nedir, Ne Zamandır?
Seher vakti nedir? Seher vakti ne zaman başlar, ne zaman biter? İslam’da seher vaktinin fazileti ve önemi.
Seher vakti, tan yerinin ağarmasından biraz önceki zaman veya şafağın sökmek üzere olduğu vakittir. Yani imsaktan biraz önceki vakittir. Seher vakitleri ile ilgili hadisler ve hadislerin açıklaması...
SEHER VAKTİ İLE İLGİLİ HADİSLER
1. Ebû Ümâme’den -radıyallahu anh- rivâyet edildiğine göre Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Aman gece kalkmaya gayret edin! Çünkü o sizden önceki sâlih kimselerin âdetidir. Yine o Rabbinize yakınlıktır, kötülüklere kefarettir (onların örtülmesine sebep olur) ve günahlardan alıkoyar!” (Tirmizî, Deavât, 101/3549)
2. Câbir -radıyallahu anh- der ki: Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şöyle buyurduğunu işittim: “Gecede bir saat vardır ki, Allah’tan dünya veya âhiretle alâkalı bir hayır taleb eden bir Müslüman o saate rastlarsa, Allah istediği şeyi ona mutlakâ verir. Bu saat, her gecede vardır.” (Müslim, Müsâfirîn, 166)
3. Ebû Hüreyre’den -radıyallahu anh- rivâyet edildiğine göre Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Her gece Rabbimiz, gecenin son üçte biri kalınca: «Kim bana dua ediyor ona icâbet edeyim, kim benden bir şey istiyor ona vereyim, kim bana istiğfar ediyor onu mağfiret edeyim» buyurur.” (Buhârî, Tevhid, 35; Teheccüd, 14; Deavât, 13; Müslim, Müsâfırin, 168)
4. Ebû Hüreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Biriniz uyuduğu zaman, şeytan onun ensesine üç düğüm atar. Her bir düğümün üzerine vurup: «Gecen uzun olsun, yat uyu!» der. Şayet o kimse, uyanarak Allah’ı zikrederse, düğümlerden biri çözülür. Abdest alırsa, bir düğüm daha çözülür. Bir de namaz kılarsa, şeytanın attığı bütün düğümler çözülür ve böylece neşeli ve huzurlu bir şekilde sabahlar. Aksi takdirde sabaha uyuşuk ve tembel bir hâlde çıkar.” (Buhârî, Teheccüd, 12; Bed’ü’l-Halk, 11; Müslim, Müsâfirîn, 207. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Tatavvu, 18/1306; İbn-i Mâce, İkâmet, 174)
SEHER VAKTİNİN ÖNEMİ VE FAZİLETİ
Gündüze nisbetle gece, gece içinde ise seher vakitleri daha faziletli zamanlardır. Dolayısıyla, cennete nâil olmak isteyen mü’minlerin bu kıymetli fırsatları değerlendirmeleri lâzımdır. Zira Cenâb-ı Hak, âhireti ihmal etmek istemeyen kullarına şu tavsiyede bulunur: “Gecenin bir kısmında O’na secde et; gecenin uzun bir bölümünde de O’nu tesbîh et! Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyor, istiyor ve tercih ediyorlar da önlerindeki çetin bir günü (âhireti) ihmal ediyorlar.” (İnsan 76/26-27)
Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- da şöyle buyurur: “Korkan kimse, geceleyin yol alır. Gece yol alan kimse de varacağı yere ulaşır. İyi biliniz ki, Allah’ın metâı çok pahalıdır. İyi biliniz ki, Allah’ın metâı Cennettir.” (Tirmizî, Kıyâmet, 18/2450) Allah Resûlü, bu temsîlî anlatımıyla, dünyada bir âhiret yolcusu olan mü’minlerin, tıpkı savaş zamanında tedbir alan ve böylece zafere ulaşan kimse gibi, vakit kaybetmeden tedbir almasını ve seher vakitlerinden istifâde ederek âhirete hazırlanmasını istemektedir.
SEHER VAKTİ YAPILACAK İBADETLER
Vakit kıymetli olunca, onda yapılan ameller de büyük bir kıymet kazanmaktadır. Bunun için seher vakitlerinde namaz kılmak, Kur’ân okumak, zikretmek ve tefekkürde bulunmak gibi ibadetler, son derece faziletli amellerdir.
Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur: “Farz namazlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır.” (Müslim, Sıyâm, 202, 203) “Allah, geceleyin iki rekat namaz kılan bir kulun (Kur’ân okuyuşunu) dinlediği kadar hiçbir şeyi dinlemez. Allah’ın rahmeti, namazda olduğu müddetçe kulun başı üstüne saçılır. Kullar, namazda Kur’ân okudukları andaki kadar hiçbir zaman Allah’a yaklaşmış olamazlar.” (Tirmizî, Fedâilu’l-Kur’ân, 17/2911)
En Sadık Rüya
Seher vaktinde görülen rüyâlar bile diğerlerinden farklı olmaktadır. Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz: “En sâdık rüyâ, seherlerde görülen rüyâdır” buyurmuştur. (Tirmizî, Rü’yâ, 3/2274)
SEHER VAKTİNİN ÖNEMİ
Birinci hadisimizde, seher vakitlerinde ibadet için kalkmanın, sâlihlerin âdeti olduğu bildirilir. İnsanları Allah’a en fazla yaklaştıran bu güzel alışkanlığın, aynı zamanda günahlara keffâret olduğu ve bedenden hastalıkları giderdiği de haber verilir. Yani, seher vakitlerinde ibadete kalkmak, mânevî olduğu kadar maddî sıkıntılara da şifâdır. Müttakîlerin İmâmı olan Reûlullah Efendimiz’in en başta gelen âdeti, seherlerde ibadete kalkmaktı.
Cenâb-ı Hak ona şöyle buyurmuştu: “Gecenin bir kısmında da sâdece sana mahsus bir fazlalık olmak üzere Kur’ân oku, teheccüd namazı kıl! Umulur ki Rabbin Sen’i Makâm-ı Mahmûd’a eriştirir.” (İsrâ 17/79)
Allah’a Ulaşmanın En Büyük Yolu
Yani, âhirette sadece bir insana nasîb olacağı bildirilen bu yüce makâma ulaşmanın en büyük vâsıtası, seher vakitlerini Allah’a ibadetle değerlendirmektir. Bu sebeple Peygamber Efendimiz, gece ibadetine çok ehemmiyet verir, istirahatini de ihmal etmemekle birlikte çokça kulluk ederdi. Enes -radıyallahu anh- şöyle der: “Onu gece namaz kılarken görmek istersen, mutlaka öyle görürdün. Uyurken görmek istersen de öyle görürdün.” (Buhârî, Teheccüd, 11; Savm, 52, 53; Müslim, Savm, 178-180)
Teheccüde Ne Zaman Kalkılır?
Fahr-i Kâinât Efendimiz, bazen gecenin ilk kısmında, bazen yarısında, ekseriyetle de seher vakti teheccüde kalkardı. Ashâb-ı Kirâm onu gecenin belli saatlerinde değil, farklı saatlerinde ibadet ve istirahat ederken görebilirlerdi. Ancak Resûlullah, hayatının sonuna doğru umûmiyetle gecenin son üçte birinde, yani seher vaktinde teheccüde kalkardı.
PEYGAMBERİMİZ GECE NAMAZINI NASIL KILARDI?
Hz. Ayşe, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in gece namazını şöyle anlatır: “Resûlullah, ne Ramazan’da ne başka zamanda gece on bir rekâttan fazla namaz kılmazdı. Önce dört rekât kılardı ki, onların güzelliği ve uzunluğu anlatılacak gibi değildi. Sonra dört rekât daha kılardı. Onların da güzelliğini ve uzunluğunu hiç sormayın. Sonra üç rekât daha kılardı…” (Buhârî, Teheccüd, 16; Terâvih, 1; Müslim, Müsâfirîn, 125)
Geceleri böylesine târifi mümkün olmayacak güzellikte uzun uzun namazlar kılan Resûlullah, ilerleyen yaşlarında oturduğu yerde namaz kılmaya başladı. Allah Resûlü, oturduğu yerde uzun süre okur, secde edeceği zaman ayağa kalkar, bir müddet daha okuduktan sonra rükû ve secdeye varırdı. (Buhârî, Tefsîr, 48/2)
ALLAH’IN ÖVDÜĞÜ KULLAR
Fahr-i Kâinât Efendimiz’e tâbi olarak seherleri değerlendiren diğer sâlih kullarını, Allah Teâlâ şöyle metheder: “…Seher vakitlerinde Allah’a istiğfâr ederler” (Âl-i İmrân 3/17) “Onlar, geceleri pek az uyurlardı. Seher vakitlerinde de istiğfâr ederlerdi.” (Zâriyât 51/17-18) Gece ibadetini âdet hâline getiren bu sâlih kulların güzel hâllerinden birkaç misâl verelim: Allah Resûlü şöyle buyurmuştur: “Ben, yumuşak kalpli Eş’ârî kabîlesinin gece (evlerine) girerken okudukları Kur’ân seslerini çok iyi tanırım. (Sefer esnâsında) gündüz nereye konakladıklarını görmesem bile, gece onlardan yükselen Kur’ân sesinden yerlerini hemen tanırım…” (Buhârî, Meğâzî, 38)
Ayşe -radıyallahu anh- validemiz şöyle der: Hz. Peygamber odamda teheccüde kalktı. Mescidde namaz kılan Abbâd bin Abdullah’ın -radıyallahu anh- sesini duydu: “–Ey Ayşe, bu Abbâd’ın sesi mi?” buyurdu. Ben de: “–Evet!” dedim. Bunun üzerine: “–Allah’ım Abbâd’a merhamet eyle!” diye dua etti. (Buhârî, Şehâdât, 11)
SEHER VAKTİ NASIL KALKILIR?
Seher vakitlerini değerlendirebilmek için akşam erken yatmak îcâb eder. Ebû Hanîfe, İbrâhim’den, o da Hz. Ömer’den şöyle nakleder: “Verimsizlik ve kuraklığın en büyüğü, yatsı namazından sonra konuşarak vakit zâyî etmektir. Ancak namaz kılmak ve Kur’ân kıraati bunun hâricindedir.”[1]
Ebû Saîd -radıyallahu anh- şöyle anlatır: Ömer -radıyallahu anh- yatsı namazından sonra sohbet edenlere: “‒Evinize dönün! Umulur ki Allah Teâlâ size yatmadan evvel nâfile namaz kılmayı veya teheccüde kalkmayı lûtfeder!” derdi. Bir gün bizim yanımıza geldi. Ben İbn-i Mesut, Übey bin Ka’b ve Ebû Zer -radıyallahu anh- ile birlikte oturuyordum. Bize: “‒Niçin oturuyorsunuz?” diye sordu. Biz de: “‒Allah’ı zikretmek için oturduk!” dedik. Bunun üzerine o da bizimle beraber oturdu. (Tahâvî, Şerhu meâni’l-âsâr, IV, 330)
Hz. Ömer’in (r.a.) Gece Duası
Yine Hz. Ömer -radıyallahu anh- gece teheccüd namazı için kalktığında şöyle dua ederdi: “Yâ Rabbî, bulunduğum yeri görüyorsun, ihtiyâcımı biliyorsun! Allah’ım beni huzûrundan ihtiyâcı görülmüş, her türlü korku ve tehlikelerden kurtulmuş, Sen’in emirlerine derhal icâbet eden, duası kabul edilen, hatalarını affettiğin ve kendisine rahmet ettiğin bir kulun olarak döndür.”
Namazını bitirince de: “Allah’ım, dünya üzerinde bâkî kalan bir şey göremiyorum. Orada müstakîm (dosdoğru) bir hâl de yok. Allah’ım, beni dünyada ilimle konuşan, hikmetle susan kullarından eyle! Allah’ım, bana fazla dünyalık verme ki azmayayım, malımı iyice azaltarak zor durumda bırakma ki (ibadet ve vazifelerimi) unutmayayım. Şüphesiz, az olup da kifâyet miktarı olan mal, çok olup da (ibadet, zikir ve mes’uliyetlerden) gâfil bırakan maldan daha hayırlıdır.” (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 82)
Teheccüd namazının, insanı sâlihler zümresine kattığını ve kurtuluşa erdirdiğini gösteren şu hâdise de oldukça ibretlidir: Hayattayken teheccüde çok ehemmiyet veren Âmir bin Rebîa, gece namazı kılarken vefat etmişti.
İnsanlar (Hz. Osman devrinde) kurtuluşu imkansız bir fitneye dûçâr olduklarında, Âmir’e rüyâsında: “–Kalk, Allah’tan, sâlih kullarını koruduğu fitneden seni de korumasını iste!” denildi. O da hemen kalktı ve namaz kıldı. Namazı müteâkip hastalandı ve kendisi hiç dışarı çıkmadan evinden cenâzesi çıktı. (Heysemî, IX, 301; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VI, 362/32044; İbn-i Abdi’l-Berr, İstîâb, I, 238/1327) Âmir bin Abdikays, ölümü yaklaşınca ağlamaya başladı. “–Niçin ağlıyorsun?” diye sordular. O da şöyle cevap verdi: “–Ne ölüm korkusuyla, ne de dünyaya duyduğum hırs sebebiyle ağlıyorum. Lâkin sıcak günlerde oruç tutmaktan ve geceleri ibadet için kalkmaktan (teheccüdden) mahrûm kalacağım diye ağlıyorum.” (Zehebî, Siyer, IV, 19)
SEHER VAKTİ NASIL DEĞERLENDİRİLİR?
Cenâb-ı Hak, seherlere ehemmiyet veren bu sâlih kullarının diğer vasıflarından şöyle bahseder: “(O müttakîler, geceleri namaz kılmak ve istiğfâr etmek için) yanlarını (tatlı) yataklarından ayırırlar. Rab’lerinin azâbından korkarak ve rahmetini umarak dua ederler. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan da hayır yollarına infak ederler.” (Secde 32/16)
Yani seherleri değerlendirmek, onları infak gibi ictimâî hizmetlere sevk eder. Bu âyetin devamında Yüce Rabbimiz, seherlerde yataklarını terk ederek ilticâda bulunan ve bir infak ömrü yaşayan kullarına, şu emsalsiz müjdeyi vermektedir: “Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için nice sevindirici ve göz kamaştırıcı nimetlerin saklandığını hiç kimse bilemez!” (Secde 32/17) Resûlullah de bu âyet-i kerimeyi tefsîr ederek şöyle buyurur: “Allah Teâlâ: «Ben, sâlih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir insanın hatır ve hayâline gelmeyecek nimetler hazırladım!» buyurdu.” (Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 8; Tefsîr, 32/1; Tevhîd, 35; Müslim, Cennet, 2-5) Bu hadis-i şerif, diğer âyet ve hadislerde bildirilen Cennet nimetlerine göre bildirilmeyen nimetlerin çok daha fazla olduğunu göstermektedir. Bazı rivâyetlerde bu nimetleri meleklerin ve peygamberlerin bile bilmediği haber verilir.
ALLAH’IN SEVDİĞİ ÜÇ KİŞİ
Bu durum, Cenâb-ı Hakk’ın seher vakitlerinde ibadete kalkan kullarını çok sevdiğine en kuvvetli delildir. Şu hadis-i şerif de bunun diğer bir delilini teşkil etmektedir: “Üç kişi vardır ki, Allah onları sever. Üç kişi de vardır ki, Allah onlara buğzeder. Allah’ın sevdiği üç kişi şunlardır:
a) Bir adam bir cemaate gelir, aralarındaki bir yakınlık sebebiyle değil de, sırf Allah adına onlardan bir şeyler ister. İstediğini vermezler. Bu topluluktan biri yavaşça, kimseye hissettirmeden cemaatin arka tarafına kayar ve isteyen kimseye, gizlice ihsanda bulunur. (Öyle gizli verir ki) onun verdiğini sâdece Allah ile yardım ettiği kimse bilir.
b) Bir cemaat yoldadır. Gece boyu yürürler. Derken (yorulurlar ve) uyku her şeyden kıymetli hâle gelir. Kâfile bir yerde konaklar. (Herkes uyur.) İçlerinden birisi kalkıp büyük bir muhabbet ve tevâzû ile bana tazarrûda bulunur ve âyetlerimi okur.
c) Bir kimse seriyyeye (askerî harekâta) katılmıştır. Birlik, düşmanla karşılaşır ve hezîmete uğrar. Ancak o ilerler, öldürülünceye veya muvaffak oluncaya kadar savaşmaya devam eder. Allah’ın buğzettiği üç kişi ise, zina eden ihtiyar, kibirli fakir ve zâlim zengindir.” (Tirmizî, Cennet, 25/2568; Nesâî, Zekât, 75/2568) Seherleri teheccüde kalkan mü’minleri Resûlullah Efendimiz’in de sevdiği muhakkaktır.
GECE NAMAZININ FAZİLETİ
Geceleri Allah için namaz kılan kimselerin, Cennete gireceğini haber veren şu rivâyet de oldukça mühimdir: Resûlullah: “–Cennette birtakım köşkler vardır. (Şeffaflık ve güzellikleri sebebiyle) dışları içlerinden, içleri de dışlarından görülür” buyurmuştu. Bunu işiten bir bedevi ayağa kalkıp: “–Bu köşkler kimler içindir ey Allah’ın Resûlü?” diye sordu.
Fahr-i Kâinât Efendimiz: “–Sözünü güzel ve hoş söyleyen tatlı dilli, yemek yediren, oruca devam eden ve gece herkes uyurken Allah için namaz kılan kimseler içindir!” buyurdu. (Tirmizî, Birr, 53/1984)
Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Medîne-i Münevvere’ye hicret ettiği ilk günlerde, Ensâr ve Muhâcirlere, onları cennete götürecek yolu târif ederken yine aynı hususa dikkat çekmiş ve herkes uyurken geceleri namaz kılmayı tavsiye etmiştir. Bu hâdiseyi, İslâm’a girmeden evvel büyük bir Yahûdi âlimi olan Abdullah bin Selâm (r.a.) şöyle anlatır: Resûlullah Medîne’ye geldiğinde, insanlar koşuşarak onun etrafını sardılar. “Resûlullah geldi, Resûlullah geldi, Resûlullah geldi!” diye ilan edildi. Ben de ona bakmak için insanların arasına karıştım. Allah Rasûlü’nün mübarek yüzünü görünce, anladım ki onun yüzü, yalancı yüzü olamaz.
Allah Resulü’nden -sallallahu aleyhi ve sellem- işittiğim ilk sözler şunlar oldu: “Ey insanlar! Selâmı yayınız, yemek yediriniz, akrabanızla ilginizi ve onlara yardımınızı devam ettiriniz! İnsanlar uyurken siz geceleri namaz kılınız! Bu sâyede selâmetle cennete girersiniz.” (İbn-i Mâce, Et’ime, 1; İkâmet, 174; Tirmizî, Kıyâmet, 42/2485)
Bu iki rivâyette dikkati çeken husus, insanlar uyurken, onlardan farklı bir iş yaparak geceleri ibadet etmenin medhedilmesidir. İnsanların ekseriyetinin yapamadığı bir şey, hâliyle zor yapılan bir iştir. Takdir edileceği gibi, herkesi uyku bastırırken teheccüde kalkmak da seçkin kulların muvaffak olabileceği bir sâlih ameldir. Bu yönüyle büyük bir kıymeti hâizdir. Onu değerli kılan diğer husus ise, riyâdan (gösterişten) uzak olmasıdır. Hakikaten, herkes uyurken gece karanlığında kalkıp ibadet eden kişiyi, kimse görmez. Dolayısıyla seherlerde ibadet için kalkan insanlar, sırf Allah rızâsı için hareket eden ihlâslı kullardır. Zâten böyle olmayan ve çeşitli maksatlarla teheccüde kalkan kimselerin yaptığı ibadet, bir mânâ ifade etmemektedir. Onlar için Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Nice gece ibadetine kalkanlar vardır ki, ondan nasîbi sadece uykusuzluktur.” (Ahmed, II, 373; Beyhakî, Şuab, V, 245; Heysemî, III, 202)
GEÇMİŞ GÜNAHLARA KEFARET
Birinci hadisimizde, gece ibadetinin geçmiş günahlara keffâret olduğu bildirilmişti. Bu ibadet aynı zamanda insanı günah ve kötülüklerden de muhafaza etmektedir. Nitekim, şu rivâyette bu durum açıkça müşâhede edilmektedir: Bir kişi Peygamber Efendimiz’e gelerek: “–Falan zat gece namaz kılıyor, sabah olunca da hırsızlık yapıyor” dedi.
Resûlullah şöyle buyurdu: “–Hakîkî namaz kılıyorsa, bu namazı ve namazda okuduğu Kurân âyetleri, onu yaptığı kötü fiilden uzaklaştıracaktır.” (Ahmed, II, 447)
Yapılan Duaların Kabul Edildiği Vakit
İkinci hadisimizde, her gecede bulunan ve o ânda yapılan duaların mutlaka kabul edildiği bir vakitten bahsedilmektedir. Bu durum, ibadet etmek için gecelerin gündüzlerden daha kıymetli olduğuna delildir. Çünkü duaların kabul edildiği saat, günlerden sadece Cuma’da bulunmasına rağmen, gecelerin hepsinde mevcuttur. Bu da Cenâb-ı Hakk’ın kullarına büyük bir lûtuf ve ihsânıdır. Dolayısıyla mü’minlerin bu vakti bulmak için, geceleri kalkıp Allah’a yönelerek ilticâda bulunması îcâb eder.
DUALARIN MAKBUL OLDUĞU VAKİT
Üçüncü hadisimize baktığımızda, duaların makbûl olduğu bu vaktin, gecenin son üçte biri, yani seher vakitleri olduğunu söyleyebiliriz. Zira Cenâb-ı Hakk’ın seher vakitlerinde uyanık kullarına daha yakın olduğu, yaptıkları duaları kabul ettiği, isteyenlere arzularını verdiği, istiğfar edenleri bağışladığı ve bedenlerine sıhhat lûtfettiği bildirilmektedir.
Amr bin Abese -radıyallahu anh- şöyle anlatır: “–Ey Allah’ın Resûlü! Vakitler içinde Allah’a yakınlık bakımından, diğerlerine göre daha faziletli olan veya ibadet için tercih olunacak araştırmaya değer bir vakit var mıdır?” diye sordum.
Allah Resulü şöyle buyurdu: “–Evet, Yüce Rabbimizin kuluna en yakın olduğu vakit, gecenin son kısmının ortasıdır. Eğer o saatte Allah’ı zikreden kimselerden olmaya gücün yeterse ol! Çünkü o vakitten güneş doğuncaya kadar kılınan namaza melekler gelir ve şahitlik ederler...” (Nesâî, Mevâkîtü’s-Salât, 35/570. Ayrıca bkz. İbn-i Mâce, İkamet, 182; Müslim, Salatü’l-Müsâfirîn, 52)
Hak dostları, ibadetlerin son derece faziletli olduğu, duaların kabul edildiği, günahların silindiği ve bedenin sıhhat bulduğu seher vakitlerini değerlendirmeyi, bulunmaz bir ganimet bilerek şöyle demişlerdir: “Geceleri ihyâ etmek, Allah Teâlâ’nın: «Ey mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin…» (Âl-i İmrân, 26) âyetinde işaret edilen hakîkî mülk ve saltanattır.”[2]
ŞEYTANIN OYUNU
Dördüncü hadisimizde, şeytanın, mü’minleri böyle faziletli vakitlerden ve neticede büyük bir âhiret saltanatından mahrûm etmek için nasıl çaba sarfettiği anlatılmaktadır. Şeytan, insanları seher vakitlerinde ibadet etmekten alıkoymak için uykuyu câzip göstermekte, “Daha vakit var, biraz daha uyu!” şeklinde telkinlerde bulunarak ve muhtelif bahaneler îcâd ederek zamanın geçmesini sağlamaktadır. Bu oyuna gelmemek için, seherlerde kalkıp ibadet etmek niyet ve arzusuyla uyumalıdır.
Gece uyanınca Allah’ı zikrederek onun büyüklüğünü, emirlerinin yapılması gerektiğini ve mükâfâtının çokluğunu düşünmeli, rızâsını kazanma arzusuyla dolmalıdır. Sonra iradeyi kullanarak hemen kalkmalı, abdest alarak uykuyu dağıtmalıdır. Ardından ihlâs ve samîmiyetle teheccüd namazı kılarak şeytanın belini kırmalı ve Allah’a yaklaşma gayreti içinde olmalıdır. Geceleri bu şekilde ihyâ etmek, şüphesiz gündüzlerin de canlanıp dirilmesine vesîle olacaktır. Geceler ibadetle aydınlanınca gündüzler de hizmet ve sevaplarla daha parlak hâle gelir. Şeytana yenik düşerek geceleri uykuyla geçirmek ise gündüzlerin bereketini giderir. Gecesi karanlık geçen kimsenin, gündüzü de karanlık olur. Mânevî gıdâsını almadan dünya işlerine dalan insanların kalpleri zaafa uğrar. Öyleyse seher vakitlerinde kuvvetli bir mânevî gıda almalı ki gündüzleri hem rûhen hem de cismen dinç olabilelim. Seherlerdeki fırsatı kaçıran mü’minler, âhirette fakir duruma düşerler.
ALLAH’IN İKRAMI
Allah Resulü, ashâbından Abdullah bin Amr’a -radıyallahu anh-: “Abdullah! Filan kimse gibi olma! Çünkü o gece ibadetine devam ederken, sonra geceleri ibadet etmeyi terk etti” buyurmuştur. (Buhârî, Teheccüd, 19; Müslim, Sıyâm, 185)
Seherlerde kalkıp ibadet etmeyi îtiyat hâline getiren, ancak bir gece uykuya yenik düşerek kalkamayan kimsenin amel defterine, Cenâb-ı Hakk’ın lûtfundan yine teheccüt sevabı yazılır. Uykusu da ona Allah’ın bir ikrâmı sayılır. Niyeti hâlis olduğundan, o gün kalkamasa bile, ertesi gün Allah’ın izniyle uyanıp kalkar.
Hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Gece namaz kılmayı îtiyad hâline getiren kimse uyuyakalır da teheccüd namazına kalkamazsa, Allah ona teheccüd sevabı yazar, uyuması da kendisi için bir sadakadır (yani Allah’ın ona bir ikrâmıdır).” (Muvatta’, Salâtu’l-Leyl, 1; Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 20/1314; Nesâî, Kıyâmu’l-leyl, 61) Tabiî ki bu durum nâfileler için geçerlidir. Farzların mes’ûliyeti ise sefer, hastalık ve uyku gibi mâzeretler sebebiyle ortadan kalkmaz.
Gece kalkamamanın başka telâfi yolları da mevcuttur: Resûlullah, ağrı, sancı veya benzer bir sebeple gece namazını geçirirse, bir sonraki günün gündüzünde on iki rekât namaz kılardı. (Müslim, Müsafirîn, 140)
Yine Allah Resûlü şöyle buyurmuştur: “Bir kimse, geceleri okuduğu zikir ve duasını okumadan veya tamamlayamadan uyur da, sonra onu sabah namazı ile öğle namazı arasında okursa, gece okumuş gibi sevap kazanır.” (Müslim, Müsâfirîn, 142)
Dipnotlar:
[1] İmâm Muhammed bin Hasan, el-Âsâr, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut, I, 367. [2] Hâdimî, Mecmûatü’r-resâil (Risâletü’l-vasıyye ve’n-nasîha), s. 194.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Efendimiz’den Hayat Ölçüleri, Erkam Yayınları