Seherde Allah İle Baş Başa

EZCÜMLE

O’nun (Allah’ın) huzurunda nasıl olmak istiyorsa, huzurda öyle bulunmalı...

Son günlerde kurulu saat gibiydi iç dünyası, virdi durduğu an can nefesi tükenmişçesine uyanıyordu, yarım kalan zikri tamamlamanın verdiği rahatlıkla tekrar uykuya yolcu ettiği gözlerini gönlünün alarmı geri çevirmişti yolundan.

Derin bir nefes alarak bu gecede gafletten uyandırılıp huzura buyur edildiği için şükürler sıralanıyordu dilinde, sadrı genişlemiş, genişlemiş deryalara açılmıştı adeta.

Her zikir bir kulaçtı ummana açılan, Rabbini nasıl daha çok seveceğini düşündü, istiyordu ki “Ben yere göğe değil yalnızca mümin kulumun kalbine sığarım” hadisi kutsideki gibi o kalbindeki sonsuzluk, yalnızca Rabbinin sevgisiyle dolsun. O denli sevmeye çalıştı, yüreğini doldururcasına sevebildiği kadar sevdi. Kul olmanın verdiği onurla doğruldu yatağından.

ŞİFA NİYETİNE

Her haliyle teslim bir mümin olma çabası içindeydi, her zamanki niyetiyle başladı abdestine; yarabbi önce kalben sonra bedenen rızan için, rızan ile, rızan doğrultusunda niyet ettim abdestimi almaya... yıkadığı her uzvuyla kalbinin, bedeninin katre, katre arındığını hissediyordu, sünneti eda ederek bir yudum abdest suyunu şifa niyetiyle yudumladıktan sonra Kelime-i Şehadet ile imanını tazeledi.

Ne kadar kalben bir arada olmaya gayret etse de, seherlerde Rabbiyle baş başa olmanın, huzura durmanın hazzıyla göğüs kafesi başka bir çırpınışla inip kalkıyordu. Her gece küçük ölüm diye adlandırılan uykudan uyanıp, seherlerin verdiği ayrıcalıkla Rabbine daha yakın oluşu, o yakınlığı hissedişi onun için manevi bir şeb-i arusdu. Her akşam başını yastığa bu kavuşmanın umuduyla koyuyor ölümün dirilişiyle de bu denli uyanmak istiyordu. Yine aynı çırpınışla heyecanını hissetmeye başladı, çağlayanlar misali gönlüne akan gözyaşları ince ince dışarıya sızarak, muhabbet tazeliğiyle yanaklarını yakıyordu.

KALBİNDEKİ İMAN

Nedamet gözyaşlarıyla gelen rahmet tecellileri arasında bir umut kapısı aralandı iç dünyasında, bir nida yükseliyordu kalbinin süveyda noktasından: ”Kulum beni nasıl zannederse öyleyimdir” hadisi kutsisi bütün çıplaklığıyla ümitvar etmişti onu. Hiç şüphesiz ki öylesindir diyerek kalben tasdikledi. İnanışı, teslimiyeti sadrını genişletmiş, lisan olarak dile getiremese de kalben her nefesine binlerce hamd ve şükür yükleniyordu. Nedamet rüzgârlarıyla esen fırtınalar, yerini sükuta bırakmış, yüreğine inen sekȋne, çiçek-çiçek baharı yaşatıyordu. Çoraklıktan, susuzluktan, kuruyan manevi iklimini değiştirmiş, hatalarıyla, günahlarıyla gelen pişmanlık tıpkı güllerin dibine atılan gübre gibi kalbindeki iman, inanış, teslimiyet tohumlarının başını yarmış muhabbetle yeşertmiş, lehçesi ise İnşirah Suresinin içine dalmıştı...

1- Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi..?

2- Yükünü senden alıp atmadık mı..?

3- O senin belini büken yükünü,

4- Senin şanını ve ününü yüceltmedik mi?

5- Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır.

6- Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.

7- Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul.

8- Rabbine yönel.

Bu lütufla yöneldi Rabbine.; lisanı hal ile Allah’ım..! dedi Allah’ım..! hücre, hücre dile geldi bütün azası Allah’ım sen ne büyüksün, ne lütuf sahibisin, ne cömertsin? Varlığın ne kadar güzel..! sana inanmak daha bir güzel..! var ettiğin olmak, kul olmak, kulun olmak bambaşka bir güzel..!

Gecenin sükûtunu bozan hıçkırıkları kesilmiş, yerini seher yelinin tatlı esintisiyle yüreğindeki ummana bırakmıştı. İnanıyorum ki bana benden yakın beni benden iyi bilensin. İnanıyorum ki günahlarımın utancını hissettirip, huzurunda mahcubiyetten eritensin. İnanıyorum ki her nefesime bin havf bin reca yükleyensin. Sen Yarabbi..! Sen Resulünün methedemediği “Ya Rab, Sen Seni nasıl methetmişsen öylesin” dediğisin.

Tatlı bir huzur vermişti yüreğinin Rabbine yakın oluşu, teslimiyeti, sevgisiyle doluşu. Gönlünü Yârinden ayırmadan, benliğinden soyunup bedenini kıyama yöneltti, her zamanki uyarıyı tekrar ediyordu aklı, “huzurunda nasıl olmak istiyorsa, huzurda öyle bulunmalı” o gayret ve çaba ile namazın huşusuna bırakmıştı kendini.

Kaynak: Fazilet Akyıldız, Altınoluk Dergisi, Sayı: 382