Şehid Sahabinin Ümmete Vasiyeti

Hizmet

Bir mümin, zayıflık ve imkânsızlıklara bakarak aslâ ye’s, gaflet ve rehâvete kapılmamalıdır. Hiçbir zaman Allâh yolunda yapabileceği hizmetlerin nihâyete erdiğini düşünmemelidir. Şu hâdise, bu hususta ölçümüzün ne olması gerektiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Uhud Harbi nihâyetinde Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-, şehid ve yaralıların kontrol edilmesini emir buyurmuşlardı. Husûsiyle âkıbetini merâk ettiği bir sahâbî vardı: “Sa’d bin Rebî -radıyallâhu anh-.”

Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-, onu bulup ne durumda olduğunu öğrenmesi için ashâbından birini harb meydanına gönderdi. Sahâbî, Sa’d -radıyallâhu anh-’ı ne kadar aradıysa da bulamadı, ne kadar seslendiyse de cevap alamadı. Nihâyet son bir ümidle:

“−Ey Sa’d! Beni Rasûlullâh gönderdi. Allâh Rasûlü, senin diriler arasında mı, yoksa şehidler arasında mı bulunduğunu kendisine haber vermemi emretti.” diye yaralı ve şehidlerin bulunduğu tarafa doğru seslendi.

O sırada son anlarını yaşayan ve cevap verecek mecâli kalmamış olan Sa’d -radıyallâhu anh-, kendisini Allâh Rasûlü’nün merak ettiği haberini duyunca bütün gücünü toplayarak cılız bir inilti hâlinde:

“−Ben, artık ölüler arasındayım!” diyebildi. Belli ki artık öteleri seyrediyordu.

Sahâbî, Sa’d -radıyallâhu anh-’ın yanına koştu. Onu, vücûdu kılıç darbeleriyle delik-deşik olmuş, âdetâ kalbura dönmüş bir vaziyette gördü. Ve ondan ancak kısık bir sesle, fısıltı hâlinde şu müthiş sözleri işitti:

“−Vallâhi, gözleriniz kımıldadığı müddetçe, Peygamber Efendimizi düşmanlardan korumaz da, O’na bir musîbet erişmesine fırsat verirseniz, sizin için Allâh katında ileri sürülebilecek hiçbir mâzeret yoktur!”[1]

Sa’d bin Rebî -radıyallâhu anh-’ın, ümmete âdetâ bir vasiyet mâhiyetindeki bu sözleri, aynı zamanda fânî hayâta vedâ sözleri oldu.

Hâlid bin Velid -radıyallâhu anh-’ın, can verirken kendisini muhâsebe ederek:

“Hayâtı Allâh yolunda at kişnemeleri ve kılıç şakırtıları arasında geçmiş bir cengâverin, âcizler gibi yatakta ölmesi ne hazindir! Kaldırın beni ayağa! Hiç olmazsa kılıcıma dayanarak can vereyim.” dedirten hissiyâtı da, pek muazzam bir mesûliyet şuuru sergilemektedir.

ÖLÜM DÖŞEĞİNDE BİLE HİZMETE DEVAM EDEBİLMEK

Bu hissiyâtı, Allâh yolundaki bütün hizmet sahâlarına teşmîl etmek mümkündür. Hizmet ehli her mümin, bu duygulardan gerekli hisseleri alarak, bunları hareketlerinin ideal ölçüsü kılmalı, hizmet imkânı bulunduğu hâlde bunu îfâ etmekten geri durmanın mesûliyet ve vebâlinin azametini idrâk etmelidir. Bunun aksine davranmanın, ebedî hayât için ne büyük bir tehlike arz ettiğinden gâfil olmamalıdır.

Hiz­met, bilhassa pey­gam­ber­le­rin ve ev­li­yâ­ul­lâ­hın sa­rıl­dık­la­rı öy­le bir fa­zî­let­tir ki, o bü­yük şah­si­yet­ler, has­ta­lık hâl­le­rin­de, hat­tâ ölüm dö­şek­le­rin­de da­hî hiz­me­ti el­den bı­rak­ma­mış­lar­dır. Bu du­rum, hiz­me­te na­sıl sa­rıl­mak ge­rek­ti­ği­ni ifâ­de hu­sû­sun­da ehl-i ir­fân için kâ­fî bir mi­sâl­dir.

Dipnot: [1] Bkz. İbn-i Abdilber, İstiâb, c. II, s. 590.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Vakıf-İnfâk-Hizmet, Erkam Yayınları