Şehitlik ve İlgili Fıkhî Hükümler
Hükmî şehit ve hakiki şehit ne demektir? Şehitler yıkanır mı? Şehitlik ile ilgili fıkhî hükümler.
Şehitlerin yıkama, kefenleme, namaz kılınması ve defin bakımlarından diğer cenazelerden farkları vardır.
ŞEHİTLER YIKANIR MI?
Şehit elbiseleriyle kefenlenir, kanı yıkanmaz, üzerinde kürk, palto, parke, silah, mest, ve benzeri fazlalıklar çıkarılıp öylece gömülür. Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehitleri yıkamayınız. Çünkü her yara ve her kan damlası kıyamet günü etrafa misk kokusu yayar.” [1] Nitekim, Allah Elçisi’nin emriyle, Uhud şehitleri yıkanmamış, kanlı elbiseleriyle gömülmüş ve üzerlerine namaz da kılınmamıştır.[2]
Savaş alanında kâfirler tarafından öldürülen şehitler yıkanmaz, sadece kefen olmaya uygun bir elbiseyle kefenlenir. Elbise eksik gelirse tamamlanır. Sünnet kefeni üzere fazla gelen elbise ise çıkarılır. Kanları ile gömülür. Hanefîler’e göre, cenazeye namaz kılınır.
Cünüp, hayız ve nifas durumundaki kimselere gelince, bunlar savaş sırasında şehit olurlarsa Ebû Hanife’ye göre, çocuk ve akıl hastalarında olduğu gibi yıkanırlar. Dayandığı delil Hanzala (r.a) ile ilgili şu hadistir: “Hanzala İbn Ebi Âmir (r.a) Uhud’da şehit olunca Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurdu: Arkadaşınız Hanzala’yı melekler yıkamaktadır. Eşine sordular. Eşi, onun cünüp iken, boy abdesti almaya vakit bulamadan orduya katıldığını, haber verince, Allah’ın Elçisi; bu yüzden melekler onu yıkadılar, buyurmuştur.”[3]
Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre ise şehit olan kimse; cünüp, hayızlı veya nifaslı yahut Müslüman çocuğu da olsa yıkanmaz. Eğer yıkamak farz olsaydı, bütün Âdem oğullarına farz kılınırdı ve meleklerin yıkaması ile yetinilmezdi.
Hanefîler dışındaki çoğunluk fakihlere göre, şehit yıkanmaz, kefenlenmez ve üzerine cenaze namazı kılınmaz. Ancak kandan başka kirlilik varsa bunları yıkamakla yetinilir. Çünkü Cabir (r.a) hadisinde şöyle buyurulmuştur:
“Hz. Peygamber Uhut şehitlerinin kanlarıyla gömülmelerini emretti. Onları yıkamadı, üzerlerine cenaze namazı da kılmadı.”[4]
HÜKMİ ŞEHİTLİK NEDİR?
Kalbinde nifak bulunduğu halde dış görünüş bakımından savaşta Müslümanların saflarında bulunduğu sırada düşman tarafından öldürülen kimse yalnız dünya bakımından şehit muamelesi görür. Buna da “hükmî şehit” denir. Bunlar da yıkanmaz, üzerine namaz kılınıp, elbiseleriyle gömülür.
Şafiler’e göre sırf ganimet veya gösteriş için savaşa katılan veya ganimet mallarından çalan bir Müslüman da savaş sırasında öldürülünce yalnız “dünya şehidi” sayılır. Aynı zamanda “i’lâ-yı kelimetullah” (Allah’ın adını yüceltmek) için savaşmış olması hükmü değiştirmez. Bunun dış görünüşüne bakarak şehit muamelesi yapılır.
Bazı şehitler de yalnız âhiret hükmü bakımından şehit sayılırlar. Meselâ; hatâ yoluyla öldürülen ve varislerine diyet verilmesi gereken kimse ile savaş veya isyancılarla çatışma sırasında yaralanıp da, çatışma bittikten sonra bir tarafa çekilerek biraz yiyip içtikten, konuştuktan veya uyuduktan yahut ilaç kullandıktan yahut da aklı başında olarak üzerinden bir namaz vakti geçtikten sonra vefat eden Müslüman yalnız âhiret bakımından şehit sayılır. Bunlar diğer ölüler gibi yıkanır, kefenlenir, ve namazı kılındıktan sonra defnedilir.
Diğer yandan suda boğulan, ateşte yanan, çığ, toprak veya bina altında kalan; veba, tâun gibi bir salgın hastalıktan; yahut akrep sokmasından ölen, yine gurbette veya ilim yolunda yahut cuma gecesinde vefat eden Müslüman da aynı hükümdedir. Yine doğum sancısından ölüm de böyledir. Bunlara “hakiki şehit” de denir.
Savaş dışında ölüp de şehit hükmünde olanların bazıları hadis-i şeriflerde zikredilmiştir. Mesela, veba hastalığı, kolera, boğulma, üzerine bir şey yıkılma, yangında ölme, nifas halinde ölme, akciğer hastalığından ölme bunlar arasında sayılabilir.[5]
Sonuç olarak şehitlik büyük bir nimettir. Bir müslümanın İslam’ı yaşayıp, sonunda şehit olarak vefat etmesi kendisi için en büyük hayır ve mutluluktur. Âhiret için büyük ve akıllı bir yatırımdır. Ancak şehitlik pek az kimseye kısmet olduğu veya buna pek az fırsat çıktığı için mü’minin gönlünde böyle bir şuurun bulunması da yeterli görülmüştür. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Şehit olmayı Allah Teâlâ’dan samimi olarak dileyen kimseyi, Allah Teâlâ, rahat yatağında vefat etse bile, şehitlerin derecesine eriştirir.”
Dipnotlar:
[1] A. İbn Hanbel, III, 299. [2] A. İbn Hanbel, III, 299, V, 431; Nesâî, Cenâiz, 82, Cihâd, 37. [3] Şevkânî, Neylü’l-Evtar, IV, 29. [4] Buhârî, Cenâiz, 72, 75, 78; Megâzî, 26; Ebû Dâvud, Cenâiz, 62; İbn Mâce, Cenâiz, 28. [5] bk. Buhârî, Ezân, 32, Cihâd, 30; Müslim, İmâre, 164; Tirmîzî, Cenâiz, 65, Fedailü’l-Cihâd, 14; A. İbn Hanbel, I, 22, 23, II, 325, 523.
Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları
YORUMLAR