Selamlaşma Adabı Nasıl Olmalıdır?

Selamlaşırken nelere dikkat ederiz? Selamlaşmanın fazileti ve önemi nedir? Hangi durumlarda selam alıp vermeyiz?

Müslüman, bir kardeşini gördüğünde sevinir.

Müslümanlar bir birini çok severler. Bir araya geldiklerinde en sevdiği kişiyi gördüklerinden muhabbetle, neşelenir ve güler yüzle selam verirler. Müminlerin kalplerinde birbirine duyduğu bu muhabbet, neşe ve huzur Allah’ın “Selâm” sıfatının isminin onların üzerindeki bir tecellisi yani yansımasıdır.

Bunun için Müslümanlar karşılaştıklarında birbirlerine ‘Esselamü aleyküm’ veya “Selamün aleyküm” diyerek selam verirler. Selam alırken de “Ve aleyküm selam” ya da ‘Aleyküm selam’ derler. Allah’ın “Selam” isminin bir manası ‘Kullarını her türlü kötülükten, sıkıntı ve belalardan kurtaran, selamete çıkaran’dır. Bu bakımdan selam almak ve vermek: ‘Ey kardeşim ben Müslüman’ım, benden sana zarar gelmez, selamet ve güven içinde ol.’ ‘Rabbimizin selam sıfatının manası hepimizi kuşatmıştır, sen huzurla selametle yaşa’ gibi güzel manalara gelir.

Cenâb-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de selam vermenin ehemmiyetini bize bildirir:

“Size selam verildiğinde, siz ondan daha güzeliyle selama karşılık verin; ya da aynıyla karşılık verin…” (Nisa suresi 86.ayet) buyuruyor. Buradan anlıyoruz ki bize selam verenin selamını almak Rabbimiz’in bir emri yani farzdır. İlk selam vermek ise Peygamberimizin çok önemli bir sünnetidir.

SELAMLAŞIRKEN NELERE DİKKAT EDERİZ?

Allah Teâlâ buyuruyor ki:

“Size selam verildiğinde, siz ondan daha güzeliyle selama karşılık verin; ya da aynıyla karşılık verin…” (Nisa suresi 86. ayet)

Selam veren kişi ‘Esselâmü aleyküm’ dediğinde biz ‘Aleyküm selam ve rahmetullah’ diye selamı güzel bir şekilde ilavede bulunarak alabiliriz.

Birine ‘Esselâmü aleyküm ve rahmetulah’ (Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun) diyerek ilaveli selam verdiğimizde o da selamımıza güzel bir ilave de bulunarak ‘Esselâmü aleyküm ve rahmetulah ve berakatühü’ (Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun) şeklinde alır. Her biri ilaveyle ayrıca sevap kazanırız.

Peygamber Efendimiz, çoğu zaman ilk selam veren olurdu. Biriyle karşılaştığımızda ilk önce selam veren, biz olmaya çalışırız.

Karşılaşılan bir tanıdıkla, ahbapla, selamlaşmanın ardından musafaha yapar, toklaşırız.

Bir insana selam vermek için illa onu tanımamız gerekmez, tanımadığımız kimselere de selam veririz.

Bir meclise girerken selam verdiğimiz gibi oradan ayrılırken de selam veririz.

Biri bize selam verdiğinde, zaman geçirmeden selamını alır, onun duyabileceği bir sesle (düşük de yüksek de olmayan ses tonuyla) karşılık veririz.

Selam verip ve almayı, kaba ve sert veya yılışık ve yayvan bir sesle yapmayız.

Birkaç kişi olarak bir meclise, kalabalık bir ortama girmişsek, içimizden birinin selam vermesi yeterli olur. Oradaki kalabalıktan sadece birinin selamı alması da yeterlidir.

Selamlaşmada, küçük olanın büyüğe; az olan grubun çok olanlara; yürüyenin oturana; binit üzerinde bulunanın yaya olana, selam vermesi gerektiği inceliğine dikkat ederiz.

SELAMLAŞMA ZEVKİ

Hazreti Ömer’in oğlu Abdullah (r.a.) arkadaşı Ubey oğlu Tufeyl ile sık sık beraber çarşıya çıkarlardı.

Yine çarşıya çıktıkları bir gün Abdullah arkadaşı Tufeyl ile beraber yürürken eski püskü eşyalar satan birini gördü ona selam verdi. Ardından değerli ticaret malları satan bir tüccar gördü onunla selamlaştı. Ardından fakir ve kimsesiz birini gördüler, Abdullah onunla da selamlaştı. Sonra karşılarına zengin bir adam geldi Abdullah ona da selam verdi. Daha tanıdıkları ve tanımadıkları nice insana selam vermişlerdi.

Ertesi gün Tufeyl yine dostu Abdullah ibni Ömer’in yanına gitmişti. Abdullah dedi ki:

– Haydi Tufeyl çarşıya gidelim! Bana arkadaş ol.

– Sen çarşıda ne yapacaksın ki? Bir alışverişi yapmıyorsun. O kadar dükkânın, satıcının önünden geçiyorsun malların fiyatlarını bile sormuyorsun?

– Haydi, gel, gene de gidelim.

– Ama sen bir şey satın almak almayacaksan ne diye çarşıya gidelim? Zaten çarşıdaki sohbet yerlerinde oturmuyorsun? Burada kalalım birlikte sohbet edelim.

– Ey Ebu batın! (göbek babası)

Tufeyl biraz göbekliydi. Abdullah samimi dostuna kızdığı zaman veya takılmak istediğinde ‘göbek babası’ derdi.

– Bak Tufeyl, biz çarşıya sadece selam vermek için çıkıyoruz. Orada karşılaştığımız kimselere de selam veriyoruz”dedi. (Mâlik, Muvatta’, Selâm 6) Zira Peygamber Efendimiz buyurdu ki,

“Siz, iman etmedikçe Cennet’e giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de gerçekten iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda (çok selamlaşınız) selamı yayınız.” (Müslim, İman, 93)

HANGİ DURUMLARDA SELAM ALIP VERMEYİZ?

Tuvalette, hamamda veya banyodayken selam vermeyiz ve almayız.

Bir günaha sebep olmaya çalışan veya günah işlemekte olan birine selam vermeyiz. Verirse selamını almayız.

Namaz kılmakta olana ve Kur’an okuyan kimseye selam verilmez.

Hadis-i şerif okumakta, vaaz etmekte ve ezan okumakta olan kimselere selam verilmez.

Kaynak: Faruk KANGER Lokman HELVACI, ADABI MUAŞERET

İslam ve İhsan

SELAMÜN ALEYKÜM DİYENE NE CEVAP VERİLİR? | SELAM NASIL VERİLİR, NASIL ALINIR?

Selamün Aleyküm Diyene Ne Cevap Verilir? | Selam Nasıl Verilir, Nasıl Alınır?

TAZİYE ADABI VE CENAZEYE İŞTİRAK NASIL OLMALIDIR?

Taziye Adabı ve Cenazeye İştirak Nasıl Olmalıdır?

SELAMLAŞMANIN FAZİLETİ

Selamlaşmanın Fazileti

SELAMLAŞMA İLE İLGİLİ HADİSLER

Selamlaşma ile İlgili Hadisler

İSLAM’DA NASIL SELAMLAŞILIR?

İslam’da Nasıl Selamlaşılır?

PEYGAMBERİMİZİN SELÂMLAŞMA ÂDÂBI

Peygamberimizin Selâmlaşma Âdâbı

SELÂMI VE SELÂMLAŞMAYI YAYMANIN FAZİLETİ

Selâmı ve Selâmlaşmayı Yaymanın Fazileti

“ES-SELÂMÜ ALEYKÜM VE RAHMETULLAH” NE DEMEK?

“Es-Selâmü Aleyküm ve Rahmetullah” Ne Demek?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.