Selmân-ı Farisi’nin (r.a.) Tevazusu
Meşhur sahabilerden Selman-ı Farisi’nin (ra.) tevazusuna örnek bir hadise...
Ashâb-ı kirâm, Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine emânet ettiği dünyevî makam ve mevkîleri de hiçbir zaman gurur ve kibir gibi nefsânî bir üstünlük vehmine âlet etmemiş, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in her hâlükârdaki mütevâzı yaşayışını kendilerine hayat düstûru edinmişlerdir.
SELMÂN-I FARİSİ’NİN (R.A.) TEVAZUSU
Nitekim Selman -radıyallâhu anh- Medâin vâlisi iken, Şam’dan Teymoğulları kabilesine mensup bir zât gelmişti. Yanında bir yük de incir getirmişti. Selman’ın sırtında bir elbise, bir de aba vardı. Şamlı, Selman’ı tanımıyordu. Onu bu hâlde görünce de:
“−Gel şunu taşı!” dedi.
Selman -radıyallâhu anh- gitti, yükü sırtlandı. Halk kendisini görünce tanıdı. Adama:
“−Yükünü taşıyan bu adam vâlidir!” dediler. Şamlı:
“−Özür dilerim, seni tanıyamadım.” dediyse de Selman -radıyallâhu anh-:
“−Zararı yok, yükü evine götürene kadar sırtımdan indirmeyeceğim.” karşılığını verdi.[1]
Selman -radıyallâhu anh-’ın bu hâli, hangi makam ve mevkîde olursa olsun, bir mü’mini her hâlükârda tevâzu ehli olmaya teşvîk eden:
“O Rahmân’ın kulları ki yeryüzünde tevâzu ile dolaşırlar…” (el-Furkân, 63) âyet-i kerîmesinin fiilî bir misâliydi.
Dipnot:
[1] İbn-i Sa’d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, Beyrut, Dâru Sâdır, IV, 88.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Saadet Damlaları, Erkam Yayınları