Selmânı Farisi Hazretleri’nden Hikmetli Sözler ve Tavsiyeler

Selmânı Farisi Hazretleri’nden hikmetli sözler ve tavsiyeler...

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur: “Din, nasihattir.” (Müslim, Îmân, 95)

Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa muhteşem ikrâmı, ebedî ve mükemmel mûcizesi olan Kur’ân-ı Kerim; baştan sona hikmettir, öğüttür, nasihattir, ibret dolu kıssa ve bin bir hissedir.

Başta sahâbî efendilerimiz olmak üzere, bütün Hak dostları Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in zamana yayılmış zirve mâhiyette, müstesnâ talebeleridir.

Altından kalkamayacağını anladığın mevzuları Allâh’a ve Rasûlü’ne havale et!

  • Allâh’a havale, O’nun Kitâbı’na;
  • Rasûlü’ne havale de O’nun Sünneti’ne müracaat etmek demektir.

SELMÂN-I FÂRİSÎ -radıyallâhu anh- HAZRETLERİ’NDEN HİKMETLİ SÖZLER

Selmân -radıyallâhu anh-; her hâliyle ve bilhassa da Allah yolundaki fedâkârâne gayretleriyle öyle güzel bir nümûne şahsiyet hâline gelmişti ki, ensar ve muhâcirler; “−Selmân bizdendir.” diyerek onu paylaşamaz olmuşlardı.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de hem onların arasını bulmak, hem de Selmân -radıyallâhu anh-’ı taltîf etmek için; “–Selmân bizdendir, ehl-i beyttendir!” buyurdular. (Ahmed, II, 446-447)

YÜK TAŞIYAN VÂLİ

Selmân-ı Fârisî -radıyallâhu anh- Medâin vâlisiyken, Şam’dan Teymoğulları Kabîlesi’ne mensup bir kişi gelmişti. Yanında bir yük de incir getirmişti. Selmân -radıyallâhu anh-’ın sırtında bir elbise, bir de aba vardı. Şamlı, HAZRET-İ Selmân’ı tanımıyordu. Onu bu hâlde görünce de;

“–Gel şunu taşı!” dedi.

HAZRET-İ Selmân -radıyallâhu anh- gitti, yükü sırtlandı. Halk kendisini görünce tanıdı. Şamlıya;

“–Yükünü taşıyan bu zât vâlidir!” dediler.

Şamlı derhâl;

“–Özür dilerim, seni tanıyamadım!” dediyse de Selmân -radıyallâhu anh-;

“–Zararı yok, yükü evine götürene kadar sırtımdan indirmeyeceğim!” karşılığını verdi. (İbn-i Sa’d, IV, 88)

KENDİNİ TANITMAK

Bir gün bir şahıs, Selmân -radıyallâhu anh-’ın yanında kendini methediyordu.

HAZRET-İ Selmân söz alarak şöyle dedi:

“–Bana gelince;

  • Ben bedenî olarak necis ve sevimsiz bir sudan, yani nutfeden yaratıldım.
  • Vefâtımdan sonra da bedenim kokuşmuş bir cîfe hâline gelecek.

Ondan sonra da, amellerin tartıldığı mîzânın başına gideceğim.

  • Eğer, hasenâtım ağır basarsa, işte o zaman ben kerîm ve değerli biri olurum;
  • Yok hafif gelirse, bedbahtlardan olurum.” (Hânî, el-Hadâik, s. 295)

SAHÂBÎ MİYİM?

İki kişi HAZRET-İ Selmân’a selâm verip;

“–Sen Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sahâbîsi misin?” diye sordular.

O da;

“–Bilmiyorum.” cevabını verdi.

Gelenler, acaba yanlış birine mi geldik diye tereddüt ettiler. Selmân -radıyallâhu anh- sözlerini şöyle tamamladı:

“–Ben Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i gördüm, O’nun meclisinde bulundum.

Ancak Allah Rasûlü’nün asıl sahâbîsi, O’nunla birlikte cennete girebilen kişidir.” (Heysemî, VIII, 40-41; Zehebî, Siyer, I, 549)

MEKÂNI MÜBÂREK KILAN...

Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh-, Medâin taraflarında bulunan HAZRET-İ Selmân’a;

“Mukaddes topraklara gelsin!” diye mektupla haber göndermişti. Selmân -radıyallâhu anh- da ona şöyle cevap verdi:

“Toprak hiç kimseyi mukaddes kılmaz! İnsanı kudsîleştirecek olan şey, onun amelidir.” (Muvatta’, Vasiyet, 7)

  • Hayr; mal ve evlât çokluğuyla değildir. Asıl hayr, hilminin artması ve ilminin sana fayda vermesidir.
  • Bulunduğu mekân insana ibâdet sevâbı kazandırmaz.
  • Sen Allâh’ı görüyormuş gibi ibâdet et ve kendini ölülerden say! (Yani ölmeden evvel ölüme iyi hazırlan!) (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, II, 510)

AZ DA OLSA DEVAMLI

Selmân-ı Fârisî -radıyallâhu anh-, Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh-’a ibâdette aşırılıktan sakınmayı öğreterek şöyle demişti:

–Senin üzerinde;

  • Rabbinin hakkı vardır,
  • Nefsinin hakkı vardır,
  • Ailenin hakkı vardır.

Her hak sahibine hakkını ver!

Bu sözü, Peygamberimiz’e iletildiğinde; Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–Selmân doğru söylemiş.” buyurdu. (Buhârî, Savm, 51, Edeb, 86)

GÜLDÜREN AĞLATAN GERÇEKLER

–Üç şey beni güldürdü, üç şey de ağlattı.

Şunlara güldüm:

Birincisi: İnsan dünya için ümitlerle doludur; hâlbuki ölüm onun peşindedir.

İkincisi: İnsan gafil bir şekilde yaşar, hâlbuki kendisinden gafil kalınmaz, her hâli kaydedilir. Kirâmen Kâtibîn melekleri her an tespit hâlindedir.

Üçüncüsü: Bazı insanlar kahkaha ile gülerler. Hâlbuki gafletleri sebebiyle Cenâb-ı Hakk’ın gazabını mı celbediyor, yoksa O’nu râzı mı ediyorlar bilmezler.

Şu üç şey de beni ağlattı:

Birincisi: Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve ashâb-ı kiram gibi güzîde ahbâbdan ayrılmak, onların rûhânî ikliminden uzak kalmak,

İkincisi: Ölüm ânındaki dehşet verici hâdiseler,

Üçüncüsü: Cennete mi, yoksa cehenneme mi gideceğimi bilmeden Âlemlerin Rabbi’nin huzûruna çıkmak. (Ebû Nuaym, Hilye, I, 207)

HEKİMİ DİNLE!

  • Bir mü’minin dünyadaki hâli, hekimi yanında olan bir hasta gibidir.

Hekim, onun hastalığını da bilir; ilâcını da. Hasta, zararlı bir şey istediği zaman, hekimi ona mânî olur ve;

«–Sakın ha ona yaklaşma; onu alırsan seni helâk eder!» der. Hastalıktan kurtuluncaya kadar onu zararlı şeylerden uzak tutar ve nihayet ağrıları dinip iyileşir.

İşte mü’minin hâli de böyledir. O, başkalarına verilen dünyalıklardan pek çok şeye kavuşmak ister; fakat Allah Teâlâ onu dâimâ nefsânî arzularından uzaklaştırır, tâ ki bu hâl üzere canını alıp cennetine koyar.
(Ebû Nuaym, Hilye, I, 206)

NAMAZ ÖLÇÜSÜ

  • Namaz ölçek gibidir, (bir mü’minin Allâh’a yakınlığının ölçüsüdür).

Kim ölçüyü tam tartarsa ona da karşılığı tam olarak verilir.

Kim de eksik bırakırsa, Cenâb-ı Hakk’ın Mutaffifîn Sûresi’nde ölçüyü eksik tartan hilekârlara yönelttiği tehdit herkesin mâlûmudur!

(Abdürrezzâk, Musannef, II, 372/3750)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdetten Günümüze HİDÂYET REHBERLERİ, Yüzakı Yayıncılık

İslam ve İhsan

SELMANI FARİSİ HAZRETLERİNİN DUASI

Selmanı Farisi Hazretlerinin Duası

SELMAN-I FARİSİ’NİN (R.A.) HAYATI

Selman-ı Farisi’nin (r.a.) Hayatı

SELMAN-I FARİSİ (R.A.) KİMDİR?

Selman-ı Farisi (r.a.) Kimdir?

SELMAN-I FARİSİ’NİN İBRETLERLE DOLU HİKAYESİ

Selman-ı Farisi’nin İbretlerle Dolu Hikayesi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.