Semâver İle Dervişin Hikâyesi
Kendisiyle savaşamayan, düşmanıyla nasıl cenk etsin? Semâver gibi olup ateşe dayanamayan, dostuna nasıl ikrâm etsin? İşte "semaver ile derviş"in hikâyesi...
Semâ etmek dileyen, semâver gibi yansın.
Dem gelsin, boş bardaklar nasibi ondan alsın.
-Ben bakırdan mâmül odunla yanan bir semâverim. Ateş, kül, is, duman… Bir defa da demem ki “Yandım kurtarın aman!” Dem uğruna çektiğim acı, aklı olana göre değil ya, benim de fıtratım bu, ne yapayım? Sabır, sükûnet, dayanıklılık… Seçin beğenin birini. İşte o seçtiğiniz sanki soyadım. Vaktiyle bakırcıdan az dayak yemedim. Sabrettim, semâver oldum. Sonra, dayak bitti yanmak başladı. Her gün karnımın içine koca bir ateş doluyor. Tarif etsem dile gelmez, acısıyla betim benzim soluyor; fakat ah şu derviş yok mu!? O ateşi yakmak için öyle çok emek veriyor, bende demlediği çayı öyle bir şükürle içiyor ki onun böyle candan gönülden şükrünü duyunca, bütün acım diniyor. Hatta o derviş çayımı içip dinlenince, dem uğruna çektiğim tüm acılar zevke dönüşüyor.
O zevk dâim olsun diye kendime telkinler yapıyor ve diyorum ki:
-A canım! Bir gönlü sevindirmek bazen, azâba denk fedâ
kârlıkları gerektirir. Sakın canın yanınca çamura yatma! Sakın iki imtihanla sınanınca kaçmaya kalkma.
YENİ BİR UFKUN KAPISI
Bir gün, tam çayım demini almış, karnımın sızısı geçer gibi olmuştu ki baktım, derviş de kendine telkinler yapıyor. Hep sessiz sessiz çayını yudumlayan o derviş, ne hikmetse o gün susmuyor, konuşuyor:
-Yok öyle çıt çıt kırılmak! Sıkıntılar arttıkça, mukâvemetin artacak. Öyle, darda kalmış odun gibi “Havasız kaldım, nefes alamıyorum!” deyip de tutuşmamak yok. Darda kalan, civârını genişletecek. Odun bilmez! Lâkin mü’min, Fetih ve İnşirah ile salât-u selâmlar ile darlıklarını genişletmeyi bilecek! Allah’a inanan adam, gücün asıl sahibini iyice belleyip O’ndan yardım dilenecek. Dilendikçe rahmet inecek. Rahmet indikçe, karşısına çıkanın darlık değil, yeni bir ufkun kapısı olduğunu görür hâle gelecek.
Hem sıkıntı kötü bir şey olaydı, Rasûl-i Kibriyâ aleyhisselâma nasip olmazdı. Sevgilinin nasibinden pay almak nedir, bilir misin ey nefsim? Mücâdele nedir bilir misin? Acıya doydukça kuvvetlenmek nedir, bilir misin? Sıkıntı cezâ değil lütûftur bilir misin? Bil başım bil! Bir de şunu bil ki ihlâs ile veren, yanlışlıkla hak etmemiş olana verse bile ve ihlâs ile düşen, hiç istemeden günâha düşse bile, kâr eder. Niyetindeki güzelliğe binâen Allah o kimse için şerde hayır, kayıpta kazanç, zararda kâr halk eder.
Ey yanmadan pişmeyi murâd eden nefsim! Şu semâver gibi faydalı olmak dilersen, önce semâ et, işit. O’nun emrini ve nehyini iyi duy. Duydukların uğruna ver! Zamanın, paran, kuvvetin, malın….. Neyin varsa, ver! Sahip oldukların putun değil, kutun olsun! Onları iki cihan için hayra ve sevince çevir. Alıştıklarından ayrılmak canını yakabilir; lâkin deme odaklanırsan, bu ayrılığın sızısı zevke dönüşüverir. İşte ancak o vakit dünyanın peşinde koşturup duran biri olmaktan kurtulur, hürriyetine kavuşursun. İşte ancak o vakit, Dünya senin peşine koyulur.
PEYGAMBERİN YOLU
Dün o kutlu Peygamber, sırtına konan işkembeye, yoluna döşenen dikene, hakkında atılan iftiraya, vücudunu yaralayan taşa dayanmasa idi, bugün sen, sen olabilir miydin? Dün deden, o Peygamberin yolunda canını vermeseydi, bugün sen, şen olabilir miydin? Eğer, dünkülerin yaşadıklarını yaşamadan cennete gireceğini sanıyorsan, şu semâverin attığı duman altında nefessiz kaldığına ve bu havasızlığın aklını bir süreliğine aldığına yorarız.
Bu sırada Semâver dayanamadı, araya girdi:
-Unutma, biz, sevdiğimizi yorarız! Yorulmayı göze alanın âkıbetini de hayra yorarız.
Derviş, Semâver’i duymadı; çünkü kendine yaptığı telkinleri dinlemedeydi:
-Yorulmak ve sıkıntılara katlanmak sünnettir. Allah için çekeceğin sıkıntı, yük değildir. Yük, Allah için fedâ edemeyecek kadar gönül verdiğin ve hamallığını yapıp durduğun şeydir. Dön bak! Geçemediğin ne var? Bu sorunun cevabını düşünürken, kimi insanların da “Rahatının hamalı” olduğunu hatırla. Ve ne olur, sen onlardan olma nefsim! Unutma ki hoşaf ve ekmekle doyacak kanaate erişirsen, “Çanak” larını haram ve şüpheli gıdâlardan temizlersen, “Kale” lerin muhkem, “Çanakkale’n geçilmez!” olur. Bu da yiğitçe bir mücâdele gerektirir.
ECEL ŞUURUYLA YAŞAYANLAR
Yırtık pırtık üniformalarıyla Allah için savaşmış, bir somunla doymasını bilmiş inançlı ve cesur o şehitler kalkıp gelse, düşmandan temizledikleri topraklar üzerinde, moda diye giydikleri yırtık pırtık kotlarıyla salınmayı hüner sanmış, kafası karışmış, ideali kalmamış doyumsuz gençleri görse elbet kederlenirdi. Evet, atalarının, dedelerinin kahramanlıklarıyla onur duyuyor olmak güzeldir. Lâkin ondan daha güzeli, yarın torunlarının onur duyabileceği işler ve eserler ortaya koymaktır. O halde, sadece geçmişi seyrederek avunan değil, geleceğin hayırla inşâsı adına, Allah için çalışan ol nefsim! İyice bil ki ateşe, köze her an muhatap olanlar ve her an, gelmesi muhtemel bir ecel şuuruyla yaşayanlar için, her an patlaması muhtemel bir bomba, korkutucu değildir.
Hem kendisiyle savaşamayan, düşmanıyla nasıl cenk etsin? Semâver gibi olup ateşe dayanamayan, dostuna nasıl ikrâm etsin? İkrâm edecek çayın bile olmadan ölürsen, hep hazır bekler, cefâsız sefâ istersen, sana yazık değil mi nefsim? Bir bu değil, şu da var: Sana yapılan haksızlıklar hakkında sıkıntılanma. Eden, ettiğini bulur. Zaten senin buldukların da ancak, kendi ettiklerinin sonucudur. Aslını istersen, haksızlık diye bir şey yoktur. Ya borçlusundur, ödemeni yaptırırlar. Ya da yaşadığını, karşılığını sonradan ödemek üzere yaşatırlar.
ŞEHÂDET ŞERBETİ
Yarın vefat edince herkes, kendi hakikatini apaçık karşısında bulacak. Dilerim iş o raddeye gelmeden gerçek îmanla dola da ölmeden evvel hakkıyla tevbe edip Müslüman sıfatına bürünesin nefsim! Şu içtiğin çay için bile onca uğraşıyorken, nasıl olur da şehâdet şerbetini bedâva zannedersin?! Önce kuvvetli bir inanç, sonra çok sağlam ve temiz bir niyet lâzım sana, öyle boş bakma da artık vakit varken anlasana!
Semâver, dervişin bu sözleri üzerine içini çekince, köz canlanıverdi. Derviş közün ateşini görünce gözleri buğulanıverdi:
- Semâ etmek dileyen, semâver gibi yana. Dem gele, boş bardaklar nasibi ondan ala. Rabbim! Cehenneme götürecek safânın sarhoşluğundan Sana sığındım, Sana! Cennete götürecek cefâyı, demli çay gibi lezzetli kıl bana! Âmin.
Kaynak: Neslihan Nur Türk, Altınoluk Dergisi, Sayı: 363, Mayıs 2016
OSMANLI ÇAYLA NASIL TANIŞTI?
https://www.islamveihsan.com/osmanli-cayla-nasil-tanisti.html
YORUMLAR